Geçirdiğim göz operasyonu nedeniyle yazılara ara vermiştim. Ama Türkiye’nin gündemi bildiğiniz gibi. Birbirinden ağır konular önümüze düşmeye devam ediyor.
AK Parti iktidarı gündem belirlemekte inisiyatifi artık muhalefete kaptırdı. Yerli yersiz nutuklar ve cafcaflı törenler de durumu değiştirmeye yetmiyor. O nedenle, iktidar partisinde her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Birinin dediğini diğeri yalanlıyor.
Nasıl çıkmasın? Hayat pahalılığı ve yoksulluk ortalığı kasıp kavuruyor. Doların artış hızına yetişmek mümkün değil. Maaşlar eridi gitti, kiralar sınır tanımıyor. Sokaklar ne iş olsa onu yapacak işsizler ordusuyla dolu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bakanlar, yetkili yetkisiz iktidar mensupları çökmüş politikaları umutsuzca övmeye devam ediyor.
İnisiyatif muhalefete geçti
İktidarın oylarının erimesi Türkiye’nin bütün saygın kurumlarının yaptığı kamuoyu araştırmalarına da yansıyor. Hemen hepsinin buluştuğu nokta: iktidar gidiyor. Cumhur İttifakı’nda gördüğümüz bas bas bağırma, hakaret, aşağılama halleri ve provokatif girişimler de gidişatı pek değiştirmiyor.
Cumhurbaşkanının %50+1’le seçilme oranının aşağı çekilmesini gündem yapmak istemesi ise kimseyi şaşırtmadı. Ne var ki, vaziyeti kurtarma manevrasının savunulması da, kabul ettirilmesi de kolay değildi. Nitekim muhalefet daha topa girmeden, iktidar cephesinde işler karıştı ve hesap boşa çıktı.
Muhalefetin serinkanlı ve kararlı bir şekilde tek adam yönetimi ve parti devletine son verme hedefine kitlenmesi ve iktidarın oltalarına gelmemesi, son dönemin en önemli gelişmesi. Bu konuda iki örnek dikkat çekiyor. Üzerinde etraflıca durulacağını tahmin ediyorum.
“Helalleşme” kendi sınırını aşan bir öneme sahip
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ülkenin yaralı kesimleriyle barışmayı ve kucaklaşmayı amaçlayan “Helalleşme Yolculuğu”, yüzleşme atağı bunlardan biridir. Kendi başına çok kıymetli olduğu gibi, samimiyet ve ciddiyetle yürütülmesi halinde, Türkiye’nin bugünü ve geleceğinde çok şeyi değiştirebileceği öngörülebilir.
Dindar, Kürt, Alevi, Rum, Yahudi, Ermeni, solcu… iktidarların gadrine uğramamış ve örselenmemiş hemen hiçbir kesim yok. Kılıçdaroğlu’nun öncelikle CHP’nin hatalarına işaret etmesi de iyi bir başlangıç.
Bu ölçekte bir yüzleşme girişiminden hemen sonuç alınmasını beklemek doğru olmaz. İktidarın, milliyetçi ortağının ve ulusalcıların hep birlikte bu girişimi eylem ve söylemleriyle çelmelemeye çalıştıkları görülüyor. CHP’nin “Helalleşme” girişimi kendi sınırını aşan bir içerik ve hedefe sahip. Ona destek vermek, barış ve demokrasi içinde bir arada yaşama umuduna bir tuğla koymak anlamına gelir.
Geniş yelpazeli değişim bloku
İkincisi ve bu yazıda asıl ele almak istediğim konu ise altı muhalefet partisinin “Güçlendirilmiş parlamenter sistem ve demokratik siyasal rejimin yeniden inşası” için mutabakat arayışıdır. Bu denli geniş bir siyasal yelpazenin, Türkiye’nin geleceği için mutabakat araması siyasal tarihimizde az rastlanır bir durum.
Çalışmayı sürdüren CHP, İYİ Parti, DEVA, Gelecek Partisi, Demokrat Parti ve Saadet Partisi temsilcileri temel ilkelerini ve ayrıntılara girmeyen uzlaşma noktalarını kısa ve tek bir mutabakat metni olarak Aralık ayı içinde genel başkanların değerlendirmesine sunacaklar. Türkiye’nin hukuk devleti olmaktan çıktığını düşünen altı parti, Seçim Yasası’nı, Siyasi Partiler Yasası’nı ve demokratikleşmenin diğer elzem hususlarını da çalışmanın kapsamına almış durumda.
Başkanlığa son vermek ortak hedef
Altı muhalefet partisi, halkta %72’lere kadar yükselmiş olan talebi dikkate alarak, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne son verip, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”e geçmeyi benimsiyor. Son haliyle, Türkiye için artık iyice taşınamaz hale gelen 1982 Darbe Anayasası’nın değiştirilmesini, acil bir görev olarak görüyor.
Ortak çalışmada Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden çıkılması, parlamenter sisteme geçilmesi, TBMM’nin güçlendirilip işlevli hale getirilmesi, yasama, denetleme ve bütçe yetkisinin Meclis’e iade edilmesi, bağımsız ve tarafsız yargının yeniden oluşturulması, cumhurbaşkanının yetkilerinin sınırlandırılması, partisiz olması ve tarafsızlığının sağlanması gibi konularda uzlaşmanın sağlandığı öğrenildi. Türk tipi başkanlığın uygulamaya girdiğinden beri hayatımızda olan bitene bakınca, bu mutabakatın önemi daha iyi anlaşılıyor.
Altı muhalif partinin çalışmaları benzer hassasiyetlere sahip partilerin katılımına açık. Çalışmayı seçim ittifakından çok “Anayasayı değiştirme ittifakı” olarak görüyorlar. Amaçlarının demokrasi ve hukuk devletinin tesisi olduğunu özenle belirtiyorlar.
Dün ve bugünün dersleri yol gösteriyor
Geriye baktığımızda, Cumhur İttifakı partilerinin iddialarına rağmen Türk tipi başkanlık rejimi adaletten, adil yargıdan, özgürlükten hızla uzaklaşan bir model oldu. Ülkenin dört bir yanından yükselen şikâyetler ayyuka çıktı. Ne yurttaş, ne muhalefet partileri karşılarında ciddi bir muhatap bulamadılar. Son derece keyfi bir tek adam yönetimi ve parti devleti, ülkenin bütün kurumlarını çökertip çalışamaz hale getirdi.
Bu nedenle altı parti, parlamenter sistemin güçlendirilmiş olarak yeniden getirilmesini, “Yönetime gensoru verilmesi”, “Sözlü soru” ve “Güven oylaması” gibi mekanizmalara TBMM İçtüzüğü’nde yer vermeyi, yürütmeyi denetleyici mekanizmaların geri getirilmesini son derece hayati adımlar olarak görüyor.
Kilit konu cumhurbaşkanlığı
Çalışmanın merkezinde cumhurbaşkanlığı sorunu yer alıyor. Seçim usulü, tarafsızlığı, görev süresi ve yetkilerinin sınır ele alınıyor. Muhalefet, “partili ve yürütmenin başı cumhurbaşkanı” modelini sonlandırma kararında. Yetkilerini de yeniden düzenleyip, büyük ölçüde sınırlandırmaktan yana.
Bir kereye mahsus 7 yıllığına seçilmesi, devletin başı ve sorumsuz olması, temsili görev ve yetkileri olması, yasama, yürütme ve yargıya ilişkin görev ve yetkilerinin ise kaldırılması ortak düşünceleri. Cumhurbaşkanının Meclis’ten gelen yasaları veto yetkisinin olmaması ve en fazla bir kere tekrar görüşülmek üzere göndermesi benimseniyor. OHAL kararnamesi ve uygulamalarına son veriliyor. Cumhurbaşkanı, kendi teşkilatına atamalar hariç, hiçbir konuda tek başına imza atamayacak, başbakan ve ilgili bakanların imzası aranacak. Başbakanın atadığı bakanları veto edemeyip doğrudan onaylayacak. Cumhurbaşkanının halk mı, yoksa parlamento tarafından mı seçilmesi konusu ise tartışılıyor.
Otoriterlikle diktatörlük arasında salınan Türk tipi başkanlığın nasıl bir şey olduğunu görüp yaşadıktan sonra, muhalefetin bugün çizmeye çalıştığı cumhurbaşkanlığı modelini makul bulmamak mümkün değil.
Hükümet kurmak kolay, yıkmak zor olacak
Altı parti, başbakan ve bakanlar kurulunun yetkisinin kapsamı ve güvenoyu konularına önceki dönemlerin dersleriyle bakıyor. Hükümet kurmanın kolaylaştırılması, düşürmenin ise zorlaştırılması hedefleniyor. Buna karşılık Meclis soruşturması mekanizmasının güçlendirilmesi öngörülüyor.
Gensoru ile hükümet düşürülmesinde salt çoğunluk aranıyor. Krizlere karşı “yapıcı güvensizlik oyu” mekanizması getiriliyor. Yani, hükümeti düşürenlerin yenisini kurmaları garanti altına alınıyor. Bakanlar, TBMM üyeleri arasından veya milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından başbakanca atanıyor ve cumhurbaşkanı veto edemiyor. Böylelikle meclise hesap vermeyen zayıf hükümetler dönemini sonlandırmanın ve krizleri önlemenin amaçlandığı görülüyor.
Yargı sil baştan!
Adalete ve yargı kurumlarına güven uzun süredir yerlerde sürünüyor. Yürütmenin kontrol hevesi işi bu noktaya getirdi. Kurumlar, hukuki değerler ve gelenekler tarumar oldu. Sistem değişecek ve demokrasi yeniden inşa edilecekse, yargının yürütmeden bağımsızlığını sağlamak ve tarafsızlığını gerçekleştirmek zorunlu.
Altı parti, Anayasa Mahkemesi (AYM), Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) ve Sayıştay’ı yürütmenin baskı ve etkisinden kurtarmayı, yetkilerini artırmayı hedefliyor. Üye seçimlerinin yargı kurumları, barolar ve Meclis tarafından yapılması planlıyor. HSK ikiye bölünecek. Hakimler Kurulu’ndan bakan ve müsteşarı çıkarılacak. Meslekten çıkarma ve disiplin kararları yargı denetimine tâbi olacak. Yetkileri yeniden düzenlenecek, hakimlerin idari bakımdan Adalet Bakanlığı’na bağlı olmasına son verilecek.
Ayrıca özel yargılama usulleri ve özel mahkemeler sonlandırılacak. Yargı sürecinde iddia makamı ile savunma arasında eşitlik ilkesi geçerli olacak. Mahkeme salonunda savcı savunmadan yukarıda oturamayacak.
Sayıştay’ın yetkisinin genişletilmesi, yaptırımının güçlendirilmesinde de ortaklık sağlanmış görünüyor.
Türkiye Varlık Fonu’nun denetim altına alınması öngörülüyor. Kamuda görülen usulsüzlükler hakkında suç duyurusunda bulunma mekanizması genişliyor ve güçlendiriliyor.
Bunların yarısının bile gerçekleşmesinin Türkiye’de olağanüstü bir değişime yol açacağı aşikâr.