Sadece bizim değil küresel sosyal paylaşım ağlarında da Batman V Superman: Adaletin Şafağı filmiyle ilgili, tüm hızıyla devam eden bir tartışma var:
Kendini Batman’le mi yoksa Superman’le mi özdeşleştiriyorsun?
Ezici çoğunluk soruya “Superman” yanıtını veriyor. Bizde de düşüncelerini açıklayan kanaat önderleri “Superman” diyor.
Bu karşılaşma dünyayı kasıp kavuruyor. Çünkü salt fiziki karşılaşma olarak görülmüyor. Karşılaşmada karmaşık iktidar oyunları, stratejiler, bunların içine yerleştirilen alt metinler var. Biz görüneni izlerken, gizlenen mesajlar farkına varmadan bilinçaltımıza yerleştiriliyor.
Modern çağın Hektor ve Aşil’i
Aynen iki kahramanın temsilini üstlendiği değerlerde olduğu gibi. O değerlerin üst örtüsünü kaldırdığımızda, karşımıza gösterilenin dışında gösterilmeyen ama hissettirilen bir çoklu katman çıkıyor.
Superman empati yeteneği olan, kız arkadaşıyla duygu esaslı seviyeli ilişki kuran, insanlığın acılarıyla hislenen, yalnız kaldığında kendi üzerine düşünen, başarısız olduğunda acı çeken, insani ilişkileri teknik ilişkilerden daha fazla bir kahraman… Öne çıkan, duygusal zeka.
Batman ise tüm olgu ve olaylara bir strateji penceresinden bakan, meseleleri teknik aksam ve insan ekibiyle birlikte ele alan, teknik ilişkileri insani ilişkilerden daha baskın olan, karşı cinsle ilişkiyi duygulardan arınarak kuran soğuk bir karakter… Öne çıkan, analitik zeka.
Superman koruyacağı değerleri olan Hektor, Batman ise “sonuç ve zafer odaklı” Akhilleus (Aşil). İki süper kahraman bu değerleri temsilen karşı karşıya gelince, doğal olarak çoğunluk (duygusal zeka) Superman’in tarafında yer alıyor.
Sekülerlik – ruhaniyet ikilemi
Seküler değerler ile manevi değerler de mücadele formatı içinde ayrıca kodlanmış. Göklerin oğlu Superman Tanrı’yla, yani ruhaniyetle; insan Batman dünyalılıkla, yani sekülerlikle özdeşleştirilmiş.
Böylece seküler değerler ile manevi değerler karşı karşıya getirilmiş. Mücadeleyi Superman’i yere yatırarak ayağını çenesine dayayan seküler Batman kazanıyor. Ancak “vurulan anneni tanıyorum” diyen spiritüel Superman, hayata mânâ katan, duygu uyandıran değerleri sayesinde Batman’in gazabına uğramaktan kurtuluyor. Alt metinde şunu “okuyoruz”: Seküler değerler her zaman kazanır; ancak hayata mânâ ve duygu katan, idea’lar dünyasıdır.
Demokrat Superman, Cumhuriyetçi Batman
Batman V Superman: Adaletin Şafağı filminin Batman-Superman karşılaşmasında kodlanan diğer bir alt metin, Amerikan siyasî değerleri olmuş. Karşılaşma bir tür Demokratik Parti -Cumhuriyetçi Parti ikilemi içinde geçmiş. Superman Demokratları, Batman ise Cumhuriyetçileri temsil ediyor.
Superman (Demokratlar) karşı-kültür içinden hayatı okurken (Superman’in bir çiftçinin oğlu olması), Batman (Cumhuriyetçiler) hayatı üst sınıfın penceresinden (Batman’in saray çocuğu olması) okumuş. Superman ağırlıklı olarak halkla, Batman ise ekibiyle iletişim halinde…
Siyasî alt-metin göndermeleri filmin diğer parçalarında da var. Filmde Metropolis, dünya ile özdeşleştirilmiş. Dünyayı korumakla görevlendirilen süper kahramanlar ise Amerikan siyasi sistemi dahilinde konumlandırılmış. Böylece Metropolis’in (dünya) efendisinin kim olduğu dosta düşmana gösterilmiş.
Halk iradesi ve sorgulamasının sistemin ve kahramanların üzerinde olduğu vurgusu ise (başarısız görülen Superman’in tartışma konusu yapılması), Amerikan özgürlük değerlerine gönderme yapıyor: “Biz bir taraftan süper kahramanlar yaratırız, diğer taraftan da bu kahramanları sorgularız.”
Superman’in halkın temsilcileri önünde hesap vermeye çağrılması, Kongre’nin halk adına sorgulama yapan en üst ve meşru platform olduğu algısını pekiştirme amaçlı: Amerikan halkı ve dünya kamuoyunun içi rahat olsun; yanlış giden şeyleri korkmadan, çekinmeden sorgulayan bir meclisiniz var.
Sonluyu sonsuzla buluşturan ikonlar
Batman V Superman: Adaletin Şafağı ve benzeri yapıtlar son yıllarda büyük rağbet görüyor. Çünkü insanlar bu yapıtlarda üretilen semboller ve ikonlarla bir teslimiyet ilişkisi kuruyor. Biz birilerine teslim olduğumuzda o kişinin bize hükmedeceğini düşünürüz. Oysa sonlu sonsuza dahil olduğunda teslimiyetin doğası değişir; sonlu birden bire sonsuz haline gelir. Filmde, izleyici ile ölümsüz süper kahramanlar arasında böyle bir etkileşim görüyoruz.
Filmdeki kahramanlar, insanın en derinlerindeki benliğini, bir şekilde, en dıştaki sonsuzlukla buluşturuyorlar. Tıpkı bedenin (bireyin), ufku bir araya getiren evrenle bir olma duygusunda olduğu gibi.
Filmde alt-metinlere yer verilmesi, örtük Amerikan değerlerinin propagandasının yapılması, bizleri popüler kültür karşıtı konuma yerleştirmemeli.
Popüler kültür “sığlığın hegemonyası” değildir. “Müziği gürültüye, edebiyatı tiraja, demokrasiyi demagojiye, sinemayı hasılata, ideolojiyi imaja indirgeyen, parayı Tanrı katına yükselten çağın vebası” olarak da tanımlanamaz.
Doğrudur; popüler kültür ekonomik ve toplumsal ilişkiler hiyerarşisinden azade değildir. Ancak popüler kültürde esas olan, değişiklik ve süreklilik içinde toplumu canlı tutan paradoksu üretebilmektir. Zaten toplumu en çok beğenilen şeylerin peşinde de bu paradoks koşturuyor. Popüler kültür hem her şeyleriyle örnek ikonlar oluşturuyor, hem de ikonların kendileri üzerine düşünmelerini sağlıyor. Hem bağlanma hem de mesafe oluşturuyor. Böylece bir toplumu en gerekli olan şeyle, enerjiyle donatıyor.
* * *
Batman-Superman karşılaştırmasında, kendimi popüler kültür içinde, popüler olanın dışında konumlandırıyorum:
Ben ne Batmanci ne de Supermanciyim. Her ikisiyim. Çünkü tek başına duygusal zeka bizleri Ortaçağ karanlığına, tek başına analitik zeka bizi Horkheimer’in tanımlamasıyla “aydınlığın karanlığına” götürür.
O yüzden birbirini dengelemeleri ve birbirini kontrol etmeleri en doğru tercihtir. “Fibonacci altın oranın nedir?” diye sorarsanız, “yüzde 60 analitik zeka, yüzde 40 duygusal zeka” derim.
Bu da tahterevallide hangi ikonun ağır bastığını gösterir.