Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün Levent-Hisar üstü metrosunun açılış töreninde yaptığı konuşmada “koalisyon demek Eski Türkiye demektir (…) koalisyon kâbustur” diyerek 7 Haziran genel seçimlerinde hiçbir partinin salt çoğunluğa ulaşamamasının kötü bir olasılık olduğunu vurguladı. Kamuoyu yoklamalarına bakılacak olursa, bu olasılık HDP’nin yüzde 10 barajını aşması durumunda dahi çok yüksek değil.
Bu konunun gündeme gelmesinin nedeni CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önceki gün AB ülkeleri büyükelçilikleriyle düzenlenen öğle yemeğinde kendisine yöneltilen soruya verdiği yanıt. Kemal Kılıçdaroğlu “belirli ilkeler ve değerler temelinde uzlaştığımız bir partiyle koalisyon kurabiliriz” diyor. Bir başka soruya cevaben HDP’yi Meclis’te görmek istediklerini belirtiyor ve “MHP de, HDP de koyduğumuz kriterler bağlamında koalisyon alternatifimiz olabilir” diye ekliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP Genel Başkanı’nın koalisyonolasılıklarıyla ilgili sözlerine yönelik eleştirilerini siyasi partilerin koalisyonu değil, tek başına iktidarı hedeflemeleri gerektiği şeklinde değerlendirmek de mümkün; her ne kadar kendisi seçmenden AK Parti için sadece salt değil, aynı zamanda yeni anayasayı halkoyuna götürecek beşte üç çoğunluk talep ediyor olsa da.
Sade bir seçmen olarak, siyasi partilerin kamuoyu yoklamalarında son derece düşük bir olasılık olsa bile kendi koalisyon ölçütlerini açıklamalarını yeğlerim. Zira bu ölçütler oyumun rengini olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilir. O bakımdan Kılıçdaroğlu’nu bu konudaki açıklamalarından ötürü ben şahsen kutluyorum.
Kılıçdaroğlu’nun HDP’nin barajı geçmesine yönelik iyi dileklerine de katılıyorum. Geçmişte CHP, MHP, DYP’nin de başına gelmiş olduğu gibi bir siyasi partinin yüzde 8 ve 9’larla kıl payı Meclis dışında kalması 4-5 milyon seçmenin oyunun çöpe atılması gibi büyük bir haksızlığa yol açacağı gibi, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası arenada saygınlığına da gölge düşürür. Ayrıca Çözüm Süreci’nin büyük aktörü AK Parti ise,küçük ortağı HDP’nin de sürecin selameti açısından Meclis’te temsil edilmesinin önemli olduğuna inanıyorum.
Ne var ki Kılıçdaroğlu Türkiye’nin önceliklerinin başında geldiğine inandığım Çözüm Süreci ve Yeni Anayasa konusunda benim gibi düşünen demokratları tatmin etmiş değil. En azından basına açıkladığı koalisyon ölçütlerinin bir bölümü yargısal vesayeti yeniden tesise yönelik klişe kavramlar, diğer bölümü evrensel demokrasi ilkelerine göre altı mutlaka doldurulması gereken hususlar. Bu ölçütler ışığında CHP’nin koalisyon alternatiflerine bakıldığında, daha çok AK Parti husumeti temelinde sayısal ortaklar olarak değerlendirildiği izlenimi ediniliyor.
Bu izlenime yol açan husus, CHP’nin ismini zikretmediği AK Parti dışında koalisyon alternatifi olabilecek tek bir partinin bulunmaması. Milli iradeye ipotek koymak mümkün değil elbette ama CHP’nin MHP ve HDP ile ayrı, ayrı koalisyon kurabilme imkânı anketlere göre son derece düşük bir olasılık. Kaldı ki böyle bir ihtimal teorik olarak gerçekleşecek olsa bile, CHP’nin şiddet boyutuyla birlikte Kürt sorununun çözümüne dair son derece kemiksiz birduruşu var. Bir siyasi parti bir yandan Çözüm Süreci’ni destekleyen, diğer yandan bu politikaya karşı çıkan iki partiyi de koalisyon alternatifi olarak görebilir mi?
