Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler, Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal, eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk, Genelkurmay Stratejik Dönüşüm Başkanı Tümgeneral Mehmet Dişli, İzmir 2. Ana Jet Üssü Komutanı Tümgeneral Kubilay Selçuk ve Akıncılar Hava Üssü Komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim’in hayat hikâyeleri, 15 Temmuz darbesi akşamı kesişti.
Türkiye’nin kaderini etkileme kapasitesine sahip bu kesişme, Akar, Güler ve Ünal’ın 15 Temmuz gecesi esir alınarak Akıncılar Üssü’ne götürülmesi ile başladı. Darbeye iştirak etmeleri için zorla alıkonan üç komutan, üste bir gün tutulduktan sonra darbecilerin başarılı olmayacaklarını anlamaları üzerine salıverildiler. Geride pek çok spekülasyon, pek çok iddia, pek çok komplo teorisi kaldı.
O gece Akıncılar Üssü’nde neler yaşandı? Hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde hakikati bilmeye ihtiyacımız var. Ama bizi aydınlatacak hakikatin izini sis ve pus üzerinden süremeyiz. Ancak yaşanan olgular üzerinden sürebiliriz. O yüzden önce olay mahalline, olay mahallinde yaşananlara, olay mahallinde kimlerin hangi davranışları sergilediklerine, kimlerin o günü nasıl anlattıklarına bakmamız gerekecek. Çünkü çok iyi biliyoruz ki her suç, olay mahallinde mutlaka iz bırakır.
Bu yüzden hem komutanların ifadelerine projeksiyon tutacağım, hem de ifadelerin karşılaştırmasını yapacağım. Kısacası, şayia ve şaibeler üzerinden değil, olgular üzerinden iz sürmeye çalışacağım. Zira bizim retoriğe değil bilgi analizine ihtiyacımız var.
MİT’ten gelen bilgi ciddiye alınmış
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, savcılıkta tanık sıfatıyla verdiği ifadede, sözlerine MİT’ten gelen istihbaratı ciddiye aldıklarını söyleyerek başlıyor. Bu husus önemli. Çünkü MİT önem arz eden bir istihbarat iletmiş. MİT’ten gelen bilgi şu: Kara Havacılık Okulu’nda üç helikopterin görevlendirilmesi ile bir faaliyet (darbe) icra ediliyor.
Peki, Genelkurmay bu ciddi istihbaratın gereğini yapmış mı? Çok acilen alınması gereken tedbirleri aldığını söylüyor. Akar’ı dinleyelim: “Sadece Ankara hava sahasıyla ilgili değil, tüm Türkiye genelindeki hava sahaları ile ilgili olarak, havada bulunan helikopter ve uçakların inmesi, yerdekilerin de havalanmaması yönünde ilgili komutanlara talimat ilettim.”
Akar, Yaşar Güler’in talimatları aynı zamanda Hava Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Merkezine de ilettiğini söylüyor.
Bilgiyi önemsiyor ama darbeye şaşırıyor
Orgeneral Akar’ın darbe faaliyetine karşı teyakkuzda olduğu anlaşılıyor. Ancak burada üç belirsizlik var. Birinci belirsizlik: komutanlardan kimler kastediliyor, belli değil. Örneğin hava kuvvetleri komutanı kast ediliyorsa, neden düğünde? İkincisi: bu kadar önemli tedbirler alınıyor, ama başbakan ve cumhurbaşkanı haberdar edilmiyor. Üçüncüsü: Akar, darbe olacağına dair gelen bilgiyi önemsiyor, ama Mehmet Dişli’nin içeri girip “darbe oldu” demesi üzerine de “Ne dedin? Manyak mısınız” diyerek şaşırıyor. Demek ki Akar’ın MİT’ten gelen bilgiye atfettiği önem, darbeyi duyunca şaşırmasını önleyecek düzeyde değil.
Gelen bilgi Kara Havacılık Okulu ile ilgili olduğu için, Genelkurmay Başkanı Akar kara kuvvetleri komutanından bilginin netleştirilmesini talep ediyor. Karargâh öncülüğünde de bazı komutanları bilgiyi netleştirmesi için görevlendiriyor. Darbeye neden kara kuvvetleri komutanlığının iştirak etmediği, bu bilgi ile netleşiyor.
Akar, gelen bilgi üzerine yaptıkları değerlendirmelerde, MİT’in ilettiği bilginin daha büyük bir planın parçası olduğu sonucuna ulaştıklarını söylüyor. Bu tesbiti yapıp bazı önlemler almalarına rağmen, aldıkları önlemler pek çok yerde boşa çıkarılıyor — ama bundan haberleri olmuyor.
Akar ve Dişli’nin ifadelerindeki karşıtlıklar
Akar’ın anlatımlarına göre kendisine yönelik girişim saat 21:00’e doğru ortaya çıkıyor. Yuvarlak toplantı masasında çalışırken, içeriye Tümgeneral Mehmet Dişli giriyor (girişim anına ilişkin bu bilgiler Dişli tarafından da teyit ediliyor). Dişli, Akar rutin çalışma içinde ve hiçbir şeyden haberi yokken içeri girdiğini söylüyor. Ancak bundan sonrasında yaşananlar konusunda, Orgeneral Akar ile Tümgeneral Dişli arasında farklılık var. Akar Dişli’nin içeriye girerken “komutanım operasyon başlıyor herkesi alacağız” dediğini söylüyor. Dişli ise içeri girerek “darbe oldu yönetime el konuldu” dediğini ifade ediyor.
Bundan sonrasında, Dişli’ye göre kendisi Akar’a aslında yapılan girişime direndiğini söylüyor. Akar ise tam tersini seslendiriyor; Dişli’ye “ne yapıyorsun ulan sen, manyak mısın” diye bağırdığını söylüyor. Ayrıca “kim bunlar, siz kimsiniz” dediğini aktarıyor. Akar Dişli’ye sık sık yanlış yolda oldukları uyarısı yaptığını da belirtiyor.
Akar ile Dişli’nin ifadelerinde bire bir tutan sözler, Akar’ın “hangi devirde yaşıyoruz” dediği. Birbirini tutan bir diğer nokta ise özel harekâtçı giyimli kişilerin içeri girmesi, Akar’ı derdest etmesi ve plastik kelepçe takması. Üçüncü tutarlılık noktası, Akar’ın zorlamaya rağmen bildiriyi imzalamaya yanaşmaması.
Dişli’nin ifadesi her açıdan tutarsız
Genelkurmay Stratejik Dönüşüm Başkanı Tümgeneral Mehmet Dişli’nin ifadesi her açıdan dökülüyor. İzahı mümkün olmayan çelişkiler ve belirsizlikler var. Neden Akar’ın makamına çıktığını izah etmesi gerekiyor. Bunun için şöyle bir izah buluyor: özel kalem müdürü veya emir subayı ararsa, genelkurmay başkanına çıkıp dairesi ile ilgili konuları paylaşır. Ama Dişli kendisini özel kalem müdürünün mü, emir subayının mı yoksa danışmanının mı aradığını hatırlamıyor. Bunun üzerine Akar’a çıkmış, ama Akar’ın yanına girmeden yakasından çekilmiş; kendisine darbe oldu, komutanın da bizimle olmasını istiyoruz, sana iş düştü denmiş. “Genelkurmay başkanı sana güvenir, sen ikna edersin” demişler. Bu kadar tesadüf olağan hayatın akışına aykırı.
Akar’ı ikna rolü Dişli’ye verilmiş
Burada şu çok net anlaşılıyor: Dişli’ye tarihi bir rol verilmiş. O rol de Akar’ın darbe için ikna edilmesi. Böylece Dişli’nin darbedeki yeri ve konumu netleşiyor. Dişli’nin sık sık Akar’ın yanına girip çıkması da Akar’ın tutumu ve psikolojisine ilişkin bilgileri darbecilere aktarmak amaçlı. Dişli’nin Akar’ın makam odasındaki rolü de çok ilginç. “İyi polis”i oynamış. İçeri giren askerler Akar’ı derdest ederken Dişli “komutanımıza iyi davranın” demiş. Arada sırada Akar’a “komutanım bunların gözü dönmüş, dışarıda birini vurdular” diyerek tatlı sert imalarda bulunmayı da ihmal etmemiş. Çok ince bir ayrıntı daha var, o da şu: Akar üs komutanlığına götürülürken Dişli ona helikopterde eşlik ediyor. Dişli, beni tehditle aracı yaptılar diyor. Peki, Akar’ın esir tutulacağı karargâha neden kendisi de götürülüyor?
Akar’ı yanlışlayacak bulgular mevcut değil
Dişli’nin anlatımları Akar’ın anlatımlarını doğruluyor. Ancak Akar Dişli’yi suçluyor, Dişli ise Akar’ın olaylardan haberi olmadığını vurguluyor. Burada, Orgeneral Akar’ın ifadelerinden şüpheye düşmemizi gerektirecek herhangi bir bulgu yok.
Olay akışının bir diğer önemli kesişme noktası, Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler. Yaşar Güler makamında çalışırken saat 21:25 sıralarında içeriye on kişinin girerek kendisini yere yatırıp etkisiz hale getirdiğini söylüyor. Komutanlara yönelik girişimin zamanlaması bakımından, Güler’in ifadeleri ile Akar’ın ifadeleri arasında bir paralellik var. İki ifade arasındaki bir diğer paralellik de, Güler’in de etkisiz hale getirilmesinde emir subayının olaya doğrudan müdahil olması.
Akın Öztürk neden arandı?
Genelkurmay karargâhında yaşananlar böyle. Etkisiz hale getirilen Akar ve Güler, Akıncılar üssüne götürülüyor. Burada her ikisinin karşısına da ilginç bir isim çıkıyor. O isim, eski Hava Kuvvetleri Komutanı ve YAŞ üyesi Orgeneral Akın Öztürk. Öztürk, Hava Kuvvetleri Komutanın Abidin Ünal’ın, alçak uçuş yapan uçaklara müdahale etmesi için kendisinden yardım istediğini, olaya bu şekilde müdahil olduğunu söylüyor. Burada garip olan, görevdeki kuvvet komutanın neden eski kuvvet komutanını aradığı. Hava kuvvetleri karargahında acaba kendine yardım edecek kimseyi mi bulamıyor?
Akar, üste Öztürk’ü gördüğü için şaşırdığını söylüyor. Öztürk ise kendisinden yardımı Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın istediğini belirtiyor. Öztürk, üsse gittiğinde Akar’ın yanında Tümgeneral Kubilay Selçuk ve Tümgeneral Mehmet Dişli’yi gördüğünü; Selçuk ve Dişli’ye darbenin başarılı olmayacağını söyleyerek onları ikna etmeye çalıştığını anlatıyor. Yani Öztürk’e göre de Selçuk ve Dişli darbeci. Bu durumda, (basında çıkan ifadeleri doğru varsayarsak) Dişli’nin yalan söylediği kesinlik kazanmış oluyor.
Komuta kademesini ikna stratejisi
Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın, Öztürk’e ilişkin ifadesine göz attığımızda, Ünal Öztürk’ün derdest edilmemesi ve rahat hareket etmesinin kendisinde şüphe doğurduğunu gizlemiyor. Orgeneral Ünal, Akın Öztürk ile münasebetine dair de ilginç bilgiler veriyor. Ünal Öztürk’e “ne oluyor” dediğinde, Öztürk uçakların uçuşuna dair “gece uçuşu olduğunu bildiği” yönünde bilgi vermiş. Bunun üzerine kendisi, yani Orgeneral Abidin Ünal “gece uçuşu değil alçak uçuş” demiş. Bunun üzerine Öztürk “bir araştırayım” demiş, ancak daha sonra kendisine geri dönüş yapmamış. Görevdeki Hava Kuvvetler Komutanı Ünal, olayı böyle anlatıyor. (GSM kayıtlarından bu konunun kesinleştirilmesi gerekir. Zira cep telefonu Ünal’ın yanında olmadığı için aranmış ama ulaşılamamış da olabilir.)
Her halükârda, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal, ifadesini ağırlıklı olarak darbeyi önleme mücadelesi üzerine inşa etmiş. Darbeyi önlemek için aldığı tedbirleri somut olarak, isim düzeyinde teker teker sıralamış. Bu sırada Akınıcılar üs komutanı Hakan Evrim’le ilginç bir diyalog yaşamış. Evrim’e uçakları uçurma kararının kendisinin olup olmadığını sormuş. Evrim ise “mecburdum, sizin de benim de hayatımız tehlikede” yanıtını vermiş. Ancak Ünal, Evrim’in böyle demesine rağmen daha sonra olayların bizzat yürütücüsü olduğuna kanaat getirdiğini söylüyor. Demek ki darbenin içinde ve başında yer alan komutanlar, darbeye en yüksek komuta kademesini dahil etmek isterken, kendilerinin (de) bu işe zorlandıkları şeklinde bir söylem inşa etmişler. Bunu tekrarlayıp duruyorlar.
Akar ve Öztürk’ün ifadelerinde de farklılık var
Öztürk’e ilişkin bir diğer belirsizlik de Akar ile Öztürk’ün ifadeleri karşılaştırıldığında ortaya çıkıyor. Akar, Öztürk’ten darbecileri ikna etmesini istediğini, Öztürk’ün kendisine ikna edemediğini söylediğini belirtiyor. Öztürk ise ifadesinde darbecileri sonunda bir büyükleri olarak kendisinin ikna ettiğini söylüyor. Ancak burada ilginç bir ayrıntı daha var. Akar, Dişli ile de konuştuğunu, kendisini ikna etmeye çalıştığını, Dişli’nin kendisine “beni de dinlemiyorlar” dediğini belirtiyor. Acaba Dişli darbenin başarısız olduğunu görünce taraf mı değiştirdi? Delil ikamesinde netleştirilmesi gereken konulardan biri de bu olmalı. Bunu soru işareti olarak bırakalım, zira yanıtını Dişli’nin ifadesinin izini sürerek vereceğiz.
Evrim’in konumu ve sorgulanması büyük önem taşıyor
Genelkurmay Başkanı Akar’ın “televizyondaki görüntüler, Erdoğan’ın sözleri morallerini çok bozdu” derken tarif ettiği beş kişi içinde Mehmet Dişli de var. Ayrıca Akın Öztürk, Tümgeneral Kubilay Selçuk, Tuğamiral Ömer Harmancık ve Tuğgeneral Hakan Evrim de var. Harmancık ve Evrim, darbe bildirisini imzalaması için Akar’a baskı yapan isimler. Evrim ise hem Akıncılar üssü komutanı, hem de (Akar’ın dediğine göre) Akar’a Gülen’le görüşme öneren kişi. Demek, konumu ve stratejisi çok önemli. Akar’ın ve diğer komutanların ifadelerinde Evrim’e ilişkin bundan fazla ayrıntı yok. Kritik konumdaki bu tuğgeneralin çok önemli olabilecek ifadesi henüz basına yansımadı.
Öztürk’ün hareket trafiği
Darbe trafiği içinde belki en önemli, ama konumu bir türlü belirlenemeyen isim, Akın Öztürk. Öztürk’ün o günkü hareket trafiğinin bir haritasını çıkardığımızda, elini kolunu sallayarak tüm darbeci merkezlerine girebildiği, darbeciler üzerinde büyük bir etkisi olduğu anlaşılıyor. Öztürk bunu “büyükleri” olmasına bağlıyor. Ama hakikatin dili başka şeyler söylüyor. Öztürk üsse ilk gittiğinde Genelkurmay Başkanı Akar’ı Kubilay Selçuk ve Mehmet Dişli ile çay içerken buluyor. Selçuk ve Dişli ile tartışıyor. Hattâ darbenin başarılı olamayacağını bağırarak söylüyor.
Öztürk Akar’ı Dişli ve Selçuk ile çay içerken bulduğunu söylüyor; Akar ise Öztürk’ün kendisini odasında yalnızken ziyaret ettiğini belirtiyor. Delil ikamesinde ve diğer ifadelerde bu ayrıntı netleştirilebilir.
Akar ifadesinde, Öztürk’ün kurtarıldıktan sonra sürekli olarak kendisiyle birlikte helikopterle gelmek istediğini fakat kabul etmediğini söylüyor. Akar ayrıca içeriği tam anlaşılmayan bir yargı cümlesi kuruyor: “Ben pozisyonu itibarıyla ve gece boyunca şahsıyla yaşadığım izlenimler karşısında bunun (benimle gelmesinin) uygun olmayacağını düşündüm.”
Akar edindiği izlenimlerin ne olduğuna ilişkin bir yargıda bulunmamış. Bu da mahkeme sürecinde netleştirilecek bir husus. Ancak genelkurmay başkanı, darbeden sonra Akar’ın üsse gitmesinin Hava Kuvvetleri Komutanı Ünal tarafından istenmiş olduğuna dair bir tesbit cümlesi koymayı uygun görmüş. Öztürk’ün üsse gitmesinin istendiğini söyleyen genelkurmay başkanı, Öztürk’ün darbe sürecindeki tutumuna dair ise bir durum tespiti yapmıyor. Demek ki genelkurmay başkanının da kafası karışık.
Koruma için nöbetçi dikebiliyor
Öztürk daha sonra gözaltında tutulan Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ı ziyaret ediyor. Elleri bağlı olan Ünal’ı kurtarıyor, başına da koruması için iki nöbetçi dikiyor. Demek ki nöbetçi dikecek kadar darbecilere söz geçirebiliyor.
Öztürk’ün pozisyonuna ilişkin netleştirilmesi gereken bir diğer husus ise, neden darbecilerin kendisini listede Genelkurmay İkinci Başkanlığı pozisyonuna uygun gördüğü. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlayan darbeciler, neden çok stratejik bir göreve Öztürk’ü uygun görüyor? Aynı Öztürk’ün darbeciler üzerinde ağırlığı olduğu da ortadayken, bu ne anlama geliyor?
Sessizlik oldu, Öztürk içeri girdi
Öztürk’e ilişkin en ilginç tesbitler, Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler’in ifadelerinde. Öztürk, gözaltında tutulduğu sırada bulunduğu odada hareketin yoğun olduğunu, ancak bir ara sessizlik oluştuğunu, açılan kapıdan içeri Öztürk’ün girdiğini söylüyor. Demek ki Öztürk bir yere gitmeden önce ismi gidiyor! Ayrıca Öztürk içeri girer girmez “Yav Yaşar senin burada olduğunu bilmiyordum” diyor. Güler ise yan odada Akar’ın tutulduğunu, dolayısıyla kendisinden habersiz olmasının imkan dahilinde olmadığını, bunun da kendisinde şüphe yarattığını ima ediyor.
Çok ilginçtir; Güler de gözlerini Öztürk’ün açtığını, bu sırada yalnız olduklarını gördüğünü belirtiyor. Aynen Akar’ın ifade ettiği gibi. Ve ayrıca, demek daha önce odada varlığını ve hareketlerini hissettiği başka herkes dışarı çıkmış. Darbeciler neden Öztürk’e yüksek komutanlarla yalnız görüşme olanağı tanıyorlar? Çok güvenmeseler böyle bir imkan tanımazlardı.
Öztürk’ün hareketlerini yansıtan davranış haritasında ilginç olan bir nokta da, üste Mehmet Dişli ile irtibat kurması. Evden üsse geçerken Dişli ile telefonla görüşüyor. Normalde üs komutanı Hakan Evrim ile irtibat kurması gerekirken Dişli ile irtibat kuruyor. Demek ki Dişli darbe hiyerarşisinde Evrim’in üstünde. Dişli-Öztürk ilişkisinin bir diğer ayrıntısı da, Dişli’nin verdiği ifadede Öztürk için “kesinlikle bu girişimle ilişkisi yoktur” demesi. İfadedeki “kesinlikle” ifadesi dikkat çekici. Öztürk ise verdiği ifadede Dişli’yi darbeci olmakla suçluyor. Öztürk, esir alınan Akar’ın yanında Dişli’yi Coşkun ile birlikte gördüğünü, kendilerine başarılı olamayacakları yönünde bağırdığını belirtiyor.
Öztürk darbede joker olarak kullanılacaktı
Dişli ifadesinde çok önemli bir ayrıntı daha veriyor. Akar üs komutanlığına götürülürken Kubilay Selçuk’un Akar’a “Tüm komutanlar darbeye dahil oldu. Akın Paşa (Öztürk) sizin ağzınıza bakıyor. Siz evet derseniz o da bu işe dahil olacak. Akın Paşa bu işte yok” diyor. Bu ifadeler çok önemli. Zira bir türlü darbedeki konumu netleştirilmeyen Akın Öztürk’ün pozisyonuna ışık tutuyor. Ben bu ifadelerden, diğer ifadelerle de kıyaslayarak şu sonuca ulaşıyorum: Akın Öztürk darbede çok stratejik bir joker. Joker darbe başarıya ulaştıktan sonra ortaya çıkacaktı. Akar ikna edilip komuta kademesi darbeye dahil olsa ve başarı sağlansaydı, Akar gene tepede yer alacak, Öztürk de yardımcılığına getirilecekti. Cemaatin sızma stratejisine baktığımızda, genelde birinci koltuğa değil yardımcı koltuğa oturuluyor; birinci adam olmaya değil ikinci adam olmaya oynanıyor.
Dişli ile Öztürk’ün ifadelerinde dikkat çekici bir paralellik var. İkisi de arabulucu olduklarını söylüyor. Dişli arabuluculuğa zorlandığını, Öztürk ise “abileri” olduğu için arabuluculuk istendiğini belirtiyor.
Darbe planlayıcıları içinde yer alan Dişli, hiçbir şey olmamış gibi, çok pişkin hareketler sergileyerek Orgeneral Akar ile birlikte darbeyi önleyen kahraman edasıyla helikopterden iniyor. Hâlâ yaptıklarımız yanımıza kâr kalır, korunuruz özgüveni içinde olduğu anlaşılıyor.
Dişli ile Öztürk’ün mahkemede yüzleşmesi ilginç bir sahne olacak.
Darbeciler görüş ayrılığına düştü
Verilen üst kademe komutanların ifadelerinin karşılaştırılmasından şöyle bir sonuç çıkarıyorum: Darbe için saat 21:00’de harekete geçildikten bir saat sonra, darbe yapan özellikle yaşlı ekipte darbenin başarılı olmayacağı yönünde bir inanç oluşuyor. Ancak hâlâ bir belirsizlik var. Erdoğan etkisiz hale getirilirse ve kademe komutası ikna edilirse, darbenin gene de başarılı olması ihtimali söz konusu. Ne ki, Erdoğan’ın güvenli bir şekilde İstanbul’a inip halka hitap etmesi, öte yandan komuta kademesinin de bir türlü ikna edilememesinden sonra, darbeciler içinde görüş ayrılıkları oluşuyor. Öztürk ve Dişli’nin başını çektiği ekip “başarılı olmadık, teslim olalım” tezini (kendilerini fazla deşifre etmeksizin) işlerken, daha genç komutanlar “direniş” kararı alıyor. Nitekim Orgeneral Abidin Ünal’ın Öztürk’e atfen söylediği sözler de bunu doğruluyor.
Yaşanan ve bizim ulaşabildiğimiz olgulardan yola çıkarak, darbe gecesine dair belirsizlikleri ortadan kaldırabilecek en iyi durum senaryosunun, şimdilik bu olduğunu düşünüyorum.