Faiz lobisi’ söyleminin ve enflasyona dokunmadan daha düşük faiz istenmesinin ardında yaklaşan seçimlerin gölgesini görmemek mümkün değil. İktidar enflasyona dokunamıyor çünkü seçimi kazanmak için büyüme ve istihdama ihtiyacı var. Eğer bunu özel sektör üzerinden yapabilseydi, enflasyon da kontrol altına alınabilecekti. Ancak özel sektörün yatırıma çekinceli baktığı bir dönemde hükümet bu hedefi ‘cömert’ teşvikler, kamu harcamaları ve inşaat sektörü üzerinden gerçekleştirme peşinde. Özel sektörün niye yatırım yapmadığı konusu ise ülkenin içinde bulunduğu ‘mücadele’-hukuk(suzluk)-belirsizlik üçgeni ile alakalı…
***
İktidar siyasi stratejisini değiştiremiyor, çünkü Bahçeli üzerinden yapılan koalisyon, gerilim ve kutuplaşma ortamını siyaseten sürdürmeyi ima ediyor. Bahçeli verdiği destekle taahhüdünü yerine getirdi ve MHP kadroları da böylece bürokrasiye geri döndü. İktidarda kalmayı garantilemek açısından seçimi kazanmak ise AK Parti’nin ve Erdoğan’ın taahhüdü…
Dolayısıyla Erdoğan’ın önünde siyasi stratejiyi değiştirmeden seçim kazanmak gibi bir misyon var. Bu ise bir yandan her sorunun ‘millileştirilmesi’, her farklılığın çatışmaya dönüşme potansiyelinin ayakta tutulması ve nihayet insanların ekonomik açıdan memnun edilmesi ile sağlanmak isteniyor. Bu nedenle büyüme ve istihdam çok kritik ve bedeli ne olursa olsun iktidar onu ödemeye hazır.
Ancak bütün bunlar olurken, öne sürülen tezlerin ve ortaya konan performansın inandırıcı olması, eğer hedeflere ulaşılamıyor ise buna bir ‘günah keçisi’, hatta daha iyisi kadim bir düşman bulunması lazım. İşte dış mihraklar, emperyalistler, faiz lobileri vs bu işlevi yerine getiriyor. Bu kanaatlerin yerleşmesi ise tabi ki söylem sürekliliğine ve misyonerce mücadeleye katkı veren bir medyaya muhtaç…
İktidara destek veren basın organları, bu çerçeve içinde çok eğlenceli bir malzeme sunuyorlar. Örneğin “Dünya iktisat literatüründe yüksek faizin enflasyona yol açtığına dair yazılmış yüzlerce bilimsel makale bulunmasına rağmen faiz lobisi Türkiye’deki faizin tek nedeni enflasyondur propagandası yapıyor” diyorlar… Tabi o yüzlerce makaleden bir tanesine bile gönderme yapılmıyor veya hangi koşullarda faizin enflasyon yarattığı da irdelenmiyor. Örneğin Merkez Bankası’nın internet sitesinde ‘Enflasyonun nedeni’ başlıklı bir bölüm açması faiz lobiciliği kapsamına sokuluyor… Hazine’nin verilen ‘emre’ rağmen faizi düşürememesi ise 2001 yılında IMF’ye verilen sözlere bağlanabiliyor ve ekonomi ile ilgili tüm özerk kurumların ‘milli menfaatlere göre yeniden yapılandırılması’ isteniyor… Devlet kuruluşları, belediyeler ve yarı resmi kuruluşların bankalardaki 250 milyar lirasının ‘tek hazine hesabı’ içine alınarak hükümetin eline verilmesi de tavsiyeler arasında… Nihayet Türkiye’nin faiz lobilerine karşı etkili mücadele edememesi halinde, ‘terörle mücadelede elde ettiği kazanımları kaybetme riski ile karşı karşıya’ olduğu öne sürülerek, tüm ekonomi aktörleri savaş bilinciyle hareket etmeye ve milli düşünceye sahip vatanseverler olarak davranmaya davet ediliyor…
Bunlara IMF’nin ve muhtemelen bizi kıskanan bazı devletlerin, ekonomik performansımız karşısında ‘şaşkınlığa düşerek’ Türkiye’yi ‘durdurma’ planlarına sarılmalarını da ekleyebilirsiniz…
***
Bu epeyce patetik bir debelenme hali… İktidarın neyi niçin yaptığını anlamaya çalışmak, neyi ne kadar yapmak isteyip istemediğine bakmak, yapılamayanların nedenlerine inmek gibi kaygıları zaten uzun süredir aramıyoruz. Ama ‘milli düşünce’ şemsiyesi altında bir ‘savaş ekonomisi’ düzeneğine olan hasreti ve bu sayede ekonomideki özerk kurumları kadük ederek ülkenin tüm katma değerini tek elde toplayıp, denetlenme ihtimali zayıf bir mekanizma içinde kullanıma açma çağrısını yadırgamamak zor…
Sistemi hiyerarşik, merkeziyetçi ve keyfiyetçi kılma propagandasının bu kadarının, ‘yerli ve milli’ olanlar için bile hazmı zor bir ahlaki lokma oluşturması beklenmez mi? Hele kendinize dindar diyorsanız…