Bu soru CHP’nin bu iki partiyle birlikte üçlü bir koalisyon kurabilmesi ihtimalini de kapsıyor doğal olarak. Aslında kapsıyor kapsamasına ama mantıklı her insanın düşünebileceği gibi, varlık nedenini Kürt sorununun olmadığı söylemine bağlamış görünen MHP bu tutumunu değiştirmeyeceğine göre, böyle bir olasılık AK Parti karşıtlığı temelinde dahi olsamantık süzgecinden geçirildiğinde imkânsız görünüyor.
Kabul etmek gerekir ki 7 Haziran seçimlerinin birçok yönden kilit partisi HDP. Sadece barajı geçip geçmemesi bakımından değil; aynı zamanda çözümü ne derece önemsediğini ortaya koymak açısından da. Bugün Çözüm Süreci’nin başarıya ulaşmasını isteyen bir parti olarak sürecin baş aktörü olan AK Parti’ye eleştiri çizgisini aşan bir husumet göstermesi kafaları karıştırıyor. HDP, seçim öncesinde özellikle oyunu Çözüm Süreci’nin başarılı olması ölçütü üzerinden belirleyecek seçmene şu sorunun yanıtını vermek durumunda. Hiçbir parti salt çoğunluğa ulaşamazsa AK Parti ile mi yoksa CHP ve MHP ile mi koalisyona sıcak bakar?
Bu sorunun yanıtı bugün izlediği politika ve AK Parti’ye karşı ortaya koyduğu eleştiri dozunu aşan sert muhalefet nedeniyle önem taşıyor. Özellikle oyunu sürecin başarısına endekslemiş seçmen açısından, ama aynı zamanda bunun tam tersini düşünen seçmen açısından da. Zira mantık, CHP açıkça çözümü desteklediğini, bu yolda yapacaklarını kamuoyuna açıklamadığı, MHP de “ihanet süreci” söyleminden vazgeçmediği sürece HDP’nin bu iki partiyle birlikte ya da ayrı, ayrı koalisyon ortaklığı bir yana işbirliği olanağının dahi mümkün olmadığına işaret ediyor. Bunu Çözüm Süreci’ni destekleyen seçmen gibi, sürece karşı olanlar da görebilecek durumda. Dolayısıyla HDP’nin mutlaka bu çelişkili tutumuna netlik kazandırması gerekiyor.
AK Parti ve HDP arasında bir koalisyon ortaklığı ya da işbirliği olanağı konusuna gelince, Çözüm Süreci bakımından teknik olarak mümkün gibi görünüyor belki ama bu bağlamda da yanıtlanması gereken benim gördüğüm bir soru var en azından. O da şu: Çözüm Süreci salt çoğunluğu kaybetmiş bir AK Parti için de öncelikli bir konu mudur?
Bu soru, hem bu olasılık çok düşük göründüğü, hem de AK Parti Çözüm Süreci’nin öncelik taşıdığını defalarca yinelemiş olduğu için ilk başta anlamsız görünebilir. Aslında soru belki başka türlü de dile getirilebilir: “böyle bir olasılık gerçekleşirse AK Parti HDP ile mi, yoksa MHP ile mi işbirliğini yeğler?”
Bu da nereden çıktı şimdi diyenler olabilir belki ama geçen gün katıldığım bir televizyon programında bir HDP üyesi, böyle bir durum gerçekleştiği takdirde HDP’nin tarafsız kalması gerektiğini savundu. Bir başka soru üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son haftalarda yaptığı açıklamalara atıfta bulunarak, AK Parti’nin de MHP ile koalisyon yapmasının uygun olacağını dile getirdi. Böyle bir olasılıkta Çözüm Süreci’nin devam etmesi mümkün değil elbette.
Kabul etmek gerekir ki AK Parti’ye Çözüm Süreci’nin başarısı için oy verenler açısından böyle bir olasılık akla getirilmek istenmeyen bir olasılık. Sayın Erdoğan’ın genel anlamda söylediği “koalisyon kâbustur” saptaması tarif ettiğim seçmen açısından özellikle bu olasılıkta geçerlik kazanıyor. Bu seçmen söz konusu olasılığı savuşturmak için daha çok AK Parti’ye mi, yoksa HDP’ye mi yönelir bilemem ama tercihlerinde iki partinin birbirlerine yönelik söylemlerinin ve eleştirilerinin dozunun da rol oynayacağını göz ardı etmemek gerekiyor.