Ana SayfaYazarlarKürtler, ânî etki, Y ve Z kuşağı

Kürtler, ânî etki, Y ve Z kuşağı

 

23 Haziran İstanbul seçim sonuçları belli oldu. Ekrem İmamoğlu, rakibi Binali Yıldırım’a 806 bin oy fark attı. Oy artış oranlarında ise yeni parametreler belirdi. Yıldırım önceki seçimlere göre 214,000 oy kaybederken İmamoğlu 570,000 oy artışı sağladı. Yaklaşık üç ayda oluşan yarım milyonluk oy artışı önemli. O yüzden üzerinde ayrıntılı olarak durmakta büyük yarar var.

 

İmamoğlu’na nerelerden oy gittiği konusunda elimizde saha verileri yok. Ancak bu durum, oyların karakteri konusunda hiçbir şey söyleyemeyeceğimiz anlamına gelmemeli. Zira bazı olgulara dayalı varsayımlar ileri sürerek, bu oyun hangi seçmen kategorilerinden geldiğine dair bağlantısal bir bütünlük oluşturabiliriz.

 

Ben İmamoğlu’na giden yeni oyların büyük çoğunluğunun Kürtlerden geldiği, o yüzden sandığa Kürtlerin damgasını vurduğu tezine itiraz ediyorum. Kuşkusuz kendisine HDP’nin önceki oyları dışında yeni HDP oyları da gelmiş olabilir. Ama bu oran abartıldığı kadar belirleyici ve etkili değil. Bunu, seçime katılma oranına bakarak çok rahat bir şekilde görebiliriz. Eğer katılım oranı belirleyici şekilde artmış olsaydı, bu oranın daha önce sandığa gitmeyen HDP oyları yüzünden arttığını ileri sürmek mümkün olurdu. Ne var ki katılım oranı öncekiyle aynı seviyede. 31 Mart’ta yüzde 84.6 iken 23 Haziran’da 84.4 olmuş. Diğer kesimler sandığa gitmeyince oluşan açığı sandığa giden HDP seçmeni doldurmuş olamaz mı? Ama o zaman da Yıldırım’ın oylarının daha fazla düşmüş olması gerekirdi. Dolayısıyla buradan, HDP’nin 31 Mart’ta sandığa gitmeyen seçmeni 23 Haziran’da sandığa giderek İmamoğlu’nun oy oranını artırdı sonucunu çıkaramayız.

 

AK Parti oyları mı?

 

Peki, daha önce AK Parti’ye giden Kürt oyları, AK Parti oylarının azalmasının içindeki bir unsure olarak, şimdi İmamoğlu’na gitmiş olamaz mı? Hayır bu tezi de belirleyici bir parametre olarak ileri süremeyiz.

 

Kürt oylarının yoğun olduğu ilçelere bakıldığında, AK Parti’den İmamoğlu’na oy akışını sistematik kılacak bir veri ile karşılaşmıyoruz. Esenyurt’u ele alalım. Ki buradaki Kürt oylar, Kürt hassasiyetinden çok Esenyurt belediyesinin olumsuz icraatından etkilendi. İmamoğlu 19,000 oy artışı sağlarken Yıldırım 15,000 oy kaybetti. Mutlaka burada Kürt oyları da söz konusudur. Ancak ben bunun önemli oranlarda olduğu kanısında değilim. Bunu yoğun bir Kürt nüfusun yaşadığı Güngören üzerinden de test edebiliriz. İmamoğlu 11,000 oy artırırken Yıldırım 4,000 oy kaybetti. Yaklaşık aynı oranları yine Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Sancaktepe’de, Sultanbeyli’de ve Sultangazi’de de görebiliyoruz. Örneğin Sultanbeyli’de İmamoğlu 5,000 oy artışı yaparken Yıldırım 1000 oy kaybetmiş. Sultangazi’de İmamoğlu 12,000 oy artırmış, Yıldırım oylarını korumuş.

 

Hiç mi etkili olmadı?

 

Seçim sonuçları üzerinde belirleyici parametre olarak Kürtler hiç mi etkili olmadı? Oldu. Ancak bu, verdikleri oylarla değil, tartışılma yöntemlerinin ve görünürlük kazandırılma kampanyalarının ters tepmesi ile oldu.

 

Kürtlerin aşırı görünür kılınarak tartışılması iki parametreye yol açtı. Öcalan’ın oy tercihini belli eden notu, milliyetçi oylarda “ânî etki”ye yol açtı.  AK Parti’nin HDP çizgisinden hazzetmeyen oylarında ise “ters ayna” faktörü oluşturdu. Asıl sert milliyetçi (MHP’li) oyların kaybedilmesi anlaşılabilir bir durum. Ancak AK Parti’ye sadık ve taraftar oyların neden Kürtlerin abartılı bir şekilde görünür kılınmasına bağlı olarak kaybedildiğini anlamak için, parti içindeki hassas AK Partili milliyetçilerin saha verilerine bakmak lazım.

