Ana SayfaYazarlarMerhaba Gertrude Bell

Merhaba Gertrude Bell

 

Size bu mektubu Bağdat’taki evinizde bir yaz gecesi haplarınızı alıp ölmeye yatmanızdan doksan yıl sonra yazıyorum. O gecenin sabahı olmadı, gül bahçenizde bir daha oturamadınız, doğum gününüzün iki gün öncesi siz öldünüz, Mrs.Bell…

 

Ortadoğu’da hâlâ oluk oluk akan kanı sizden biliyor dünya, haksızlar mı?

 

Gertrude Margaret Lowthian Bell, variyetli ve güçlü bir ailenin, İngiltere Durham Country kendinde doğan güzel, güçlü, akıllı, donanımlı kızı…Tarih sizden ünlü kadın casus ve gezgin diye yazdı. Anneniz siz daha üç yaşınızı sürerken ölüverince, babanız gene seçkin bir ailenin  kızı Florence ile evlendi, üstünüzde emeği olduğunu biliyoruz.

 

Oxford’a gitmek isteseniz de o yıllar henüz kız öğrenci alınmıyor ama giriyorsunuz . Okulu yarı süresinde ve birincilikle bitiren ilk kız oluyorsunuz.

 

Gezip tozma merakınız, dağcılık hevesiniz okul bitince depreşiyor, ilkin Avrupa, sonra pek çok kere Ortadoğuya gidiyorsunuz, rasmeres gitmez olaymışınız.(Bu bizim dilimizde gitmez ağrısına yataydın demek ve her ikisini de sizin dile çevirmek zor.)Okul biter bitmez, ilkin İran’da büyükelçi olan amcanızın yanına gidiyorsunuz, gezmeye, yıl 1892…

 

1897’de ve 1902’de iki dünya turunuz var. Arkanızda dağ gibi babanız var, tuzunuz kuru Mrs.Bell, bizimkiler karpuz kabuğu kurusunu et niyetine yemeğe katarken, siz…

 

Araplara muhabbetiniz,1899 Kudüs gezisi sonrası. Çölde gezip tozup, dönüp batıya anlatıyorsunuz, çöl masalını, ondan olmalı Araplar’ın sizi ‘Çöl Kraliçesi’ diye çağırması… Bu adla filminizi çektiler, size çok benzeyen Nicole Kiddman oynadı.

 

Aradan yüz yıl geçti, hâlâ ülkenizde kahramansınız.Kızıl saçlı, yeşil gözlü bir afet, incecik, şık, bilgi desen bilgi, hüner desen hüner, hırs küpü, aslında arkeoloji sever, nereden çıktı ajanlık? Ortadoğuyu kasıp kavurmuşsunuz, kavruluş o kavruluş, hâlâ tütüyor Ortadoğu, hâlâ yangınlarda, siftahınız ne bereketliymiş…Arap coğrafyasını avuç içi gibi belleyip, haritasını çizmişsiniz, yeni Ortadoğuyu kuran, krallara taht sunan, cetvelle sınır çizensiniz, bir kendi ömrünüze paye biçemiyorsunuz, mutlu olamıyorsunuz, aslında aşkta kısmetiniz kapalı…Aileniz tahtınızı yapmış, bahtınızı yapamamış. Arap aşiretlerini kimden yana olduklarıyla listeleyip, sonra hepsini birbiri üstüne kalkıştırmışsınız.Öyle kırıp dökmüşsünüz ki, hala toparlanamıyor.Sizin hayat faylarınızın kırıkları hemen onarılmış ama. Viktorya döneminin katı kuralları lise bitince ötesini okumaya gerek görmüyor, seçkin leydiler evinde oturur.Oysa siz eve yurda sığamıyor, meslek edinmek istiyorsunuz.Burada oyuncu ve ressam analığınız elinizden tutuyor.Oxford’a, kızlar giremez yasağını çiğneyerek girip, tarih, coğrafya ve arkeoloji okuyorsunuz, gönlünüz sonuncuda olsa da kader sizi ilk ikisine ve onca variyet ve donanıma rağmen, mutsuzluğa yazıyor Mrs. Bell, sorry…

 

 25. yaşınızda Fransızca, Almanca, Arapça, Farsça, Türkçe, Çince ve Japonca öğrenmekle kalmayıp, Ortadoğu’nun birçok bölgesini karış karış gezmiş, Şirazlı Hafız’ın Divan’ını çevirip yayınlamışsınız. Ben yıllar önce okuduğum ömür hikayenizde, sanki ilk aşkınızın ardından tutulduğunuz(ve yazık ki o da hastalanıp ölen) erkeğin yüreklendirmesi ve aşkı sonucu Hafız tutkunuzun yeşerdiğini hatırlıyorum, yanılıyor olabilirim, size bir aşk daha yakıştırmak istemiş olabilirim….

 

 İki dünya turunuz, İran’a da arkeoloji grubuyla geziniz var.

