Ana SayfaYazarlarKuzey Suriye’nin geleceği

Kuzey Suriye’nin geleceği

 

Güvenlik Çalışmaları Grubu (Security Studies Group) olarak bilinen bir think-tank, bu yılın Nisan ayında Suriye’yi ele alan gelecek odaklı bir rapor yayınladı ve yukarıda gördüğünüz haritayı önerdi. Haritaya göre, Suriye dörde ayrılıyor. Nusayri nüfusun yoğun olduğu yerlerde Esed, Sünni nüfusun yoğun olduğu yerlerde Sünniler egemen olacak.

 

Suriye’nin kuzeyi ise ikiye bölünüyor. Fırat’ın doğusunda Kürtler; batısında ise Akdeniz’e kadar olan bölgede Araplar, Türkmenler ve Kürtlerden oluşturulacak, Türkiye hamiliğinde bir siyasi yapı güç sahibi olacak.

 

Sünni, Kürt ve Türkiye nüfuz bölgeleri “protektora” (protectorate) diye adlandırılıyor.

 

Türkiye’nin Fırat’ın batısına oyun bozan bir aktör olarak dahil olmasından sonra Amerika’nın revize ettiği, kapalı kapılar ardında Türkiye ile müzakereye tabi tuttuğu plan, bu.

 

Türkiye bu plana evet der mi? Yanıtı şu soruların cevabına bağlı: Türkiye’nin Suriye’de hayata geçirebileceği en rasyonel ve realist plan bu mu olmalıdır? Plan kabul görse dahi hayata geçirilebilir mi?

 

Planın dezavantajları

 

Plan ilk bakışta şekil olarak rasyonel ve gerçekçi görünüyor. Suriye’nin doğu kesitinde yaşayan yoğun Sünni nüfus için (Rakka, Deyr ez-Zor, Elbu Kemal) uygulanıp uygulanmayacağını, yeni anayasa yazımında göreceğiz.  Bu yerler için, sınırlandırılmış idari özerklik gündeme gelebilir. Daha ilerisi zor görünüyor.

 

Planın Suriye’nin kuzeyine yönelik önerileri ise daha çok fiili durum ve Kürt-Türk-Arap nüfusların demografik özellikleri düşünülerek hazırlanmış. Mevcut haliyle Türkiye’yi olumsuz etkilemesi mümkün görünmüyor. Ancak bu tez, daha çok Amerika’nın Fırat’ın doğusu ile ne yapmak istediğine bağlı olarak ele alınabilecek bir mevzu.

 

Amerika, Fırat’ın doğusunun (“Kürt protektorası” alanının) inşası ile şu beş sonucu elde etmeyi hesaplıyorsa, Türkiye için çok şey değişir: (1) Türkiye’yi Kürt kartı üzerinden tavize zorlamak. (2) Suriye-Irak sınırında İran nüfuzundan arındırılmış bir tampon bölge inşa ederek İran’ın iki ülke üzerindeki nüfuzunu minimuma indirgemek. (3) Irak ve Suriye üzerinde etki gücü yaratabilmek. (4) Zengin petrol ve enerji kaynaklarının Kürt siyasi aktörler tarafından kullanılmasını sağlamak. (5) Türkiye’yi dışa açılırken Kürtlere mecbur bırakmak.

 

Bu sonuçlara baktığımızda Türkiye en çok ilgilendiren birinci, dördüncü ve beşinci maddeler. Belki de Amerika, bu bölgede Türkiye için korku nüfuzu yaratarak Türkiye’yi İran için tavize zorlayacak bir “ara müzakere” koridoru yaratmayı planlıyor.

 

Uygulanabilir mi?

 

Suriye’nin kuzeyini yapılandırmaya yönelik öneri, Türkiye’nin özellikle Kürt sorunu çerçevesindeki hassasiyetlerini gözetecek şekle bürünse dahi, mevcut haliyle uygulanabilir mi? Eğer Rusya, planın batı kısmına (Türkiye’nin nüfuzunda olacak yerler konseptine) evet derse, uygulanabilir. Ama iki ciddi sıkıntı var. (a) Amerika’nın gönlünden Lazkiye’nin Suriye’nin kuzeyine bağlanması geçiyor olabilir. Rusya buna kesinlikle itiraz eder ve izin vermez. (b) Rusya Fırat’ın batısının (Lazkiye hariç de olsa) Türkiye’nin etki gücüne açık bir idari şekle büründürülmesine evet der mi?

 

Rusya’nın, Doğu Akdeniz’de konuşlandırdığı askeri gücünü çevreleyen habitatta sıfır güvenlik riski istediğini hepimiz biliyoruz. Amerika’nın şu ana kadar Türkiye ile Rusya arasında Suriye’de yaşanan yakınlaşmaya itiraz etmemesini, Türkiye’nin Rusya’nın güvenini kazanması, böylece Rusya’nın Fırat’ın batısında Türkiye hegemonyasına evet demesi alıştırması olarak da değerlendirebiliriz.

 

Rusya, plana hayır demesinin plana evet demesinden daha fazla maliyet yaratacağına ikna olursa, plan revize edilmiş haliyle hayata geçebilir. Ancak bu, daha çok Türk-Rus ilişkilerinin iyi seyretmesi, Türkiye’nin Rusya’ya (özellikle aşırı gruplar konusunda) kesin güvence vermesiyle mümkün. Ama Rusya Fırat’ın doğusuna kadar olan coğrafyayı Suriye rejimine bağlamanın daha rasyonel olduğu sonucuna da varabilir. Bu durumda Türkiye için en ehveni şer çözüm, Fırat’ın batısının Kürt siyasi heveslerinin nesnesi haline getirilmemesi olur.

 

Zaten Türkiye’nin İdlib’de bu kadar direnmesinin arka planında da hem Kürt milliyetçilerinin kabaran iştahlarını gemlemek, hem de ileride Fırat’ın batısını kaybetmemek düşüncesi yatıyor. Ancak Türkiye, her halükârda Suriye’de kazanım elde etmesinin, hem Amerika’yı hem de özellikle Rusya’yı memnun etmesinden geçtiğinin çok iyi farkında.

 

Konuya devam edeceğim. Bir sonraki yazımda, Fırat’ın doğusunun Türkiye’nin Kürt sorunu bağlamında oluşturabileceği tarihi fırsatları ve riskleri ele alacağım.

 

- Advertisment -