Yarı-başkanlık sistemiyle yönetilen Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru ittifaklar da şekillenmeye başlıyor. 23 Nisan’daki ilk tura katılan adayların amacı ilk iki sırayı alarak 7 Mayıs’taki ikinci tura kalabilmek. Anketlerde uzun süredir aşırı Sağ’daki Ulusal Cephe’nin (FN/ Front National) adayı Genel Başkan Marine Le Pen birinci sırada çıkıyor. Partiyi kurucu başkanı babası Jean Marie Le Pen'den devralarak bir ölçüde merkeze doğru çekmeye çalışan Bayan Le Pen’in oyu son haftalarda biraz azalmış olmakla birlikte hâlâ yüzde 26-27 dolaylarında.
Fransa’da bugün artık düzgün seçim kampanyaları yürütmek seçim kazanmak için yeterli değil. Adaylar bazen Hollywood senaryolarını aratmayan skandallarla belden aşağı darbeler alabiliyor, hatta bu nedenle yarıştan çekilmek zorunda bile kalabiliyor. 2012 seçimlerinin favorisi görülen Jospin hükümetinin Ekonomi Bakanı ve IMF’nin 2007-2011 dönemi Başkanı Dominique Strauss Kahn’ın (DSK) başına gelenler bunun en somut örneğini oluşturuyor.
Benzeri bir olay olmasa da bu dönemde skandal yaşayan, ılımlı Sağ parti Cumhuriyetçiler’in (LR/ Les Républicains) adayı François Fillon oldu. Fillon’un yasa dışı olmamakla birlikte eşi Penelope ve iki çocuğunu bir dönem yüksek ücretlerle “parlamenter asistanı” olarak çalıştırmış olması seçmeninin bir bölümü tarafından da “ahlaki bir sorun” olarak görüldü ve kamuoyu yoklamalarında önemli miktarda oy yitirmesine yol açtı. Bunları “Penelope Gate” (https://www.serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/penelope-gate-757872) ve “Çanlar Fillon için çalıyor” (https://www.serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/canlar-fillon-icin-caliyor-760010) başlıklı yazılarımda ayrıntılı olarak aktardım.
Fillon’un başlangıçta seçimin favori adayı olduğu göz önüne alınırsa kendisine oy kaybettiren Penelopegate, Sosyalist Parti’nin David de Rotschild ‘ın özel bankasından (Rotschild’amp Cie) transferi eski Ekonomi Bakanı “küreselci” sosyal liberal bağımsız aday Emmanuel Macron’a yarıyordu. Bu nedenle Anadolu Ajansı portalında üç hafta önce yayımlanan haber analizim “Fransa’da Le Pen-Macron düellosuna doğru” başlığını taşıyordu. (Http://aa.com.tr/tr/analiz-haber/fransa-da-le-pen-macron-duellosuna-dogru/739904)
Bayrou’nun Macron’a desteği
Aradan geçen üç hafta içinde meydana gelen siyasi gelişmeler Emmanuel Macron’un ikinci tura kalmasını güçlendiren nitelikte oldu. Bir kere merkez seçmenin itibar ettiği Demokrat Hareket MoDem’in (Mouvement Démocrate) kurucu Başkanı François Bayrou’nun açık desteğini aldı. MoDem aslında “Gaulliste” olmayan liberal demokratları bir araya getiren Fransız Demokrasisi için Birlik’in (UDF/ Union pour la démocratie française) içinden çıkan bir hareket. Daha iyi anlaşılması için bugün 92 yaşındaki eski Cumhurbaşkanlarından Valéry Giscard d’Estaing ’in UDF’in kurucu Başkanı olduğunu hatırlatmakta yarar var.
Bayrou 2007 seçimlerinde doğrudan Cumhurbaşkanı adayı olmuş ve ilk turu yüzde 18,57 oyla üçüncü sırada bitirerek gücünü göstermişti. Nicolas Sarkozy ile Ségolène Royal arasındaki ikinci tur mücadelesinde beklentilerin aksine ılımlı sağ adaydan yana tavır almamıştı. TNS Sofres’in Sarkozy’nin Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra yaptığı ankete göre, Bayrou’nun seçmenleri ikinci turda Royal ve Sarkozy’ye eşit oranda oy vermişti.
Bayrou 2012’de de Cumhurbaşkanı adayı olmuş, ancak bu defa ilk turda yüzde 9,13 oyda kalmıştı. François Bayrou 3 milyonun üzerindeki seçmenine açık bir çağrı yapmasa da ikinci turda kendisinin Sarkozy’ye değil Hollande’a oy vereceğini açıklamıştı. Bu nedenle ılımlı Sağ cephede çok eleştiriye uğramıştı.
