Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli başlığıyla bu yıl hayata geçirilen müfredat değişikliği kamuoyunda çoğunlukla ideolojik yönden tartışıldı, ama bunun ötesinde içeriği üstünde pek durulmadı.
Halbuki yeni müfredat bana göre oldukça tartışmalı sayılabilecek radikal içerik değişiklikleri getiriyor.
Eğitimci değilim, ama belli değişiklikleri – bir baba olarak – gözden geçirirken çok şaşırdım. Açıkçası Türkiye’de üniversite lisans düzeyinde bile öğrencilere kazandırılamayan alan bilgilerinin ortaöğretim müfredatına alınmış. Bunlar hazırlanırken Türkiye’de yaygın olan öğrenci profili ne kadar değerlendirildi? Bilmiyorum.
Örneğin MEB tarafından 9. sınıf (Lise 1) için hazırlanan Matematik 2 kitabının 5. teması “Algoritma ve Bilişim”
Bilişim son yılların sihirli kelimesi… Bilişim öğrenmekle bütün kapıların açılacağını, memleketimizin kalkınacağını, silah gücümüzün artacağını, refah seviyemizin yükseleceğini düşünüyoruz. Kuşkusuz bilgi teknolojilerine önem vermek durumundayız, bunu bir kenara yazalım. Yalnız bütün öğrencileri bilişim mühendisleri gibi yetiştirmeyi hedeflemek ne kadar anlamlı? Yakın tarihe kadar bütün ülke çocuklara yönelik, hiçbir işe yaramayan kodlama atölyeleriyle dolmuştu; bu atölyeler herhalde bir avuç meraklı çocuğa ilham vermiştir, ama çoğu için sıkıcı bir oyuncak gösterisi olmaktan öteye varmadı.
İlköğretimden başlayarak çocuklara “bilişim” eğitimleri veriliyor. Çocuğu olan alıp karşısına sorsun: Mesela çocuğunuz masaüstünde klasör oluşturmayı biliyor mu? Dosya ile program arasındaki farkı anlayabilmiş mi? İnternet’te kişisel bilgilerini korumak, güvenliğini sağlamak konusunda neler biliyor?
Bunların hemen hiçbirini öğretmiyoruz çocuklara, ama anasından doğan her çocuk kodcu olacakmış gibi planlar yapıyoruz. Kazın ayağı öyle olmayınca Discord’dan Roblox’a ne varsa yasaklayarak çaresizce çözüm arıyoruz.
Şimdi de – bence tamamıyla kafa karıştırıcı bir kararla – algoritma konusu zorunlu matematik dersinin içine alınmış. Bu sadece bir örnek…
14-15 yaşında kod yazan, uygulama geliştirip dağıtıma açan çocuklar yok mu? Var elbette, ama nasıl her çocuktan akıcı biçimde enstrüman çalmasını istemiyorsak kod yazmasını da bekleyemeyiz. Kaldı ki kod yazma meraklısı çocuklar bile – aslında pratikte uygulamalarına karşın – “algoritma” gibi oldukça soyut ve derinlikli bir kavramı anlamayabilir.
MEB’in hazırladığı matematik kitabında şöyle tanımlar var:
- Algoritmik doğal dil, bir problemi çözme adımlarını günlük dili kullanarak sıralı ve açık biçimde anlatan bir yöntemdir. Bu yöntem teknik detaylardan uzak, herkesin anlayabileceği basit ifadelerle algoritmanın nasıl işlediğini gösterir.
- Sözde kod; bir bilgisayar programının nasıl çalışacağını anlatan, insanların okuyup anlayabileceği, sade ve açıklayıcı bir dil kullanılarak yazılan bir dizi talimattır.
- Siber güvenlik sistemlerinde şifreler, dijital mahremiyet ve veri güvenliği açısından verileri korumanın temel araçlarından biridir. Örneğin sosyal ağ hesabınıza giriş yapmak için belirlediğiniz şifre; ‟Amerikan Bilgi Değişimi İçin Standart Kodˮ ifadesinin İngilizce karşılığının baş harflerinden elde edilen ASCII karakter kümesinden seçilen harfler, sayılar ve sembollerden oluşur. ASCII karakter kümesi, bir kodlama sistemine dayanır. Yanda verilen ASCII karakter kümesindeki her bir karakter, belirli bir sayısal değerle temsil edilir.
