Seçim ertesinin siyasi gündeminin birinci sırasında barış sürecinin yer alması kaçınılmaz.
HDP barajı aşmasa da, aşsa da, beklentisinin çok üzerinde bir oy oranıyla Meclis'e kuvvetli girse de aynı soru sorulacak: Barış süreci bundan sonra hangi hatta ilerleyebilir?
Bugüne kadar yapılan tahlillerde her ihtimal için farklı öngörüler ortaya çıktı.
HDP'nin Meclis dışında kalması halinde masadan kalkmış sayılacağı da söylendi, seçim öncesindeki masanın değişmemesi de temenni edildi.
Barış süreciyle ilgili varsayımlar arasında, seçim öncesinin sıcak havasında Abdullah Öcalan'ın HDP ve PKK ile ilişkileri de sık sık masaya yatırıldı.
Öcalan'ın geçen yıl HDP'lilerle konuşurken ifade ettiği "başkanlık sistemine karşı değilim" ifadesi Selahattin Demirtaş'ın "Erdoğan'ı başkan seçtirmeyeceğiz" ifadesiyle karşı karşıya konulunca bir çelişki aranabilir.
Bu çelişkiyi ve Öcalan ile Demirtaş ve Kandil arasındaki farklılıklar, hatta rekabet iddiaları da ortaya çıkmaya devam ediyor.
Buradan da bir soru türetiliyor: Abdullah Öcalan'ın Kürt siyaseti üzerindeki otoritesi ve hakimiyeti devam ediyor mu, seçim ertesinde de devam edecek mi?
Bu sorunun cevabını ararken biraz geriye gitmek ve Türkiye'deki Kürtlerin ve dışarıdaki Kürtlerin hassasiyetlerini teşhisle başlamak gerekiyor,
Abdullah Öcalan PKK'yı 1978'de marksist-leninist bir savaş örgütü olarak kurarken bir avuç insanla yol çıktı. Bu yol da Cumhuriyet kurulduğundan bu yana çıkar Kürt isyanlarının en uzunu, en dirençlisi, dolayısıyla en kanlısı oldu.
Cumhuriyet tarihteki bütün Kürt isyanları, önderlerinin idam edilmeleri veya kurşuna dizilmeleriyle bitti. Abdullah Öcalan'ın 37 yıl önce başlattığı isyan ise, kendisi 16 yıldır, hapiste, hücrede olmasına rağmen aslında devam ediyor.
KCK kongresi toplanıp, "Türkiye cumhuriyetine karşı silahlı mücadeleyi sonlandırma" kararı alana kadar da devam etmiş sayılacak. Tarihin kayıtlarına isyanın sona erme tarihi kongrenin tarihi olarak geçecek.
Türkiye'nin çevresindeki ülkelerde yaşayan Kürtler, her ülkenin en mazlum topluluğu olsalar da Öcalan'ın çok kuvvetli Türk ordusu ve devleti karşısında yürüttüğü savaş gibi bir savaş yürütmediler.
Bunun da anlamı bellidir, Öcalan Türkiye'nin Kürtleri için ne ifade ediyorsa, Irak'ın, Suriye'nin, İran'ın Kürtleri için de aynı şeyi ifade etmektedir.
AK Parti hükümeti barış sürecini başlatma kararı aldığı andan itibaren, bütün gelgitlere rağmen masanın karşısında hep Öcalan oturdu.
Bunların ardından kesin olarak söylenebilecek olan Öcalan'ın HDP ve Kandil ile arasındaki ilişkilerde herhangi bir ciddi çelişki aramanın abesliği ve yanlışlığıdır.
HDP'nin seçimde iyi bir sonuç alması halinde Selahattin Demirtaş'ın "yukarıya çıkacağı" öngörüleri de ancak bu olayların uzağındakilerce üretilebilecek söylentilerden başka bir şey olamaz.
Öcalan Kürtlerin lideri olduğunu, bundan kuşku duyanlara, açlık grevlerini durdurarak, Kobane eylemlerini durdurarak, PKK ile Hüda-Par'ın çatışmalarını durdurarak, HDP içindeki muhafazakar kanadı tasfiye ettirmeyerek göstermiştir.