HIMARS roket sistemleri…
Tank katili FGM-148 Javelin’ler…
MILAN tanksavar füzeleri…
155 mm’lik obüsler…
4×4 Cougar ZPT’ler…
Mayına karşı dayanıklı zırhlı araç filoları…
Bu bir silah listesi. Amerika tarafından PKK-PYD’ye verilen silahları içeriyor. Listede yer alan bazı silahlar, örneğin FGM-148 ZPT tanksavar füzeleri, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterinde dahi yok. Zırhlı araçlarda daha çarpıcı bir realite söz konusu: YPG’nin Amerika sayesinde sahip olduğu zırhlı araç sayısı ,Türkiye’nin toplam zırhlı araç sayısının neredeyse yarısına ulaşmış durumda.
Şimdi şu soruları sorabiliriz:
Bu silahlar nasıl bir prosedürle PKK-PYD’ye teslim ediliyor? Teslimat öncesi silahların envanteri tutuluyor mu? Teslimattan sonra silahların takibi nasıl yapılıyor? Teslim edilen silahların bir listesi, seri numaraları, model ve markaları ile birlikte Türkiye’ye de iletiliyor mu? Amerika ve Batı’nın PKK-PYD’ye verdiği silahların ileride Türkiye’ye çevrilmesini önleyecek net bir taahhüdü, güven yaratacak bir mekanizması var mı?
Eğer Amerika’nın Türkiye başkonsolosluğu, bu konularda Türkiye kamuoyunu bilgilendiren bir açıklama yaparsa, realiteyi öğrenmiş oluruz.
Kuşkuları dağıtacak mekanizma yok
Varsayalım ki silahlar PKK-PYD’ye seri numaraları, model ve markalarıyla birlikte kayıt tutularak teslim edilmiş olsun. Ortada kuşkuları dağıtacak bir taahhüt mekanizması olmadıktan sonra, değişen hiçbir şey olmaz. PYD-YPG “çatışma sırasında karşı tarafın eline geçti” veya “çatışmada imha oldular” diyerek silahları PKK’ye el altından verebilir. Geçmişte bu gibi örnekler yaşandı. Aralık 2012’de Şırnak-Ilıca mevkiinde çıkan çatışmada yaşamını yitiren iki PKK’linin üzerinde ABD yapımı FGM-148 roketatar ve mermisi ele geçirildi. O dönemde ABD’li ve Türk subaylar arasında bu olay yüzünden tartışma çıktı. PKK’de bu silahların nasıl bulunduğu sorusuna ABD’li subayların, “Deneme uçuşu yapan ABD helikopterinden düşmüş, PKK’liler tarafından bulunmuş olabilir” cevabını verdiği iddia edilmişti.
Artık şüpheye hiç mahal yok: Amerika bu silahları, ileride Türkiye’ye karşı kullanılacağını bilerek veriyor. Türkiye’ye karşı şiddet kullanan bir örgütün Suriye bileşenine bu kadar ağır silah yardımı yapmasının başka bir izahı olabilir mi?
Zaten Türk güvenlik otoritelerinin basına da yansıyan raporlarına göre, Amerika’nın Obama döneminde PYD’ye verdiği silahların bazı unsurları Kandil’e aktarıldı. Yine aynı raporlara göre, PKK’nin Türkiye’de kullandığı silah ve cephanenin yüzde 80’ini YPG üzerinden temin ettiği silahlar oluşturuyor.
İleride bu silahların Türkiye’ye karşı bir kez daha kullanıldığı kanıtlanırsa ne değişir? Türk-Amerikan ilişkilerinin gerginleşeceği aşikar. Ancak Amerika’da “Türkler bağırır çağırır, sonra yatışır” değerlendirmesi varoldukça, değişen bir şey olmayacak.
Yarı-konvansiyonel örgüt ne yapabilir?
Şimdi soracağımız şu soru, yazının başında sorduğumuz sorular kadar önemli: Bu silahlar ileride Türkiye’ye çevrilirse, Türkiye’nin 39 yıldır PKK’ye karşı verdiği silahlı mücadele, bundan nasıl etkilenir? Zaten hafif silahlar Türkiye’ye çevrilmiş durumda. Soru, yarı-konvansiyonel silahlar için geçerli.
Bazı olasılıkları gözden geçirelim.
“Arkamda Amerika var” diye düşünen PKK, daha çok motive olarak Türkiye’ye karşı kullandığı şiddet dalgasını acımasız bir şekilde tırmandırabilir. Yarı-konvansiyonel kılınmış bir PKK, askeri açıdan zafer kazanabileceği beklentisine girerek müzakere ve barış görüşmelerini tamamen bir tarafa bırakabilir. Özellikle tanksavar kapasitesi kazanmış bir PKK, yeniden kent savaşlarına girmeyi göze alabilir. HPG, sınıra yakın bölgelerde, Dersim, Diyarbakır, Bingöl gibi iç kırsal yerleşim yerlerinde hava savunma sistemleriyle donatılmış mevziler ve üsler inşa edebilir. Böylece, aşama aşama kurtarılmış bölgeler inşa etme stratejisini yeniden önüne hedef olarak koyabilir.
Son günlerde özellikle kırsal yerleşim bölgeleri ve dağlarda artırılan operasyonları, böyle bir altyapı faaliyetini önlemeye yönelik girişimler olarak da değerlendirebiliriz.
İdealler ve değerler antagonizması
39 yıllık mücadele bize şunu gösterdi:
Evet, TSK çatışmalarda hava desteğinden yararlanıyor. Bu, TSK’ya inanılmaz bir üstünlük de sağlıyor. Ancak hiçbir kara savaşı, sadece hava üstünlüğüne bağlı olarak kazanılamaz. Mücadele, yüzde 40 hava, yüzde 60 kara unsurlarına bağlı olarak şekillenir. TSK’yı PKK karşısında üstün kılan, TSK’nın kara savaşında PKK’den daha etkili mücadele yaklaşımları geliştirmesi, daha etkili bir motivasyonla savaşması.
Gerçekler böyle iken, yarı-konvansiyonel kılınmış PKK’den de askeri bir başarı öyküsü çıkmaz. Ama “sömürgeleştirilmiş isyan” çıkar. Bu da, Öcalan’ın gösterdiği idealler ile örgütün inşa edeceği değerlerin karşı karşıya gelmesi anlamına gelir.