Bir işi yapmakla; o işi yapmanın adımlarını tarif etmek, hele bu adımları dallanan mantıksal ifadelere dökmek bambaşka iki şeydir. Açıkçası lisans düzeyinde bile bu derece soyutlama içeren mantıksal kavramları öğrencilerin kavrama yeterliliği sorgulanabilir. Kaldı ki lise…
Ancak müfredat çocukların bilgisayar bilimlerindeki gibi “akış” diyagramları hazırlamasını bekliyor. Akış diyagramları bir bilgisayar programının nasıl çalıştığını gösteren soyut çizelgeler… Yaklaşık 25 yıldır yazılım sektöründeyim. Uluslararası projelerde de rol aldım. Türk, Avrupalı, Güney Asyalı hemen her çapta yazılımcı ve analistle çalıştım. Açıkçası akış diyagramlarını etkin biçimde hazırlayanlar bir yana “kullanabilen” yazılım mühendisleri bile bir elin parmaklarını geçmiyordu. “Sözde kod” denen uygulamaysa büyük ölçüde akademik çalışmalarda başvurulan bir yöntem…
Elbette matematiğe ve soyut düşünceye yatkın öğrenciler var, belki bu tür öğrenciler açısından “algoritma” konusu müthiş keyifli olacak, onlara yeni kapılar açacak. Ama şuna emin gibiyim. Çoğu öğrenci bu konudan bir şey anlamayacak, hatta iddiam şu: Birçok öğretmen de bu konuyu aktarmakta yetersiz kalacak. Öğretmenlerimiz mesleklerinde yetersiz oldukları için değil… Birincisi: Bir konuyu anlamakla öğretmek çok başka şeyler, öğretmenler böyle bir konuyu derinlemesine anlayabilir, ama iş aktarmaya gelince sınıftaki öğrencinin dikkatini, merağını ve hevesini sağlamakta çok zorlanacaklar. İkincisi: Allah aşkına, eğri oturup doğru konuşalım, 9. sınıfa gelip bırakalım algoritmayı, bölme işlemini doğru dürüst yapamayan öğrencilerimiz var.
Yanlış anlaşılmasın: Algoritma konusunun öneminden hiç kuşkum yok. Sadece bilgisayar bilimlerinde değil, iktisattan tıpa pek çok alanda kullanılıyor algoritmalar… Bununla birlikte lise öğrencisini algoritma kavramına sokmanın yolu soyutlamalara zorlamak mı?
Kitaptaki örneklerden biri de kriptoloji konusuyla ilgili: RSA algoritması “kısaca” açıklanmış. Tahmin edilebileceği gibi son derece karmaşık bir konu. Öğrencileri geçtim öğretmenlerin, öğretmenleri de geçtim yazılım mühendislerinin önemli bir bölümünün bu algoritmanın açıklamasını bildiğini sanmıyorum. Bilmiyorum belki de bu müfredat sayesinde toplumda bir asal sayı bilinci oluşur.
Ortaöğretim çağında öğrencilerin soyutlama becerilerinin geliştirilmesi gereğini anlayabiliyorum. Ama insaf, daha Lise 1’e gelmiş kaç öğrenciye bir kitabı baştan sona okuma becerisini edindirebiliyoruz? Özel öğrencileri ayrı tutmak gerekir elbette, hatta belli bir öğrenci profili seviyesinde yukarıda örneklediğim konunun işlenmesi bile az gelebilir. Ama yani beden dersinde bütün öğrenciler bir Arda Güler ya da Eda Erdem olacakmış gibi mi yetiştirmeye çalışıyoruz?
Lise edebiyat kitapları üstüne de söylenecek çok şey var, ama burada kesip sadece olumlu gördüğüm şeyi vurgulamak istiyorum: Öğrenciler okuma, yorumlama ve yazmaya daha çok teşvik edilecek diye anlıyorum, ki bence ortaöğretimde bu becerileri geliştirmenin kritik olduğuna inanıyorum. Daha ilkokul çağında çocuklara cümlenin öğelerini öğretiyoruz, kolay test soruları çıkarılabilecek soyutlamaları anlatmaya çalışıyoruz. Halbuki hepsinden önce, başı sonu belli, anlaşılır ve meramını aktarmasını sağlayan düzgün cümleler kurmayı öğrenmelerine odaklanmamız gerekir.