Ana SayfaYazarlarMizaru, Kikazaru, Iwazaru

Mizaru, Kikazaru, Iwazaru

 

Başlıktaki Japonca isimler üç maymuna ait; bu özel isimler aynı zamanda “görme”, “duyma” ve “konuşma” anlamına geliyor. Japonya’nın Nikko şehrindeki Tosho-gu Tapınağı’nda bulunan bu üç maymunun oymaları tapınağın bir kapısı üzerine 17. yüzyılda heykeltıraş Hidari Jingoro tarafından yapılmış. Günümüzde küresel çapta tanınan üç maymun imgesinin medyada, kamu görsellerinde ve sanatsal alanda birçok farklı şekilde kullanıldığını görmek mümkün.

 

Üç akil maymun aslında “kötüyü görme, kötüyü duyma, kötülük konuşma” ilkesini temsil eder. Yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi Mizaru gözlerini, Kikazaru kulaklarını, Iwazaru ağzını kapamaktadır. Akil maymunların simgelediği anlayış kötülüğü tamamen dışlamak yoluyla benliğe sirayet etmesini engellemek ve dolayısıyla her zaman iyi (doğru) düşünmek, konuşmak ve davranmaktır.

 

Bu felsefe Japonya’ya Çin’den 8. yüzyılda bir Budist efsanesi ile geliyor, bununla beraber üç akil maymun tarafından sembolize edilen ilkenin kökeni Konfüçyüs felsefesine kadar geri götürülüyor. Çünkü maymunların üzerinde olduğu kapı aslında sekiz bölümlük daha büyük bir panelin parçası ve bu panel Konfüçyüs’ün “Davranış Kuralları” öğretisini temsil ediyor. Üç akil maymunun bu panelde yer alması ise Konfüçyüs’ün “uygun olmayana bakma, uygun olmayanı dinleme, uygun olmayanı konuşma, uygun olmayan şekilde hareket etme” sözlerine dayandırılıyor.

 

Simgeleştirdikleri öğretinin kökleri Budizm dininde ve Konfüçyüs felsefesinde olan maymun figürlerinin bulunduğu mekân ise bir Şinto tapınağı. Maymunlar Şinto inanışında elçi olarak görülüyorlar. Şintoizm yazılı kaynaklarda 7. yüzyılda ortaya çıksa da milattan önce devirlerden bu yana Japonya’nın geleneksel yerel dini olarak kabul ediliyor. 6. yüzyılda Çin’den gelen Budizm etkisine giren Japonya’da tarih boyunca Şinto ve Budist inanışları bir arada yaşatılıyor, şaşırtıcı bir şekilde biri diğerini dışlayan ya da rakip gören bir yaklaşım bulunmuyor. Bugün hâlâ Japonya’da insanlar hem Şinto hem Budist inancına mensup olabiliyor, Budist tapınaklarının bir köşesinde küçük Şinto tapınakları görülebiliyor.

 

Japon ve Budist geleneklerinde kötülüğe sırtını dönmeyi esas alan akil üç maymun öğretisinin batı dünyası tarafından tamamen farklı bir şekilde anlaşılması ise ilginçtir. Batı bu üç maymunu akil olmaktan çıkartarak, kötülüğü (gerçekliği, haksızlığı) görmeyi, duymayı reddeden, bilmezlikten gelen, başını diğer yöne çeviren davranış biçimini ifade etmek için kullanılır. Görmeyen, duymayan, konuşmayanların vicdani sorumsuzluğuna atıf yapılır. Üç akil maymun öğretisinin batıda neden bu şekilde algılandığı ayrıca ele alınabilir ancak belki de batı dünyasında bu davranış kalıbının yaygın olduğu düşüncesinden hareket etmek mümkündür. Biz de toplum olarak epey batılılaşmış olacağız ki üç maymun, hatta üç maymunu oynamak şeklinde deyimleşmiş bu simgenin karşılığı bizim kültürümüzde de batıdaki şekliyle anlaşılır. Belki batı gibi bizim toplumumuzda da bu davranış şekli bir hayli yaygın olduğu için durum böyledir.

 

Bazı şeyler denk geliyor ve insanın günlük hayatında karşılaştıkları yaşananlara dair zihninde farklı bir bakışa yol açıyor. Yakın zamanda bu üç maymunun hikâyesi ile yeniden karşılaşmışken yerel seçimler sürecinde Türkiye medyasını izlediğimde bu örtüşmeyi düşünmeden edemedim.

 

Bırakalım seçim gecesini ya da sonraki bir iki günün sıcak saatlerini, 17 Nisan Çarşamba günü ana akım medyanın yayınlarını takip etmek maymunları düşünmek için yeterliydi. O gün İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi ve yeniden yapılması için YSK’ya başvuran siyasi parti genel başkan yardımcısının iki saati geçen basın toplantısını kesintisiz canlı yayınlayan bazı televizyon kanalları, mazbatasını alan İstanbul belediye başkanının konuşmasını yayınlamaya tenezzül etmediler mesela. Ya da belki daha fenası belediye başkanının konuşmasını yayınlarken, yarıda kesip tekrar itirazda bulunan partinin genel başkan yardımcısına ses verenler oldu. Milyonların düğüm nasıl çözülecek diye merak ettiği bir süreç sonunda Türkiye’nin en büyük gazetesi olmakla övünen kurumun web sayfasında seçilmiş belediye başkanının görevine başlamasıyla ilgili tek bir haber yapılmadığı gibi. Seçim süreci boyunca duyulmayan, görülmeyen ve anlatılmayanlara zaten hep birlikte şahit olmuştuk.

 

Bunların düşündürdüğü iki nokta var. Birincisi acaba bu gazeteciler, haberciler yaşananları görmezden gelerek gerçekliği değiştirebileceklerini düşünüyor olabilirler mi? İkincisi ise haysiyet ve mesleki ahlâk dışı olan bu tutumları – hangi çıkar için olursa olsun – taşıması çok ağır bir utanç değil mi? Koca bir toplumun önünde vicdani sorumluluk çizgisinin devamlı dışında kalmaktan hiç mi rahatsızlık duyulmaz? Bu soruları fazla naif bulanların “aman sen de” deyişlerini, geçmişteki örnekleri sayarak Türkiye’de medyanın hep böyle davrandığını söylediklerini duyar gibiyim.

 

Haklılar. Ama bu soruları sormadığımız ve cevaplarını alamadığımız/veremediğimiz sürece biz de batının haysiyetsiz maymunları gibi görmedik, duymadık, konuşmadık durumuna düşmüş olmaz mıyız? Ne kadar safça olursa olsun, soru sormaya ve bu absürdlüğün ipliğini pazara çıkarmaya devam etmek gerekiyor; hep böyle olduysa bile, artık böyle olmasın diye. Medya toplum olarak bizlerin bir aynasıysa batının haysiyetsiz üç maymununa değil, doğunun kötülüğü reddeden akil maymunlarına benzemesini talep etmeliyiz.

 

 

* Görsel: Japonya’nın Nikko şehrindeki Tosho-gu Tapınağı’nda bulunan üç akil maymun oyması, sanatçı heykeltıraş Hidari Jingoro, 17.yy

- Advertisment -