 

Konda’nın 2018 Seçmen Kümeleri araştırmasına göre, Kürt seçmenin genel oylar içindeki oranı yüzde 14. AK Parti oyları içindeki oranı ise yüzde 11. Yani genel ortalamanın üç puan altında. Seçmenin büyük çoğunluğunu taraftar, ideolojik, liderci kesim oluşturuyor. Ama yüzde 9 kadar da son dakikacılar var. AK Parti seçmenine “kime oy vermezsin” diye sorulduğunda, en çok yüzde 43’le “HDP’ye” yanıtı geliyor. Bunu yüzde 33’le CHP izliyor. Yani HDP’ye uzaklık, CHP’ye uzaklığın 10 puan üzerinde. AKP seçmeni içindeki yüzde 43’lük HDP’ye oy vermezlik oranı, Türkiye ortalamasında yüzde 35. “Kürt meselesinde müzakere masasına dönülmeli mi” sorusuna ise daha enteresan sonuçlar geliyor. Bu soruya Türkiye genel ortalamasının yüzde 26’sı kesinlikle hayır yanıtını verirken, aynı soruya AK Partililerin yüzde 30’u kesinlikle hayır yanıtını veriyor.

 

HDP’den ve çözüm sürecinden hazzetmeyen AK Partili hassas seçmen kitlesinin Öcalan’ın mektubundan nasıl etkilendiğini, bunun Yıldırım’dan eksilen oyların yüzde kaçına tekabül ettiğini, elimizde saha incelemesi olmadığı için bilemiyoruz. Ancak toplumsal bilinçaltında travma nedeni olan aktörlerin kamusal alanda aşırı ön plana çıkartılmasının tepki oluşturacağı düşünülürse, negatif etkilendiği ileri sürülebilir.

 

Dolayısıyla AK Parti’nin Kürtleri aşırı görünür kılması, üstelik bunu HDP-PKK çizgisinin hoşuna gideceği düşünülen atraksiyonlarla gündemleştirip, tüm Kürtleri üstü örtülü bir şekilde o çizgiyle özdeşleştirerek yapması, göle maya çalar gibi “Kürdistan” ve “PE-KE-KE” ifadelerinin kullanılması, Kürt burjuvazisi öncülüğünde bir seçim stratejisi belirlenmesi… Nihal Bengisu Karaca’nın belirtiği gibi, son iki haftanın, bir çocuğun kokpite girip önündeki tüm düğmelere basıyormuş gibi geçmesi, muhtemelen sahaya pozitif değil negatif biçimde yansıdı.

 

İmamoğlu’na kim verdi?

 

İmamoğlu’na Kürtlerden eğilim belirleyecek şekilde kitlesel oy akışı olmadıysa, o zaman İmamoğlu’na kim oy vermiş olabilir? AK Parti’nin “ânî etki” ve “ters ayna” faktörlerine bağlı olarak kaybetmiş olabileceği oyların, HDP ile işbirliği yapan İmamoğlu’na gitmiş olma ihtimalini zor bir olasılık olarak görüyorum. Gene de aşırı öfke ve tepki, misilleme oylarına yol açmış olabilir. Bunu ölçümlerle daha iyi görebileceğiz.

 

Hiç mi nicel veri veremeyiz? Verebiliriz. Meselâ İmamoğlu’na giden oyların bayağı önemli bir kısmını, alışkanlık kazanmış seçmen davranış kategorilerine eklenen yeni bir kategori oluşturdu. Bunlar, kırlardan kentlere göç edenlerin ikinci ve üçüncü kuşağını oluşturan Y ve Z kuşağı gençler. Bu sonuca ulaşmama, aşağıdaki istatistiklerle birlikte yaptığım sorgulama izin veriyor.

 

Konda’nın Mayıs 2018 Seçmen Kümeleri verilerine göre AK Partili seçmenin yüzde 28’ini 18-32 arası yaş grubu oluşturmakta. Yüzde 37’si 33-48, yüzde 34’ü 49 yaş ve üstü. Türkiye genelinde ise 18-32 yaş arasındaki grup yüzde 33. Yani AK Parti seçmenleri içinde 18-32 yaş grubu Türkiye ortalamasının altında iken, diğer kategoriler ortalamanın üstünde. Dikkat çekici bir durum da, Y ve Z kuşaklarında eğitim okullaşmaya bağlı olarak artarken, AK Parti’nin eğitim durumu yükseldikçe aldığı oranın Türkiye ortalamasının altında kalması. Bir diğer önemli gösterge, AK Parti’nin oy oranlarında öğrencilerin oranı yüzde 5 iken, Türkiye genel ortalamasında öğrenci oylarının yüzde 9 olması.

 

Daha da makro planda baktığımızda, Türkiye genelindeki seçmenler içinde 18-25 yaş arası 13 milyon genç seçmen, İstanbul’da ise gene 18-25 arası 2 milyon genç seçmen var. Yaş aralığı artırıldıkça bu oran 3 milyona kadar çıkabiliyor.

