Ana SayfaYazarlarKolbastı eksik olmasın?

Kolbastı eksik olmasın?

 

GS, Trabzon’a üç maçta dokuz puan almış bir takım olarak geldi. Ancak Ankaragücü, Göztepe ve Alanya galibiyetleri GS hakkında sağlam bir fikir edinmek için yeterli değildi. Ankara’da rakibin kendi kalesine attığı gol, GS’nin işini kolaylaştırmıştı. Göztepe karşısında takım zor hallere düşmüş ve maçı güç bela kazanmıştı. Alanya maçında ise GS ilk yarıda tehlike sinyalleri vermişti. Fakat ikinci yarıda 49 ile 55. dakikalar arasında üç golü ağlarında görüp helva gibi dağılan Alanya karşısında kolay farklı bir skora ulaşmıştı. Dokuz puan iyiydi, güzeldi ama ölçü değildi. Asıl kantara Trabzon’da çıkılacaktı.

 

TS ise başlangıç haftalarında taraftarlarının beklediğinden uzak bir görüntüdeydi. İstanbul’daki Başakşehir maçında sergilenen oyun umutlarının yeşermesine izin vermeyecek derecede kötüydü. Sahada ne yaptığını bilmeyen, ne oynadığı belli olmayan bir TS vardı. Mağlubiyet kaçınılmazdı. İkinci hafta Sivas maçında tablo nispi bir değişim gösterdi. İlk yarıda –bilhassa ilk 30 dakikada- rakibine nefes aldırmayan oyun, galibiyete yetti. Ankaragücü karşısında ise TS, sürekli değil ama zaman zaman iyi bir top oynadı. Hakemin uzatma dakikalarındaki bariz hatası iki puana mal olmuştu ama TS kurgusunu geliştirme adına iyi işaretler vermişti. Lakin bu işaretlerin ne kadar iyi olduğunu görmek için GS maçını beklemek lazımdı.

 

Baskın taktik

 

Bu itibarla Medical Park’taki kapışma hem TS’ye hem de GS’ye gerçek güçlerini test etmek için iyi bir imkan sunuyordu. TS, maça agresif bir strateji ile başladı. Üçüncü bölgede GS’ye sıkı bir pres uyguladı. Maicon ve Fernando’ya baskı kurdu. Cim Bom’un oyunu geriden başlatmasına ve orta sahada topla oynamasına izin vermedi. Sağda Parrera ve Olcay, solda da Novak ve Nwakaeme ikilileri, bir taraftan Mariano ve Nagatomo’nun atağa katılmalarını engelledi, diğer taraftan da Onyekuru ve Sinan’ın etkisini en aza düşürdü. Baskın taktik semeresini çabuk verdi verdi ve daha 3. dakikada Onazi TS’yi öne geçirdi.

 

Erken gelen golün ardından Karaman, TS’nin oyun formatına kısmi bir müdahale yaptı.  TS rakibini biraz daha geriden karşılamaya başladı. Ama presten taviz vermedi. Topun olduğu her yerde birbirleri ile yardımlaşan iki-üç TS’li futbolcu vardı. Pozisyonlarda sayısal üstünlük hep TS’deydi. Bu nedenle GS’nin ileri hattını oluşturan Belhanda, Eren, Onyekuru ve Sinan alan ve zaman bulamadılar. Ne yeteri kadar topla buluştular ne de top kendilerine geldiğinde bunu kullanacak fırsata sahip oldular.

 

GS’nin en zayıf halkası

 

1-0’dan sonra Ünal Hoca’nın oyun şablonunda yaptığı değişikliğin gayesi belliydi: Geriyi sağlam tutmak, mümkün olduğunca kısa sürede topu rakipten almak ve süratle GS savunmasının arkasına sarkmak.  GS’nin yumuşak karnı, defansın ortasındaki ikiliydi. Maicon ve Ahmet’in gerek hız ve gerek uyum problemi vardı. Sanırım Karaman; Yusuf, Nwakaeme ve Rodallega’nın sürati ve Sosa’nın top/pas becerisi ile GS’yi bu en zayıf halkasından koparmayı planladı. Planı da tuttu ve ikinci gol, aynen hesaplandığı gibi, bağıra çağıra geldi.

 

Henüz yarım saat dolmadan iki farkla geriye düşmek GS’nin psikolojisini dumura uğrattı. Eğer sahada yenilgiyi kabul etmeyen ve hırsıyla takıma mücadele azmi aşılayan lider kişilikli bir futbolcu/futbolcular olsaydı, GS belki maça yeniden dönebilir ve asılabilirdi. Ancak sahadaki onbirde böyle bir profile rastlanmıyordu. Üstüne üstlük bir de kendisinden takımı yönetmesi ve oyunu yönlendirmesi beklenen Belhanda, akıl almaz bir gaddarlıkla Yusuf’a çift dalıp oyun dışı kalınca, GS maçtan tamamen koptu. Aslında maç o anda bitmişti. Devre biterken Nwakaeme’nin -halı sahlarda rastlanan türden- defansı ipe dizerek attığı gol ise, GS’nin fişinin tamamen çekilmesi anlamına geliyordu.  

 

Al gülüm ver gülüm

 

İkinci yarı TS’nin önünde iki yol vardı: Ya baskılı oyununu devam ettirip farkı açmayı deneyecekti. Ya da topa basacak ve kontrollü bir pas oyunu oynayarak maçı bitirecekti. Bu arada bir gol bulsa ne âlâ, bulmasa da sorun olmayacaktı.

 

Ben olsam ilk yola girerdim. GS’nin gardı düşmüşken onu abluka altına alırdım. Büyük bir maçı eze eze ve her daim hatırlanası bir neticeyle almak için elimden geleni sahaya yansıtırdım. Yıllardır böyle bir zaferin hasretini çeken taraftara da iyi gelirdi bu. Ve sanırım çok sayıda TS taraftarı benimle aynı hissiyatı paylaşıyordu.

 

Ancak Ünal Hoca ikinci yolu tercih etti. Topu TS’de tuttu, maçı bir “al gülüm -ver gülüm” oyununa çevirdi. Vitesi yükseltse tabelayı kendi lehine rahatlıkla değiştireceği gün gibi aşikardı. Ama o skoru yeterli buldu, mecali kalmamış rakibinin üzerine gitmedi. Dolayısıyla ikinci yarıda futbol adına tek güzellik, Nwakaeme’nin kendisi gibi yeni olan Ekuban’a sunduğu hoş geldin armağanıydı. Maçın sonucunu da bu güzellik tayin etti.

 

Bireysel karneler

 

GS karşında TS takım olarak iyiydi. Ancak bazı bireysel performanslara değinmekte fayda var. Sosa; TS’nin beyni; o oynadığında takımın bir oyun aklı ile hareket ettiğini görüyorsunuz. Geçen hafta durarak oynamıştı. Bu hafta biraz kıpırdanması dahi takımı bir başka seviyeye yükseltti.

 

Onazi, nazarlardan uzak, bir dinamo gibi işliyor. Önceki sezondan farklı olarak kokmaz bulaşmaz bir halde de değil, sorumluluk alıyor, takımı sırtlıyor. Yusuf’un kenarlarda harcanmaması gerekiyor. GS maçında olduğu gibi santraforun az gerisinde, ortada ve serbest adam olarak oynandığında yeteneklerini bir güzel konuşturuyor.

 

Nwakaeme, Ankaragücü’nde çok kısa süre sahne almasını saymazsak, ilk maçında yıldız oldu. Topla münasebeti çok hoş bir futbolcu Nwakaeme; süratli, bilekleri yumuşak, rahat adam geçiyor, bire-birde oldukça etkili ve son vuruşları çok temiz. GS maçındaki oyununu diğer maçlara da taşırsa hem TS’ye çok katkısı olur hem de bütün futbolseverlerin gözündeki pası siler.

 

Dört dörtlük

 

Bizde adettir; medya, maç skoru üzerinden manşet, soru ve yorum üretmeyi çok sever. Nitekim TS de GS’ye dört atınca içine “dört dörtlük” katılmayan bir muhabbet dönmez oldu. Maçtan sonra TRT muhabiri Ünal Hoca’ya “TS, bugün sizin futbol oynadığınız günlerdeki gibi dört dörtlüktü. Şampiyonluk hakkında ne düşünüyorsunuz?” minvalinde bir soru yöneltti.

 

Bereket, Karaman çok soğukkanlıydı. Sezonun henüz başı olduğunu, maçın da skorun da abartılmaması gerektiğini söyledi. Şampiyonluk kelimesini ağızlarını almadıklarını, taraftarı ve futbolcuları erkenden bir baskı altına almanın yanlış olduğunu, önlerindeki maça odaklanmaları gerektiğini belirtti. Ve ardından ekledi: “Hayır, dört dörtlük değiliz. Birçok eksiğimiz var. Yeni arkadaşlarımızın uyum sorunları var. Bu eksiklikleri gidermek ve daha iyi bir takım olmak için çok daha fazla çalışmamız gerekiyor.”

 

Gerçekten de takımın önemli sıkıntıları bulunuyor. Birkaç tanesini sıralayayım: Savunmada yerleşim henüz oturmamış. Yan ve duran toplarda zaaf mevcut. Hücum organizasyonları arzu edilen zenginlikte değil. Orta sahada topa daha çok hükmeden bir kurguya ihtiyaç var.  

 

O nedenle ayakları yerde tutmaya ihtimam gösterilmeli. GS’yi farklı yenmek elbette mutluluk verici bu galibiyet aklın baştan uçmasına neden olmamalı. Karaman’ın tavrı, olması gerekendir. TS, milli maç arasından en iyi şekilde yararlanmalı; yanlışlarını ve noksanlarını asgariye düşürmek için daha faza çalışmalı. Büyük laflar etmeden, emin ve kararlı adımlarla ilerlemeli.

 

Ancak o vakit kolbastı Trabzon’da eksik olmaz!

 

                                                                                                    

- Advertisment -