Ekrem İmamoğlu, CHP Beylikdüzü ilçe başkanı olduğunda enkaz devralmıştı. İlçe örgütü birbiriyle didişiyor, yıllardır ilçeye çöreklenmiş parti ağaları kimseye bir şey yaptırmıyordu.
İşe, ilçe yönetimini yenileyerek başladı. Ardından ilçe örgütüne bir disiplin getirdi. Eğitim, sağlık, çevre, hukuk, planlama, araştırma gibi komisyonlar kurarak daha kurumsal akıl üretebilen bir ilçe örgütü yarattı.
Bu hamleler onun ne kadar iyi bir örgütçü olduğunu gösteriyordu.
Ama iyi bir örgütçü olmak yeterli değildi. Halkla ilişki kanalları açmak, ilçe sakinlerinin ayağına da gitmek gerekti.
Sık sık düğünlerde, cenazelerde, yöre derneklerinin genel kurullarında boy gösterdi. Her mahalleye dayanışma evleri kurarak yardıma muhtaç ailelere yardım sunmaya çalıştı.
Mahalle komisyonları ile ev ziyaretleri yaptı. Böylece halka dokundu, halkın ne istediğini anlamaya çalıştı.
İlçe belediye başkanlığına aday olduğunda iki basit şey yaptı. Rakipleri ile polemiğe girmedi; yapacağı işlere, vaat ettiği projelere odaklandı. Beylikdüzü’nü marka değeri olan ilçe yapacağını söyledi. Sosyal ve ekolojik donatı alanları ile yaşanabilir, nefes alabilir, yaşanabilir bir ilçe vaat etti. İkinci olarak, sade bir slogan kullandı: İmamoğlu varsa çözüm var.
Tabii tüm bunları çalıştığı reklam ajansı ile iyi bir koordinasyon içinde yaptı.
Sonuç?
10 puan fark atarak ilçe belediye başkanı seçildi.
* * *
Belediye başkanlığı sırasında verdiği sözleri unutmadı, yerine getirdi. Sosyal donatı alanları, planlı-programlı yerleşim yerleriyle halkta “işini iyi bilen bir başkan” algısı oluşturdu. Halkla teması kesmedi. Halkın ve hayatın içinde yaşamayı tercih etti.
Sonunda, başarılı ve fark yaratan ilçe belediye başkanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adaylığı ile ödüllendirildi. Tabii onun bu hizmetlerini iyi gören ve takdir eden Kemal Kılıçdaroğlu’nu da unutmamak lazım.
Ekrem İmamoğlu, büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinde, Beylikdüzü seçimlerinde başarılı bir şekilde uyguladığı kampanyayı büyük ölçekli bir sunuma dönüştürmek dışında, aslında pek bir şey yapmadı.
Yine rakipleri ile polemiğe girmedi. Sadece yapacağı işlere ve projelere odaklandı.
Yine çok iyi bir örgütçülük yaptı. Dökülen İstanbul il yönetimine profesyonel bir dokunuşu gerçekleştirdi. Örneğin bir önceki seçimde sandıklarda başarısız olan il örgütünün bu kez çok iyi örgütlenmesini sağladı.
Yine hayatın içinde kendisini görünür kıldı. Halkla temas ederken, konuşurken, kenti gezerken, ibadet ederken, sokaklarda caddelerde yürürken görüntü verdi. Halkta “sizden biriyim” kanaatini oluşturdu.
Yine kucaklayıcı davrandı. Farklılıklara saygılı hareket etti. Muhafazakâr değerlerle sorunu olmadığını vurguladı. Ezberden Yasin okuyacak kadar da damardan bir muhazafakâr olduğunu gösterdi. Ama laik, seküler kesime de muhafazakâr değerleri kucaklamanın laik ve seküler değerlerle çelişmeyeceğini gösterdi.
Yine Beylükdüzü’ndeki kampanyada arkasına aldığı zeki iletişim aklı ile çalıştı. Kamuoyunun dikkatine sunduğu iyi seçilmiş polemik videolarıyla toplumsal algıyı dönüştürdü.
Başardı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu.
* * *
İlk kez CHP’den biri derli toplu söylemlerle, projelerle geliyor. Lâf yetiştirmek, polemik yapmak, kutuplaştırıcı bir retorik kullanmak yerine hangi problemi nasıl çözeceğini söyleyerek ilerliyor. Bu da toplumdaki mevcut şekillenmeyi ve konumlanmayı kırıyor.
İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile yetineceğini sanmıyorum. 2023’te Türkiye’nin cumhurbaşkanı adayı olmak isteyecektir. Onu da oraya şu beş sorunun yanıtı taşıyacak:
(1) Büyükşehirde bir başarı hikayesi yazabilecek mi?
(2) Şu ana kadar iyi götürdüğü “işine odaklanan profesyonel” görüntüsünü daha güçlü bir Türkiye vizyonu ile buluşturabilecek mi?
(3) HDP ile işbirliğini ilkesiz ittifaktan çıkartıp, toplumsal barışı tesis edecek bir toplumsal sözleşme vaadine dönüştürebilecek mi?
(4) Muhafazakar kesim ile seküler kesim arasındaki önyargı ve kutuplaşmayı kıracak bir Turgut Özal olabilecek mi?
(5) Erdoğan’ın açıklarını, zaaflarını, eksikliklerini iyi görüp alternatif bir siyasi program oluşturabilecek mi?
(6) Devlet aklının haklı ve yerinde kaygılarını giderecek bir güven ilişkisi kurabilecek mi?