Ana SayfaYazarlarMiyazaki’nin şiiri Komşum Totoro

Miyazaki’nin şiiri Komşum Totoro

 

Ailece izlenebilecek çocuk filmlerine rastlamak hiç kolay değil. Anime yaratmada dünyanın en iyilerinden sayılan Japon yönetmen Hayao Miyazaki’nin bütün animasyon filmleri çocukların ve yetişkinlerin gözdesi olmayı başardı. Bunu geleneksel Japon mitolojisini, doğa kültürünü eşsiz hayal gücüyle harmanlayarak yaşamın sırlarına dair kendi şiirini var edebilmesine borçlu.  

 

1988 yapımı Komşum Totoro filminde misal, Amerikan animasyon filmlerindeki kimi sahnelere ve kahramanlara rastlamıyoruz; kardeşlerin kavgaları, dövüş sahneleri, canavarlar, kabus gibi sert yumuşamayı bilmeyen yetişkinler, karanlıklar yok, aksine iyilik dolu bir dünya, ormanda karşılaşabileceğiniz tuhaf yaratıklar var ve onlarla güzel bir diyalog geliştirmek mümkün. Yakın zamanlara kadar digital teknolojiyi kullanmayıp kahramanları eliyle çizen ve bunun için binlerce resim yapan Miyazaki’nin Totoro’su, çocuklar için yapılmış animasyon filmler arasında Shrek ve Toy Story 2 ile birlikte en iyi ilk beşin içinde anılıyor.

 

Filmde annelerinin yattığı hastaneye yakın olmak için babalarını kırsalda bir ev tutmaya ikna eden iki küçük kızın naif yaşamı anlatılıyor. Açılış sahnesinde sevgi dolu anlayışlı ve fedakar baba arabasıyla eşyaları ve kızlarını eve doğru taşırken görülüyor. Yollarda pirinç tarlaları, ekili alanlar, gün doğmadan çalışmaya başlamış komşular, derken bahçesinde kocaman bir kafur ağacı bulunan eski ama geniş mi geniş metruk mu metruk eve ulaşıyorlar. Filmde başlangıçta yeni gelenleri kuşkuyla karşılayan küçük komşu oğlan çocuğu dışında insanlar aileyi sade abartıdan uzak bir saygıyla karşılıyorlar. Filmdeki kahramanlar hastalık karşısında belli bir duyarlılık içinde ve öğretmenden çiftçilere kadar herkes durumdan haberdar.  

 

Çocuklar eve gelip odalardan birinin ışığını açınca küçük siyah yuvarlakların telaşla uçuştuğunu görürler. Arkeoloji profesörü olan babalarına göre bakımsız evdeki olağan toz zerreleri olan bu şeyler kızların gözüne göründüğü şekliyle, üzgünlük perilerinden, olumsuzlukların ruhundan başkası değildir. Filmin temasıyla uyumludur bu farklı algılama, bazı şeyler vardır ki onlar sadece çocuklara görünürler, yetişkinler bazı varlıkları, mesela melekleri, cinleri, insanların içindeki iyi ve kötü ruhların cisimleşmesini ve daha birçok varlığı doğaüstü deyip geçiştirirler ve birçok gerçekliği hayal sanıp atlarlar. Oysa büyüleyici varlıklar vardır ama bu sadece küçüklere görünür insan yetişkin olunca görme yetisini kaybeder, ruhun üzeri bir takım tortularla kaplanır çünkü. İslam kültüründe de tasavvufun temel hedeflerinden biri kalbi onu kaplayan bu tortulardan arındırmak, kalbin gözünü yeniden görür hale getirmektir ki, insan kainatın içindeki kendi hakikatine vasıl olsun. Büyükanne adını verdikleri yaşlı kadın da çocuklara yakın bir halde, görünmez olanı görebilmektedir. Ona göre de bu yuvarlak etrafı dikenli siyah toplar, evin içine sinmiş hüzün parçacıklarıdır ve bir gülücük sesi duyulunca kaçıp giderler. Telaşla uzaklaşmaları çocukların cıvıltıları arasında artık onlara yer olmadığının bilgisiyledir. Büyükanne de bizim kültürümüzde de olduğu gibi artık masumiyet kazanmaya başlamıştır yaş aldıkça. Çocukların ilk kez girdikleri bir evde ilk iş olarak kasvetli ve olumsuz havayı dağıtmak, evi korkulardan, perilerden arındırmak için bağırıp çağırmaları, gülmeleri, haykırmaları, eve hayatiyet kazandırmaları eşyaları yerleştirmekten çok daha önceliklidir. Bunu tamamen içgüdüleriyle yapmaları da ayrı bir filozofi.   

 

Yönetmen aslında çocuklara inanmanın büyülü gerçekliğini ince ayrıntılarla filmini mükemmelleştirerek göstermiş. Dört yaşındaki Mei ‘a doğayı keşfetme ve korkmadan bu yolda ilerleme rolü vermiş. Satsuki okula gitmekte, ele avuca sığmayan Mei ise okula gitmek için büyümeyi beklemekte. Bir seferinde ona bakmakta olan yaşlı büyükanneyi gözyaşlarıyla ikna edip ablasının sınıfında derse girmeyi başarır. Aklına koyduğunu yapan bir karakter.