 

1899’da Arapçayı ilerletmek için Kudüs’e gönderilince, o zamana kadar yapılmamış bir iş yapıyor, Kudüs civarındaki Arap arkeolojik mekânlarının haritasını yayınlıyorsunuz.. Bu yayınla hem arkeologluğunuz, hem ajanlığınız önem kazanıyor.

 

1902’den sora pekçok kez ülkemize de gelip, Anadolu’daki arkeolojik kazılara katılsanız da, asıl önemli işlerini Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapacaksınız.

 

 Birçok arkeolog gibi Majesteleri’nin Haberalma Örgütü’ne girince, ajanlık arkeolojinin önüne geçiyor, Birinci Dünya Savaşında Kahire Arap Bürosunda önemli bir görev veriliyor. Savaşın ilk aylarında, Araplar’ın bize karşı başlattığıisyanı genişleterek yönetmekle görevlisiniz. Bizde manidar söylentilerle bilinen  ‘Arabistanlı Lawrence’in patroniçesisi ve Irak’ın ilk Eski Eserler Genel Müdürüsünüz.

 

İsviçre’de Alp dağlarının doruğuna tırmanınca, adınızı bu zirveye vermişler. 1902’de fırtınaya tutulunca, belden halatla birbirine bağlı üç insan, 53 saat boyu yamaçta sallanmışsınız.Dirayetiniz ve arkadaşlarınıza verdiğiniz güçle ekip sağ kurtulmuş.İngilizce yanında bildiğiniz, çok iyi bildiğiniz altı dil sayesinde İslam coğrafyasını karış karış gezmişsiniz.Hem dil biliyorsunuz hem güzel ve güçlüsünüz, elbet aşiretlerin hepsiyle ahbapsınız.

 

Gözlemleriniz ve çizdiğiniz haritalar uzun yıllar kullanıldı.  

 

 1907'in Mart'ında  arkeolog arkadaşınız William Ramsay’le Anadolu'ya geliyorsunuz. Ocak 1909'da Mezopotamya gezinizde, Geç Hitit dönemine ait olan Karkamış'daki incelemelerde önemli keşiflerde  bulununca, bölgede kısa süreli kazılar yapıp, Irak'taki ünlü antik şehirBabil'e gidiyorsunuz.

 

1907’de İngiltere’nin Konya Askeri Konsülü Binbaşı Dick Doghty Willie ile tanışınca, aşk kapınızı çalıyor, ne çare, adam evli, alın size bir ‘sorry’ daha, Mrs.Bell…

 

Mektuplarla sürüp giderken bu güzelim aşk, binbaşı Çanakkale savaşında vurulup öldü. Bundan sonra Birinci büyük savaşta görev istediniz, Kahire’de görevlendirildiniz.Lawrence ile asıl işbirliğiniz bu sıralar…

 

Görev olarak verilmiş olmasa da Ortadoğu’da Osmanlı karşıtı İngiliz saflarında çalışılacak Arap kabilelerini bir bir rapor ettiniz.O rapor uzun zaman askeri eylemlerde kullanıldı.

 

Fransız, İngiliz ve Rus çarı marifeti olan Sykes-Picot anlaşması işte tam bu sıra sahnede…Mister Picot da ne tesadüfse, Fransa’nın Beyrut konsolosu o vakit.Ruslara bizim topraklardan vaadetmişler, devrim olunca öbür ikisi bu vaadden cayıyor. Urus da bu anlaşmayı açık ediyor, hem de Pravda gazetes inde.İşin suyu çıkınca, n’aapsın üç gün sonra sizin Guardian da basıyor,bu skandaldan tek bizim İttihatçılar memnun bu işten.

 

Osmanlı, sizinkilerle çarpıştığı 1918’de her yerde Arap ihanetini gördü. Bu sayede sizinkiler Şam’la Halep’i ele geçirdi.

 

Musul’a girmek üzereyken Osmanlı teslim olunca, Mondros ateşkes anlaşması imzalandı. Raslantıya bakınız Mrs.Bell, birkaç ay sonra da ülkeniz size üstün başarı nişanı verdi. Hicaz’ı yöneten Mekke emiri oğlu Faysal o dönem İngilizlerle anlaşınca, 1920 Mart’ında Suriye’ye kral yapıldıysa da, dört ay sonra devrilince, gene sizinkilere imdat dedi.O ara işte Ortadoğuyu şekillendirme dümeninde, Churchill Kahire Konferansı yaptırıyordu. Ve siz o konferanstaki tek kadındınız. Sizin fikirlerinizle yepyeni ve naylon bir ülke kuruldu, o toplantıda. Ey dünya, yüksek huzurlarında Irak!

 

Aşkınız boşanaydı, siz ona varaydınız, on çocuk yapaydınız, hem siz mutlu olurdunuz, hem bütün Ortadoğu… Ah felek…

 

Mektuplarınız ortada, felek unutsa, tarih unutsa, mektup hatırlar: ‘Bütün günümü Irak’ın güneyindeki çöl sınırlarını belirlemekle geçirdim’…

 

Faysal 1921 Ağustos’unda tekrar Irak kralı, on iki yıl boyu sizinkilerle sıkı fıkı. Siz de ‘sınırlar çizdiniz, aşktan malulen emekli oldunuz ve arkeolojiye döndünüz. Siz öldükten çok sonra Amerikan işgalinde yağmalanıp yokedilen Irak ulusal müzesine dört yılınızı verdiniz.

 

Bildiğiniz dillerle Ortadoğu’da yüzlerce aşiret ve kabileyle kolayca ilişki kurup, birbirine düşürüp, Osmanlı’ya karşı ayaklanabilecek kabileleri belirliyorsunuz. Kadın ve İngiliz olmaktan  taviz vermeden Arap Dünyası'nda o kadar saygı ve sevgi görmüşsünüz ki, Irak'ın Taçsız Kraliçesi',  ya da 'el-Hatun' diye anılagelmişsiniz. Bugün bile Arap ders kitaplarında 'kahraman kadın' olarak geçiyor, adınız. Sözümona arkeolojik çalışmalar yaparak bütün bir Ortadoğu’yu gezerken, bulgularınızı ülk kenizin çıkarları için çarpıtmaktan geri durmuyorsunuz.  "Her aşireti, burası sizden bir parça, sizin aslınız bu diye ikna etmek için gayret gösteriyor,çoğu zaman da başarıyorduk…Bu sabah tüm vaktimi Bağdat'taki ofisimde Irak'ın güney sınırlarını belirleyerek geçirdim. Çok güzel bir sabahtı…’ diye günlüğünüze not düşmekle kalmayıp, 1919’da bugünkü Irak devletinin sınırlarını çiziyorsunuz.

 

Üç yıl gecenizi gündüzünüze katıp, Bağdat’ta Mezopotamya medeniyetinin en önemli eski eser merkezlerinden biri olan müzeyi kuruyorsunuz, ki şimdi o müze yer ile yeksan, ektiğinizi biçtiniz, onca emek ettiğiniz müzeyi de savaş biçti. 2003’teki Amerikan işgali sırasında, müzeniz yağmalandı Mrs Bell, sorry… Aslında ‘sorry’ demesi size düşer, bize değil…Hayallerinizin hepsini gerçekleştirdiniz, ama, heyhat, yalnızdınız, hayatla başetmek giderek zorlaşıyordu.

 

Sonra işte gül bahçesi içindeki evinizde uyku hapı alarak, ölmeye yattınız. Iraklılar, kendilerine bir memleket yaratmış olan çöl kraliçesini büyük bir töre  nle, Bağdat’ta toprağa verdiler.58 yaşınızdaydınız henüz. Bab el Sharji’deki İngilizmezarlığında toprağa verildiniz.Arkadaşlarınız,İngilizyetkililer ve Kraliyet de içinde çok sayıda insan gelmiş, sizi uğurlamaya.Kral Faysal özel balkonundan izlemiş.  

 

Mirasınızı Irak’ta bir “Arkeoloji Enstitüsü” kurulması için bir vakfa bırakıp,yıllarca çektiğiniz fotoğraflarla, binlerce belgeden oluşan arşivinizi de Newcastle Üniversitesi’ne bağışlamıştınız, bu vasiyet gereği  hatıratınız yayınlandı ve babanıza yazdığınız binlerce mektup ve fotoğraftan oluşan arşiv araştırmacılara açıldı.

 

 Sözümona Arkeolojik çalışmalar yaparak bütün bir Ortadoğu’yu gezerken, bulgularınızı ülkenizin çıkarları için çarpıtmaktan geri durmuyorsunuz.

 

Kadın ve İngiliz olmaktan yana tavizsizsiniz. 

 

Günlüğünüze "Bir daha kral yaratma işine katiyen bulaşmayacağım, sinirleri çok yıpratan bir iş’ yazmışsınız. Suriye tahtından indirilmiş Faysal’ın Irak kralı yapılması için Winston Churchill’i ikna edensiniz.

 

Ülkenizin sömürgeci planlarını gerçekleştirerek kahraman olurken, günlüğe "burada çok yalnızım, bu yalnızlıkla çok fazla devam edemem’’ diyorsunuz.

 

Bugün o topraklarda ve Ortadoğu coğrafyasında ne gül bitiyor, ne kuş uçuyor, eserinizle öğünebilirsiniz Mrs.Bell, hem siz hem İngilizleriniz, bütün emperyalist muhanatlar, öğünün öğünebildiğiniz kadar…

 

Büyük aşkınız Binbaşı Dick Doghty-Willie, Çanakkale Savaşı'nda vurulunca, Gelibolu yarımadasına özel izinle gelip, sevdiğinizin mezarın da intikam yemini etmişsiniz, öyle diyorlar.

 

Acınız ve fikriyatınız koca bir coğrafyayı yüz yıldır yakıp kavuruyor…

- Advertisment -