Ana SayfaYazarlarMuammalarımız…

Muammalarımız…

 

 

 

Yakın geçmişimizin aydınlanmadan üzerleri kapanmış bilinmezleri siyasi cinayet ve katliamlarla, aydınlara yönelik cinayet ve zorbalıklarla sınırlı değil.

 

Ancak içinde yaşadığında fark edilebilecek nice tuhaf ayrıntı da anlaşılamadan hafızalarımızın derinliklerine saklanmış şekilde uyuyor.

 

Mesela şu Tekirdağ rakısı meselesi: Herkes bilir ve arardı, o tadı daha yumuşak olup Yeni Rakı şişesinin altındaki 0 damgasıyla ayırt edilen rakı cinsini. Nedense kolay bulunmazdı. Hatta Ege’ye Çanakkale üzerinden giderken mutlaka Tekirdağ’a uğrayıp köfte yer ve herhangi bakkaldan bir kasa Tekirdağ rakısı alıp bagaja atardık. 90’larda çoktan Özal’ın köhne bürokrasiyi tasfiye ederken liyakat özeninden mahrum olduğundan nice dramlara kaynaklık eden reformları gerçekleşmiş; devlet kurumlarının da piyasa rekabeti alanında ekonomik rasyonalite gözeterek işlemesi sağlanmıştı. Sadece Tekelin Rakı Müdürlüğü mü bu akıldan yoksun kalmıştı? Bilemem… Dolayısıyla Tekirdağ’daki rakı fabrikasının kalite formülünün neden tüm üretim birimlerine yayılan bir standart haline getirilmediğini de… Nitekim zamanla Tekel tasfiye edilip özelleştirilince ayrı bir markaya da dönüştü.

 

Gizli kalmış bir muamma da iki taraflı Samsun sigarasıdır. Yine herkesin peşinde olduğu Free Shop’lardan alınan “İsviçre Samsunu” diye de anılan bir Samsun 216 vardı. Sonra o da rekabet konusu olup ayrı markaya dönüştü. O zamanlar İsviçre’de üretiliyor olsa bile, o kalite farkını yaratanın ne olduğu neden araştırılıp standarda dönüştürülmemişti; ya da İsviçreli üretici neden uluslararası itibardan yoksun Samsun markası kullanıyordu? (Avrupa’daki Türkiye kökenli işçi kitlesine tanıdık gelsin diye mi?) Tarihin derinliklerine gömülüp gitti… Bir de tiryakileri arasında Bulgar Samsunu adı konmuş kalitesiz çeşidi vardı. Tiryakileri içmeden önce dikkatlice ezip yumuşaklığını test ederek ayırt ederdi. Eğer Bulgaristan’da üretiliyorsa kalitesiz bir ürün neden o markayla adlandırılmıştı? Hala sırdır?

 

Lafı yormaya gerek yok! Bunlar her toplumda yaşanmış olabilecek türden tuhaflıklar. “Bizde…” diye başlayan yalan-yanlış tarihsel/sosyolojik tespitler üretmenin anlamı yok. 

 

- Advertisment -