 

İmamoğlu ne yaptı?

 

Yukarıdaki veriler çok önemli. Aynı zamanda, siyasî bir seçim kampanyası yürüten aklın es geçemeyeceği veriler. İmamoğlu hem Türkiye’nin kırlarla başlayıp ikinci ve üçüncü kuşakla sentezini bulan sosyolojik akışını; hem AK Parti’de gençler nereye oturuyor sorusunun yanıtını; hem de seçmen arenasına yeni bir katalizörün (Y ve özellikle Z kuşağının) dahil olmakta olduğunu iyi gördü. Bu yüzden gençlere seslenen zekice bir kampanya yürüttü. Önce gençleri görünür kıldı. “Her şey çok güzel olacak Ekrem abi” diyen Berkay isimli genci, gençleri sembolleştiren fenomene ve sembole dönüştürdü. Sonra Berkay ve diğer gençler üzerinden gençleri önemsediğini ve dikkate aldığını gösterdi. Bu, aslında ilgiyi liderden seçmene kaydıran iyi bir pazarlama stratejisiydi.

 

Sonra gençleri meydanlarda görünür kılıp mobilize ederek harekete geçirdi. Meydanlarda bir gençlik dalgası yarattı. Haliyle, gençliğin olduğu yerde neşe, eğlence, dinamizm ve hareket olacaktı. Oldu da. AK Parti gençleri önemsemedi demiyorum ama “kanka” muhabbetine rağmen gençleri kucaklamada, neşe ve dinamizm dolu bir buluşma yaratmada, İmamoğlu kadar başarılı olamadı. Tersten söylersek, İmamoğlu fenomen tercihleri, öne çıkarmaları ve söylemleri ile daha etkili oldu. Bu konuda gençlere görünürlük kazandıran basit ama etkili kampanya seçimleri yapan Necati Özkan ve ekibini; bu konuya iyi odaklanan, istediğini koparıp alan İmamoğlu’nu kutlamak gerekir. Gençler konusunda 10 numara iş çıkardılar.

Oy veren muhafazakârlar

 

Hâlâ eksik parçalar var. Çünkü İmamoğlu’na son seçimlerde sadece gençlerden oy gitmedi. AK Parti’nin muhafazakârlarından da oy gitti. Bunu yaratan, yine İmamoğlu’nun kucaklayıcı kişiliği ve yürüttüğü kampanya oldu. CHP, Kemal Kılıçdaroğlu’nun da arka çıktığı bir kampanyayla, İmamoğlu üzerinden yüzer gezer ve parti değiştiren seçmen kategorilerine seslendi. Amacı kararsız, ilgisiz kategorilerin yanısıra, partisine aidiyetini sorgulayan seçmen kesitlerini avlamaktı. Bu, evet, en çok kararsız ve ilgisiz gençlerde karşılık buldu. Ancak bu strateji AK Parti içindeki (dindar muhafazakârlardan çok) geleneksel modernlerde de etkili oldu. Bunu destekleyen bir istatistik vereyim: “Geleneksel modern” Türkiye ortalaması yüzde 45, AK Parti’de yüzde 46; dindar muhafazakâr Türkiye ortalaması yüzde 27, AK Parti’de yüzde 43. AK Parti’ye oy verenlerin yüzde 13’ünü de başını örtmeyenler oluşturuyor. AK Parti’de, parti ile bağını sorgulama aşamasında olan bir kesim daha var. Bu kesim yüzde 21 ile son gelişmeleri siyasi kriz olarak okuyor (kaynak yine Konda).

 

Öyle anlaşılıyor ki belediyelerdeki yanlış uygulamalar, kayırmalar, seçimin yenilenmesine duyulan tepki, yanlış seçim stratejileri ve söylemleri… geleneksel modernleri, başı açık AK Partilileri, parti politikalarını sorgulayanları etkilemiş. Ne kadar etkilemiş, nasıl etkilemiş; somut saha ölçümleriyle daha iyi görebileceğiz.

 

Fakat özetle, İstanbul yerel seçimleri üç sonuca işaret ediyor. (1) Türkiye’nin seçmen sosyolojisi değişiyor. Alışkanlık kazanmış seçmen kategorilerine yeni bir kategori dahil oluyor. Türkiye’nin yeni sürükleyici seçim dinamiği, artık Y ve Z kuşağı gençler. (2) Seçimlere Kürtler damgasını vurmadı. Damgasını vuran “ânî etki” ve “ters ayna” etkileşimleri oldu. 3) Türkiye’nin sürükleyici seçmen dinamiği artık muhafazakârlar değil. Çünkü muhafazakârlarda da sorgulama ve ayrışma başladı.

 

AK Parti’nin seçimlerden nasıl bir ders çıkartacağı, ya sorgulama ve ayrışmanın önünün alınmasına yarayacak, ya da daha da büyümesine yol açacak.

 

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik