Ankara’daki terör saldırısı hem “can yakma” özelliği taşıyor, hem de ülkeye istikamet verme amacına sahip. Hedefin Türk Silahlı Kuvvetleri, failinin ise PKK ve YPG olduğu düşünüldüğünde, bu terör eyleminin “can yakma” özelliği daha fazla öne çıkıyor.
Unutmayalım ki TSK, bir süredir PKK’ya karşı etkili operasyonlar sürdürüyor. TSK sadece Kuzey Irak’taki örgüt mensuplarına yönelik değil, şehirlerde “iç savaş” provası yapan terörist unsurlara karşı da sonuç alıcı müdahalelerde bulundu. Askerin devreye girdiği her seferinde PKK, büyük kayıplar vererek amacına ulaşamadı.
Kandil’den son aylarda yapılan bütün açıklamalarda TSK’nın “savaşa dahil olmaması” beklentisi yansıyordu. Aslında PKK, TSK’nın dâhil olmayacağı umuduyla “şehir savaşı”nı başlattı. Aynı dönemde, farklı odaklardan “TSK sokağa inerse darbe mekaniği işler, asker kışlasına dönmez” söylemlerinin dolaşıma sokulması tesadüf değildi; bu kara propaganda, askerin PKK’ya müdahalesini engellemek amacıyla –özellikle HDP ve paralel yapı tarafından- gündemde tutuluyordu. Ne var ki, asker sahaya inerek PKK’yı durdurdu; TSK, PKK’nın başlattığı “şehir savaşını” bitiren güç oldu.
PKK, giriştiği şehir savaşını kaybettiği andan itibaren askerleri hedef alan “intikam saldırıları”nı artırdı. TSK’ya terör yoluyla iletilen bir mesajdan bahsedilecekse bu, ordunun “durduğu yeri” gözden geçirmesi biçiminde olabilir. Genelkurmay’a, milletin yanında durmaya devam etmesi halinde terör saldırılarının hedefi olacağı mesajı iletiliyor.
Ankara’daki terör saldırısının diğer bir boyutu da ülkeye istikamet verme özelliği taşıması. Devleti yönetenlere verilen mesaj içeride PKK’ya karşı aldığı kararlı tutumu gevşetmesi, dışarıda ise ikinci bir Kandil’e, yani sınırımızda bir PKK devletine göz yumması yönünde. Bunun ne anlama geldiğini sanırım açıklamaya gerek yok; devlet, terör tehdidine boyun eğdiği an baş aşağı gidiş başlar; Türkiye ulusal egemenliğini tartışmaya açar ve toplumsal bütünlüğünü kaybeder. Devleti yönetenlerin bunun farkında olduğundan şüphe yok.