Anketlerde yüzde 6 oranında oya sahip olduğu görülen Bayrou geçen hafta 23 Nisan’da aday olmayacağını, koşullarını kabul etmesi halinde ilk turdan itibaren Macron’a destek vereceğini açıkladı. Önceden konuyla ilgili olarak Bayrou’dan bilgi aldığı anlaşılan Emmanuel Macron da bu koşulları kabul ettiğini hemen açıklayarak bu ittifakın altına imzasını attı. İki siyaset adamı daha sonra Paris’te bir restoranda bir araya gelerek bu ittifakın ayrıntılarını konuştu. Bayrou’nun medyaya yaptığı “Emmanuel Macron’a yardım etmek için elimden geleni yapacağım” açıklaması anketlere de olumlu yansımış durumda. 26 Şubat tarihli Kantar Sofres- Onepoint anketine göre, Marine le Pen yüzde 27 oyla ilk sırada yer alırken, kendisini Macron yüzde 25, Fillon da 20 ile izliyor.
Macron’a dolaylı destekler
Diğer adayların yaşadıkları sorunlar doğal olarak Emmanuel Macron’a dolaylı destek niteliği taşıyor. Penelopegate ile yarışta büyük darbe alan Fillon geçen hafta adaylığını engelleyecek bir B Planı olasılığını savuşturmuş durumda. Çünkü Mali Suçlar Savcılığı Fillon hakkında soruşturma açmayı kararlaştırdı ama, iddiaların eski tarihli olması nedeniyle bu konuda rapor hazırlamak üzere üç yargıcı görevlendirdi. Bu da konunun seçimlerin ertesinde ileri bir tarihe ertelenmesi anlamına geliyor. Fillon olayı zamana yayarak sulandırma imkânına kavuşuyor belki ama yargının kararından çok daha önemlisi bu olayın seçmende yarattığı kırgınlık, hatta oyunu değiştirecek ölçüde öfke. Fillon’un sırtındaki bu kamburla Macron’u alt edebilmesi pek de mümkün görünmüyor.
Fillon’un çok gerisinde yer alan Sosyalist Parti’nin adayı Benoît Hamon, Pazar günü çevreci Yannick Jadot ile ittifak yaptı. Çevrecilerin oylarını Hamon lehine kullanmaları doğal ama Jadot’nun anketlerdeki oyu sadece yüzde 2 dolayında. Geçen hafta yüzde 14’e kadar gerileyen Hamon’un ikinci tura kalabilmesi Sol’un solundaki bağımsız aday Jean Luc Mélenchon’la ittifak yapmasına bağlı. Ama bu mümkün olmadı. Mélenchon’a göre AB ile ilgili görüş farklılıkları bu ittifakı engelliyor. Ortak bir adayla seçime giremeyeceği dikkate alındığında, Sol’un solunun Emmanuel Macron’a tehdit oluşturması mümkün değil.
Aslında Le Pen’in partisi hakkında da davalar var. “Sıra Marine Le Pen’e mi geldi?” başlıklı yazımda bu davalardan ayrıntıyla söz etmiştim. ( https://www.serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/sira-marine-le-pene-mi-geldi-761088) Geçen hafta bunlardan FN’in AP’deki (Avrupa Parlamentosu) “hayali asistanları” ile ilgili olarak ifadeye çağrılan Bayan Le Pen Brüksel’e gitmedi. Ayrıca partinin yasadışı finansmanı davasıyla ilgili olarak Nanterre’deki FN Genel Merkezi arandı. Bu gelişmelere Marine Le Pen, yargıyı “halkın iradesine müdahale etmek” ile suçlayarak cevap verdi. Ayrı bir tartışma konusu ama muhalefet partisi görevini üstlenen bir yargı bizlere hiç de yabancı gelmiyor değil mi?
Marine Le Pen başkanlık yarışında partisine yönelik belden aşağı darbelere daha dayanıklı görünüyor. Bununla birlikte, ikinci turda seçimi kazanma olasılığı hâlâ çok düşük. Macron’a karşı fark (42-58) yiyor. Durum rakibi Fillon olursa da çok değişmiyor. (44-56) Les Echos, bu oranların son hafta içinde Le Pen aleyhine 2-3 puan değiştiğine dikkat çekiyor. Aslında çok da şaşırtıcı bir gelişme değil. Babasının 2002’deki skorundan çok daha iyisini yapsa bile Marine Le Pen’in ikinci turda elenmesi doğal. Asıl Cumhurbaşkanı seçilmesi, ABD’de Trump’ın sandık zaferi kadar sürpriz olur. Tesadüf o ki olası rakibi de tıpkı Clinton gibi küreselciliğin adayı. Macron’un önü ABD’de seçim kaybedenlerin rövanşı alması için özellikle mi açılıyor acaba?