 

Mei Kafur ağacını hayranlıkla incelediği bir anda Totoro ismini verdiği ilk orman ruhu belirir, şeffaf bir beyazlık içinde sincap, minyatür bir panda ya da tombul bir güvercin arası sevimli yaratık, hiç düşünmeden arkasından gidilecek kadar sihirli yumuşak varlık. Küçük kız bu yolculukta korkuların peşinde hayatını zindana çevirmek yerine korkusuzluğun açtığı yolda yaşamın gizlerine tanıklık eder. Cesaretinin ödülü gibidir karşısına çıkan yeşil tunelden geçmek. En büyük Totoro’ya ulaşır çünkü. Yokluğunu fark edip aramaya çıkan ablası ve babası onu karşılaştıktan sonra kaybettiği Totoro’nun varolduğu yerde, kaybolmanın endişesi şöyle dursun, mutlulukla uyurken bulurlar. Orman ruhlarının en büyüğüyle karşılaşmış ve dost olmuştur.  

 

Babanın kendisi göremediği halde küçük kızının beyanına itibar edip Totoro’nun varlığını kabul etmesi çok önemli. İnsan kendisi bilmese görmese de başkalarının bilip görebileceği şeyler olabileceğine inanmalıdır Miyazaki’ye göre.  Bir seferinde kızlar babalarının otobüsü gecikince durakta yağmurun altında üzüntüye kapılmışken Totoro ortaya çıkar ve ablasına da görünür. Orman karanlıkta ve şiddetli yağmurda bir tehdit olacak yerde Ormanın ruhuyla ahenk içindeki ilişkiler yüzünden huzur dolu bir yer olmuştur. Totoro ağaçları sallayarak hepsinin yağmurunu döker ve hava açar. Bu güzellikler kızların ona inanması, onu görebilmeleri ve varlığına değer vermeleri yüzünden.  

 

Filmde hiçbir şey abartılıp trajediye dönüştürülmüyor. Sağlık gibi hastalık da yaşamın bir parçası ve bunu çocuklar da göğüsleyebiliyorlar belli bir bilinçle. Anne hastalık hastane dayanışma babanın ziyaretleri ve çocukların halleri hepsi gürültülü duygulanımlardan uzakta, felaket tellallığı yapmadan yaşamla aynı anda ve gerçeklikte yaşanıyor. Kızlarına güvenen onların görünmeyen yaratıklarına inanan ve açık yüreklilikle açıklamalarına kulak veren bir baba.

 

Kızların davranışlarındaki çocuksulukla birlikte sağlam kişiliklerin ve özgüvenin daha dört yaşından itibaren kuruluşunu görmek saklı bir mesaj. Hayallerin gerçekleri besleyip büyüttüğü bir yaşam, inanarak var edilen nice dünyalar, muhayyilenin büyük insanlık tahayyülünü yaratması. Hayatın mucizesi ve hayallerin kaynağı olarak ormanın seçilmesi filmin eksik bıraktığı metaforları çoğaltmamız için çoklu kurgulara kahramanlara ruhlara geniş bir kapı aralıyor.  

 

Yeryüzüyle kopan rabıta küçük masum kızların kirlenmemiş kalbiyle yeniden kuruluyor. Onların henüz kurumamış ruhlarından bir iz bulunarak unutuluşa terk edilmiş kadim ilişkiler yeşeriyor. Yaşlı bir kafur ağacının muhayyileyi harekete geçirmesiyle Totoro’ya ulaşan kızlar, meşe palamudu fidanlarını diktikten sonra duanın gücüyle fidanların yeşerip filizlenmesine şahit oluyorlar. Dünyanın esrarına vakıf olmak için biraz durup ormanı, insanlığın farklı seslerini  dinlemek lazım. O zaman aynı acı ve sevinçleri terennüm eden sesler duyulmaya, incelikler kendini sergilemeye başlar. Kediden otobüs de bunun bir parçası ve bir kere ormanın ruhuna saygı ve sadakat olunca o da Totoro da kızlar için koruyucu bir varlığa dönüşebilir. Bütün bunlar kızlardaki  içgüdüsel arayışların ve buluşların izleri.

 

Yükseliş ablaya Totoro’nun seferber ettiği kedi şeklindeki otobüsle kardeşini uçarak arayıp bulma imkanı veriyor. Ulaşımın bile bir varlığın sıcaklığıyla mesela bir kedinin vücut ısısının insanı ısıttığı ve ışıttığı bir yolculukla olması lazım. Doğaya el verirsek o da bize elverir ve kayıp insan ortaya çıkıp kendisiyle karşılaşır, kendi varlığına erişir.  

 

Yaşamda geçerli olan değerler, insanı mutlu edecek rabıtalar, doğadan kopmamanın vereceği ruhsal genişlikler filmi. Küçük kız Mei’nin defalarca tekrarladığı “korkmuyorum” repliği boşuna değil. Çünkü korkuları önce yaratıp sonra da onların esiri olarak yaşamın bütün genişliğine sırtımızı dönüyoruz. Korku öğrenilen bir şey ve tutsaklıklar çok küçük yaşlarda bizi ele geçiriyor.  

 

Filmin en iz bırakan yanı insanın beş duyuyla algıladıklarının bilebileceklerinin yanında bir hiç mesabesinde olması. Birçok çocuk filminde hayaller vardır ve sonunda hayal olarak altları çizilir, yetişkinler de istihzayla karışık suratlarla inanmış gibi yaparlar. Burada ise filmin sonunda görünmeyen varlıklar yok olmuyor, varlıklarını gür biçimde duyuruyorlar ve yetişkinler buna içtenlikle inanıyorlar. Başka dünyalara açılma, deneyim, keşif ve uçup gitme imkanı olmadıktan sonra neye yarar hayat.

 

- Advertisment -