Başörtülü kadınların başına gelenler unutulmaya başladı bile. İnsan hızla acılardan kaçmaya, unutmaya çalışıyor doğal bir insiyakla. Öte yandan hatırlama da kötülüklerin bir daha tekrarlanmaması için bir o kadar önemli.Milyonlarca insanın en hafifinden sessizlikle güç verdiği arka çıktığı inanç ve insan hakkı ihlali olan başörtüsü yasakları üzerine bir dergi için yazmaya çalıştığım yazı sayesinde geri döndüm. Yaşadıklarımızı en naif ve çarpıcı biçimde belgeleyenlerden biri de Gülnur Güner’in fotoğraf sergisi projesi olmuştur. Kadınlar işlerini, hayatiyetlerini, eğitimlerini sürdürmek için başlarını açmak, peruk takmak ya da yaşam alanlarını terk etmek gibi nice tercihlere zorlandılar ve her birinin ağır sonuçları oldu ruhlarda ve bedenlerde.Aralık 2011’de bir akşamüstü Taksim Sanat Galerisi’ne ulaştığımda serginin başlığı zihnimi sayısız çağrışımla doldurmuştu : Kod 333 : Bir yasağa baştan bakmak.Projeye 2009 yılında başlayıp çalışmasını üç yılda tamamlayan Güner’in sergisi adını gerçek bir olaydan almış. 2007 yılında Açık Öğretim İlahiyat Fakültesi’ne kayıtlı bir öğrencinin sınav sonuç kâğıdına sınavlara başörtüsünün üzerine peruk takarak girdiği ,“Kılık Kıyafet Yasası’nı ihlal ettiği” gerekçesiyle 333 işareti konulmuş ve kendisine herhangi bir açıklama yapma gereği bile duyulmadan sınavı iptal edilmiş.Çalışmasını serginin web sitesinde şöyle açıklıyor Gülnur Güner: “Projeye 2007-2010 yılları arasında öğrenci, doktor, avukat, öğretmen, kent planlamacı, belediye meclis üyesi, milletvekili eşi, ev hanımı gibi farklı sosyal statülerde olup aynı yasaklamayla karşılaşan 34 kadın katıldı. Çekilen fotoğraflarda kadınların yüzleri bir robot resimle kapatıldı. Bu resim polislerin suçlu eşkâli belirlemek için kullandıkları yazılımlardan biriyle gerçekleştirildi. Böylece yasağın doğurduğu suç-suçluluk, saklanmak-yasaklanmak gibi olguların sorgulanması amaçlandı.”Sergiden çok bir platform olarak düşündüğü çalışmasında kimi kadınlar görüşmeyi, katılmayı kabul etmemiş, kimileri ise kameraya karşı olumsuz bir duruş sergilemişler. Büyük acıya rağmen görüştüğü kadınlar arasında ağlayan sızlayan bir kimseyle karşılaşmadığını söylüyordu Güner. Sade vatandaşın ve ev hanımlarının bile karşılaştığı bu dramın sonlanabileceğine de inanmıyordu üstelik. “Yasak keyfiyet içerdiği için hiç son bulmayacak gibi geliyor bana, birilerinin aklına esince yine aynı film tekrarlanacak gibi” diyordu haklı olarak.Bütün yüzlerin, gözleri bantlı peruklu bir kadının baş fotoğrafıyla kapatılması çok iyi bir buluştu doğrusu. Böylece sanatçı hem katılmayı kabul eden ve hikâyesini paylaşan kadınların mahremiyetini koruyor, hem de on yıllarca işaretlenen kadınların nasıl suçlu olarak itham edilebildiğine, hangi suçtan ötürü cezalandırıldığına dikkat çekiyordu. Perukla gizlenmenin insan ruhunda açacağı yaralara, kimliğe kendine yabancılaşmanın boyutlarına da dikkat çekilmiş oluyordu böylelikle. Başın altında kalan fotoğraflar ise tıpkı Van Gogh’un sembolik resimleri gibi bütün yaşananları ele veriyordu. Resimlerin altyazısındaki hikâyelerle birlikte yaşanan gerçeklik içimizdeki boy aynasına bire bir yansıyordu.Fotoğrafların kültürel, dini, siyasal ayrımcı politikaların yaşamlar üzerindeki yıkıcı gücünü başörtülü kadınların hikâyeleri üzerinden göstermeyi hedeflemiş. Yasaklar kadının fiziki varlığına kastetmese de hayatını kararttığı ve donanımsız ve güçsüz bıraktığı için ölümcül etkisini ağır çekimde gösteriyordu.Güner’in kendisi de öğrencilik yıllarında olmasa da çalışma hayatında fotoğrafçılık yaparken yasağın her yere sızan dalgalarıyla karşılaşmış. Ona göre her başörtülü kadın bu kötülükle karşılaşmıştır yaşamının bir döneminde. Bu çetrefilli meseleyi anlatmakta dile getirmekte zorlanmış başlangıçta, çünkü hepimiz biliyoruz ki politik anlamda çok yıpratılmış bir konu ve kurbanlar başlarına gelenleri anlatmakta hep zorlandılar, içlerinde saklamayı Allah’a havale etmeyi, sabırla katlanmayı yeğlemişlerdir daha çok.Sergiyi gezerken izleyenleri izlemek önemliydi benim için. Bir fotoğrafın önünde dakikalarca kalan bir adam görmüştüm mesela, meseleyle fazla ilgisi olmayan birine benziyordu, belki de bu kadar can yakıcı bir tecrübe olduğunu ilk kez müşahede ediyor, gazetelerde okuduklarına epeyce yakından bakma tecrübesi yaşıyordu. Başkalarının acısını uzaktan dinlemekle bizatihi tanık olmak çok farklı. Bunu ancak gettolardan çıktığımızda fark edebiliyoruz. Ayrımcılığı bizzat yaşamış insanların aynadaki resimleriyle yüzleşircesine gözlerinin dolması şaşırtıcı değildi. Kendimi bin parçaya bölünen tek bir hikâyenin yansımaları galerisinde gezer gibi hissetmiştim. Fakat Güner’in intibaları çarpıcıydı. Önemli bir konuyu çalıştığının farkındaydı ama fotoğrafların karşısında ağlayan insanlar görmek yine de şaşırtmıştı onu. Bir terapi işlevi de görüyordu demek ki. “Başörtü sorunu çözüldü dense de bu kişilerin yaşadıkları var ve bu izler hiçbir zaman silinmeyecek. Yaptığım iş, gerçekleri değiştiremese de ön yargıları silmesini umuyorum” diyordu. Çift taraflı, çok boyutlu, oylumlu mağduriyetlere ezilme biçimlerine maruz kalmıştı başörtülü kadınlar.İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin değerli hocalarından Orhan Cem Çetin ve Fotoğraf Vakfı’ndan Yücel Tunca’nın desteklediği ve danışmanlık yaptığı projeden bazı hikâyeleri, resim altyazılarını seçtim bu yazı için. İsimleri yazmak yerine numaralandırmayı tercih eden Güner yaşananları sanatın diline başarıyla aktarırken, tarihe çok önemli bir not düşmüş bulunuyor. Hepimizin en büyük dileği o günlerin bir daha asla yaşanmaması ve ülkedeki her türlü hak ihlalinin bir an evvel son bulması. Bu da hepimizin Başkasının Acısına Bakmak’ı bilmesiyle gerçekleşebilir.___________________1 – (1986) Lise hayatı, İmam Hatip’te başörtüsü yasağıyla mücadele etmekle geçmiş. Arkadaşlarıyla birlikte siyah makrome ipinden, file şeklindeki bir örgüyü başlarına geçirip üstüne şapka takmışlar. “Zenci kızlar gibiydik. O şekilde bizi kabul ettiler; biz de anlamadık nasıl oldu,” diyerek anlattı o günleri. Sonrasında yaşadıklarının etkisiyle sağlığı bozulmuş, yüz felci geçirmiş, tedavi için kullandığı kortizonlu ilaçlar aşırı kilo almasına neden olmuş. Görüşme tarihinde özel bir üniversitenin insan kaynakları bölümünde öğrenciydi, peruk takıyordu. (Fotoğrafın çekildiği yer üniversitenin hemen yanındaki caminin alt avlusu, kızlar başlarını burada açıyorlar, aynayı cami görevlileri koymuş.) Haziran / 20093 – (1988) Yerel bir gazetede muhabirdi. Haber için gittiği belediye meclisi toplantı salonundan başörtülü olduğu için çıkarılmak istendi. Meclis üyesi bir kadının “göz zevkini bozduğu” gerekçesiyle hakaretlerine ve saldırısına maruz kalışını anlattı. Görüşme tarihinde artık gazetede çalışmıyordu; yarım bıraktığı eğitimini tamamlamak ve avukat olmak istiyordu. (Görüşme tarihinden sonra, belediye meclis üyesi kadına açtığı davayı kazandığını öğrendim, kadının sabıkası olmadığı için hapis cezası paraya çevrilmiş.) Aralık / 20084 – (1984) 2004 yılında Adalet Meslek Yüksek Okulu’nu kazandı. Kayıt için üniversiteye gittiğinde “ikna odası”na alındı. Peruk takarak eğitimini tamamladı. Görüşme tarihinde, çalıştığı hukuk bürosundaki haksızlıklara dayanamadığını anlattı. İşten ayrılmış, ertesi gün Adıyaman’a dönmek üzere bilet almıştı. Eylül / 20095 – (1985) Görüşme tarihinde tekstil ve moda tasarımı bölümünde son sınıf öğrencisiydi. Başını açarak okuyordu. İlk zamanlar okula gelmek istemediğini ama zamanla bu duruma alıştığını, “mahalle baskısı” denen şeyin aslında başörtülülere yapıldığını söyledi. Yaptığı 11 iş görüşmesinin dokuzu başörtülü olduğu için geri çevrilmişti. Bu yüzden şaşkındı ama umutsuz değildi. Siyasetle ilgilenmeyi seviyor, ileride belediye başkanı ya da milletvekili olmak istiyor, bunu başaracağına inanıyordu. (Fotoğrafın çekildiği yer, üniversitenin tahsis ettiği Başörtüsünü Çıkarma Kabini’dir.) Şubat / 20089 – (1986) Önce, o zamanki adıyla Anadolu Liselerine Giriş Sınavı’nda sınavdan çıkarılmış, ardından iki ayrı İmam Hatip lisesinde, okula başörtülü giremediği için, devamsızlıktan atılmış. En sonunda açık liseye kaydolup dışarıdan tahsilini tamamlamış. Ablaları, akrabaları ve yakın çevresindeki neredeyse her kızın benzer sorunlar yaşadığını, “28 Şubat rüzgârlarında savrulan yapraklar olduklarını” söyledi. Bu şartlarda üniversiteye gitmeyi anlamsız buluyordu. Hint kültürü ve Bollywood filmlerini çok seviyordu. Filmleri seyrederken Urduca öğrenmişti. Görüşme tarihinde Urduca’dan çeviriler yapıyor, ilerde iyi bir yönetmen olmayı arzuluyordu. Nisan / 200810 – (1987) Kayıttan sonra okulu görmek için üniversiteye gittiğinde kapıdaki güvenlik görevlisinin keyfi muamelesine maruz kalmış. Bir güvenlik görevlisi girişte peruk takmasına izin vermemiş, peruk takması için otopark alanında arabaların arasını göstermiş. Başka bir güvenlik görevlisi ise diğerine, onu içeri alması gerektiğini söylemiş. Görüşme tarihinde İlahiyat Fakültesi son sınıf öğrencisiydi. Başörtüsünün üstüne peruk takarak okuyordu. “Şebek gibi giriyorsun okula, kâh kızıyorum kendime, kâh gülüyorum, kâh acıyorum,” diyerek yaşadığı duygu karmaşasını anlattı. Ekim / 200811 – (1990) İlköğretim yıllarından beri atletizmle uğraşıyormuş. 29 Ekim Ata’yı Anma Kros Yarışması’na katılmış ve 2. olmuş. Madalya töreninde başörtülü olduğu için madalyası verilmemiş, kulüpten çıkarılmış, sporcu lisansı iptal edilmiş. Görüşme tarihinde artık evde oturduğunu, kimsenin ona “Neden başörtüsü takıyorsun?” diye sormadığını, kendi ifadesiyle “etkisiz-önemsiz eleman” oluşunu anlattı. Mayıs / 200912 – (1973) İletişim Fakültesi mezunu. Sosyoloji ve Antropoloji alanında yüksek lisans yaparken başörtüsü yasağı başlamış. Peruk takmamak için doktora hayalinden vazgeçmiş. Evlenmiş, çocukları olmuş fakat ev hanımı olamadığını, eğitimin insanı yalnızlaştıran bir tarafının da olduğunu söylüyor. Görüşmenin yapıldığı tarihte küçük bir kasabada kütüphane memuresiydi ve peruk takarak çalışıyordu. Mart / 200818 – (1976) Tıp Fakültesi 4. sınıftayken, 1998 yılında yasakla karşılaşmış ve okulu bırakmış. İki sene sonra yurtdışında eğitimini tamamlama fırsatı bulup 2003’te doktor olmuş. Görüşme tarihinde YÖK’ten denklik alamayışını, 2003’ten beri mesleğe başlayamayışını ve içinde bulunduğu durumu kimseye izah edemeyişini anlattı. Eylül / 200819 – (1979) Babası konfeksiyon işçisiymiş. Yakın akrabaları arasında üniversiteye giden ilk kişi. Okumayı çok istediği halde ailesi pek istemiyor, “Okusa da olur, okumasa da,” şeklinde düşünüyorlarmış. Tıp fakültesi 1. sınıftayken başörtüsü yasağı yüzünden okulu bırakmak zorunda kalmış. Yurtdışında okumayı hayal bile edemezken, Viyana Tıp Fakültesi’nde mezuniyet töreninin olduğu gün görüştük. Haziran / 200820 – (1979) Ailesinin kararıyla, başörtülü okuyamayacağı için ilkokuldan sonra ortaokula yollanmamış. Özel çabalarıyla dışarıdan ortaokul ve lise sınavlarını vererek üniversiteyi kazanmış. 1998 yılında sınıf öğretmenliği 2. sınıftayken başörtüsü yasağı çıkmış. Bu sefer kendi kararıyla okulu bırakmış. Eğitim hayatının bittiğini düşünürken tesadüfen tanıştığı, yurtdışında okuyan bir kişinin yardımıyla eğitimine Viyana’da sosyal pedagoji alanında devam etme fırsatı bulmuş. Görüşme tarihinde son sınıf öğrencisiydi ve bir Katolik yurdunda kalıyordu. Haziran / 200821 – (1973) Fen Fakültesi Kimya bölümünü, bölüm birinciliğiyle bitirmiş. Yüksek lisansa kalması teklif edilmiş ancak başörtülü bir hocasının bir yıl sonra ayrıldığını gördüğü için, ilerleyemeyeceğini düşünüp asistanlık teklifini kabul etmemiş. Öğretmen olmuş, 28 Şubat sürecinde meslekten atılmış. 2006’daki sicil affıyla mesleğine geri dönmek istemiş. Kendi ifadesiyle “televizyoncular rahat bırakmamış”, istifa etmiş. Görüşme tarihinde ev hanımıydı, üç kızını büyütmekle meşguldü. Mayıs / 200924 – (1964) Üniversitede kamu yönetimi okumuş. Siyasete atıldığı partisi tarafından başörtüsü sebebiyle yerel seçimlerde aday olması engellenmeye çalışılmış, hatta kendisinin yerine eşinin aday yapılabileceğini teklif edenler olmuş. Bir şekilde bu engeli aşıp belediye meclisi üyesi olmayı başardığında ise meclis toplantı salonuna girmesi yasaklanmış. Görüşme tarihinde alt komisyon toplantılarına ve diğer tüm faaliyetlere katıldığını fakat meclis toplantı salonuna alınmadığını anlattı. Toplantıları salon dışından takip ediyordu. Nisan / 200825 – (1951) Mühendislik Fakültesi mezunu, öğretmenlik yapıyor. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı töreninde milletvekili olan eşinin yanında protokolde oturması, akşam ise Cumhuriyet Resepsiyonu’na katılması başörtüsünden dolayı sorun olmuş. Daha önce (1994 seçimlerinden sonra) cumhuriyet resepsiyonlarına gittiğini, orduevine de, askeri lojmanlara da girdiğini, kolordu komutanının eşinin verdiği çaylarda bulunduğunu anlattı. “Daha önce oluyordu da, şimdi ne değişti? Yaşlanınca bunadık mı? Halkçılık ilkesi, sınıfsız bir toplum demek. Hani halkçılık ilkesi?” diyerek resmi törenlerdeki eşli-eşsiz davetiye uygulamasına tepkisini dile getirdi. (İlk görüşmemizde yaşadığı olay hakkında konuşmaya çekinmiş, düşüncelerini üstü kapalı anlatmış, mecliste fotoğrafını çekme isteğime sıcak bakmamıştı. Yaklaşık iki yıl sonra beni arayıp fotoğrafını çekebileceğimi söyledi ve ricam üzerine yaşadıklarını daha ayrıntılı anlattı.) Kasım / 2008 – Mart / 201028 – (1971) Görüşme tarihinde 14 yıllık devlet memuruydu. Bir lisede öğretmenlik yapıyor, başını açarak çalışıyordu. Başörtüsüne karşı olanların, iddia ettikleri gibi adil ve demokrat olduklarına inanmıyordu. “Başörtülü öğretmen” olarak anılmanın insanı ezen, yok eden bir tavır olduğunu, kişinin adıyla ve yaptığı işlerle anılması gerektiğini söyledi. Aralık / 200829 -ANNE(1960) Görüşme tarihinde emekliliği gelmiş bir doktordu. Ortaöğretimde, üniversitede ve daha sonraki tüm çalışma hayatı boyunca başörtülü olmasından dolayı yaşadıklarını anlattı. Kişisel olarak yaşadıkları yüzünden hiçbir zaman karamsarlığa kapılmadığını, onu üzen asıl şeyin adalet duygusunun zedelenmesi olduğunu, böyle bir dünyaya çocuklarını bırakacak olmaktan dolayı üzüntü duyduğunu anlattı.1.KIZ(1983) Orta öğretimdeyken örtünmeye karar vermiş. Yasakla ilk defa LGS sınavında karşılaşmış. Boğaziçi Üniversitesi matematik mezunu. Bu okulu tercih etme nedeninin başörtüsü yasağının uygulanmayışı olduğunu anlattı. Fakat onun okulu kazandığı yıl yasak orada da ciddi anlamda başlamış. Görüşme tarihinde ev hanımıydı.2.KIZ(1988) Görüşme tarihinde siyaset bilimi öğrencisiydi. Ablası gibi aynı sebeple Boğaziçi Üniversitesi’ni özellikle tercih etmişti. Okul kapısında “şapka takın bayan” türü uyarılar duymaktan bıktığını, normal insanlar gibi güvenlikle muhabbetinin sadece “günaydın” olmasını istediğini anlattı.3.KIZ(1990) Görüşme tarihinde fizik bölümünde öğrenciydi. Mimarlık okumayı çok isterken üstelik puanı da yetiyorken, o da Boğaziçi Üniversitesi’ni tercih etmek zorunda kalmış. Okulda başörtülü arkadaşlarıyla bir araya gelmekten, “ortalıkta fazlaca gözükmekten” duydukları endişeyi anlattı.4.KIZ(1992) Görüşme tarihinde özel bir lisede öğrenciydi. Bir ihbar üzerine okulda başörtülü oldukları için haber konusu olduklarını, gazetecilerin “baskınına” uğradıklarını anlattı. Ocak / 200930 – (1968) 15 yıllık avukat. Mesleğini başörtülü yaptığı için uyarı, kınama, para cezası ve meslekten men dâhil olmak üzere çeşitli cezalar aldığını ve sonunda duruşmalara başını açarak girdiğini anlattı. Buna rağmen basın toplantısına ve mesleki seminere başörtülü katıldığı için hakkında soruşturma açılmış. Görüşme tarihinde üniversiteden, öğrencilik yıllarından tanıştığı arkadaşıyla birlikte bir avukatlık bürosu işletiyorlardı. Dışarıda “açık olunması gereken” keşif türü işleri arkadaşı yapıyordu. Ocak /2009GÜLNUR GÜLER: 1997’de Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldu, İFSAK’ta fotoğrafçılık eğitimi aldı.Çalışmaları: 2004 – İFSAK’da Hüsnü Atasoy’un karanlıkoda atölyesine katıldı. Bu atölyede hazırlanan “İnanç” konulu çalışmalar 20. İstanbul Fotoğraf Günleri’nde sergilendi.2005 – Kadınlar İçin Kadınlar Tarafından Girişimi’nin, şiddet gören kadın ve çocukların rehabilitasyonunda kullanılmak üzere Darphane-i Amire’de düzenlediği açık attırma ve sergide iki fotoğrafıyla yer aldı.2004-2006 – Fotoğraf Vakfı’nın Belgesel Fotoğraf Atölyesi’nde Bağcılar ilçesindeki okuma yazma seferberliğine katılanları konu alan “40 Fotoğraf 40 Hikâye: Hem Okudum Hemi de Yazdım” projesini gerçekleştirdi.2007- “40 Fotoğraf 40 Hikâye: Hem Okudum Hemi de Yazdım” fotoğraf sergisi, ULİSfotoFEST’07’de sergilendi.2007-2010 – “KOD 333: BİR YASAĞA BAŞTAN BAKMAK” projesini çalıştı.2011 – “Ürdün’ün Süresiz Misafirleri: Filistinli Mülteciler” çalışması Fotoğraf Notları dergisinin Nisan sayısında yayınlandı.2011- Lise öğrencileriyle birlikte hazırladıkları “Yaşayan Portreler” fotoğraf projesini, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti MEB Bakırköy İlçesi Sanat Eğitimi Fonu’ndan destek alarak gerçekleştirdi.
Kod 333: Bir yasağa baştan bakmak
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik