spot_img
Ana SayfaYazarlarOsman Kavala’dan gizli örgüt lideri çıkmaz!

Osman Kavala’dan gizli örgüt lideri çıkmaz!

 

Gözaltına alınmasının üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçti, fakat Osman Kavala hakkında hâlâ bir iddianame hazırlanmadı. Osman Kavala “dâvâsı” balon gibi şişirilmiş operasyonlarla yeniden inşa edilmeye ve büyütülmeye çalışıyor.

 

Yapılan iş adalet adına tam bir felaket, ülke adına utanç.

 

Çağırsalar tereddütsüz ifade vermeye gidecek, Türkiye’nin yüz akı insanlar, sabahın köründe evlerinden polisiye operasyonlarla toparlanıyor. Haklarında medyaya hukuk dışı iddialar servis ediliyor.

 

Ama gördüğüm kadarıyla birçok yazar, hattâ iktidar medyası içinden bazı yazarlar, bu hukuksuz ve hoyrat tavır karşısında susmadı.

 

Ne finansörmüş ama!

 

Osman Kavala’ya “Gezi Olayları’nın finansörü ve gizli beyni” demek; kurucusu olduğu Anadolu Kültür’ün yöneticileri, çalışanları ve danışmanlarından “hiyerarşik ilişki içerisindeki gizli örgüt” çıkarmaya çalışmak, nasıl bir kafanın ürünü?

 

Burada basbayağı bir siyasi sindirme çabası var.

 

AK Parti’nin son grup toplantısında söylenenlere bakılırsa, 31 Mart 2019 yerel seçimleri sonuçlanıncaya değin, seçmenlerin bu minvalde yapılacak siyasal propagandayla koşullandırılmasından yarar umuluyor ve toplum daha da kutuplaştırılmak isteniyor.

 

Ama daha önemlisi, muhalefetin, özellikle de herhangi bir siyasal güçle doğrudan bağı olmayan ve sivil girişimler etrafında harekete geçen muhaliflerin baskı altına alınması ve sindirilmesi amaçlanıyor.

 

 Vahap Coşkun ve Yıldıray Oğur, Serbestiyet’te de yayınlanan yazılarında bu hususlara etraflıca değindi.

 

Peki, bu girişimin akıbeti ne olur derseniz, bundan hiçbir sonuç çıkmaz.

 

İktidar ikinci fiyaskoya hazırlanmalı

 

İktidar, Büyükada büyük fiyaskosunun üzerinden henüz birkaç ay geçmişken kendisi için ikinci bir yargı ve adalet fiyaskosu hazırlıyor.

 

Bir iktidar, kendini sürekli açmazlara sürükleyen ve duvarlara toslatan böylesi operasyonlara neden sık sık müracaat eder? Aklıma yasama-yürütme-yargı dengesinin bozulduğu, iplerin tek elde toplandığı, demokrasi dışına kaydıkları için dünyada giderek itibarsızlaşan rejimler geliyor.

 

Her şeyi zaptürapt altına almak, hak hukuk diyeni susturmak, medyayı dümdüz etmek; hepsi bu.

Osman Kavala’nın tutuklanması hakkında epey önce yazmıştım. Gezi’ye kışla projesinin durdurulması, Parkın park olarak ihyası için hükümet ile direnişçileri temsil edecek bir heyetin bir araya gelerek görüşmesi, sürecin demokrasi dışı yöntemlere daha fazla savrulmaması ve can kaybı olmaması için gösterdiği ısrarlı ve samimi çabaya ilişkin tanıklığımı kamuoyuyla paylaşmıştım. ( “Gezi olayları ve Kavala hakkında bir tanıklık,” Serbestiyet, 01.11.2017).

 

Bir rahatsızlık nedeniyle bir süredir hastanede yatıyordum; o yüzden konuyu bu kez biraz gecikerek değerlendirmek durumunda kaldım.

 

Ama görüyorum ki, iddianamesi hazırlanmayan dâvâyı iktidar eliyle köpürtme operasyonu, baştan beri yapılanların üzerine tüy dikmiş durumda.

 

Öyle ki, Nagehan Alçı da olan bitene dayanamayıp, “Yapmayın, bu insanları imalat suçlarla yargılamayın” diye yazıyor.

 

Yazıyı, o dönemde tepki sergileyen toplumsal dinamikleri bir kez daha hatırlatarak noktalamak istiyorum.

 

Kavala’nın “lider”liği ve Gezi’deki partiler

 

Gezi olayları’ın çeşitli aşamalarında, milliyetçisinden radikal solcusuna, büyüğünden küçüğüne, parlamentoda milletvekili bulunanından bir avuç üyesi olana kadar çok sayıda parti, Gezi’nin park olarak kalmasını savundu. Bununla da sınırlı kalmadı ve olayların görüşmeler yoluyla barışçı bir çözüme ulaştırılmasını savundu.

 

Bu partilerin bir bölümü Türkiye ölçeğinde örgütleri bulunan, sendika ve meslek odalarında taraftarları olan dinamik örgütlerdi. Taksim Dayanışma’da bir araya gelip genel bir hatta buluşsalar bile, kendi sıkı karar mercileri vardı.

 

Şimdi kalkıp, bu parti örgütlerinin günler ve haftalar boyu Osman Kavala’nın liderliği ve Anadolu Kültür A.Ş.’nin organizasyonuyla sokakta kalmaya devam edeceğini ileri sürmek, Türkiye’de parti denen organizasyonu azıcık tanıyan birinin ileri sürebileceği şey değildir.

 

O eylemlerde bütün muhalif partilerin perde gerisindeki lideri Osman Kavala olacak ve o istiyor diye bu örgütler eylemleri yayıp uzatacak, öyle mi? Lütfen insanları kendinize güldürmeyin.

 

Odalar ve sendikalar bu liderliğe nasıl bakardı?

 

Gelelim, sendika, meslek odaları, vakıflar, kültür dernekleri, semt dernekleri, Çarşı benzeri taraftar örgütlenmeleri, gençlik örgütleri, platformlar ve benzeri yapılara… Acaba Osman Kavala’nın finansal ve siyasal “liderliği” ile Anadolu Kültür A.Ş.’nin “organizatörlüğü”ne onlar nasıl bakarlardı?

 

Bunların çoğu, hak mücadeleleri tarihinin önemli aktörleri olan kuruluşlar. Bir şirketin ve onun sahibinin yönlendirmesi altında hareket edeceklerini sanmak abestir.

 

DİSK, KESK, TMMOB gibi büyük kuruluşlardan söz ediyoruz. Bunlar yemeyip içmeyip, “Osman Kavala bunu bunu yapın dedi, biraz da para verdi, o halde haydi eylemleri Türkiye’ye yayalım ve süresini uzatalım” mı diyeceklerdi?   Yapmayın. Mantık dersleri liselerden kalktı, tamam ama sözü aklın terazisinden geçirmek de mi yok!

 

Taksim Dayanışma’nın gizli şefi yoksa Kavala mıydı?

 

Gezi’de bir platformun adı çok duyuldu: Taksim Dayanışma. Gezi direnişi denilen 21 günlük eylemler sürecinin bir tür müzakere ve koordinasyon platformuydu. Dayanışma’nın bünyesinde sendikalardan temsilciler de yer alıyordu ama ağırlığını ve esasını oda temsilcileri oluşturuyordu. Sözcülük de onların üzerindeydi.

 

Taksim Dayanışma’da yer alanların, Kavala’nın liderliği ve Anadolu Kültür A.Ş.’nin organizatörlüğünde koştura koştura bu işi genişleteceği ve bütün ülkeye yayacağı varsayımı, saçma olanı düşünüp doğruyu bulma egzersizi bile sayılamaz.

 

Yarı resmi ve on binlerce üyesi bulunan yapıların, zengin ve muhalif bir kişinin ve şirketinin rotasında hareket edebileceği, savcılar ve muktedirler dışında kimsenin aklına yatmaz.

 

Belli ki, ne Osman Kavala’yı doğru dürüst tanıyorlar, ne de adı geçen akademikleri ve diğer ilgilileri. Hani halk arasında işkembeden atmak diye bir deyim vardır ya. Bu da bir nevi sallama adalet ve yargı uygulaması.

 

Biraz ciddiyet, biraz adalet, biraz demokrasi; gerisi hikaye!

 

Halbuki Taksim Dayanışma’nın dışında, bağımsız olarak ortaya çıkan Taksim Platformu, öğretim üyesi, meslek sahibi, yeşil, çevre ve ekoloji duyarlılığı yüksek bireylerin ara sıra bir araya geldiği bir oluşumdu.

 

Osman Kavala, Gezi Parkı korunsun, şiddet olmasın, can yanmasın, yerel talepler ”iktidar gitsin” gibi makro taleplere kurban edilmesin diye çaba gösteren bu diğer girişimin samimi bir katılımcısıydı.

 

Sorumlu, barışsever, meşruiyetçi bir yurttaştan, kültür alanında ülke için iyi işler yapıp aynı zamanda para da kazandıran bir şirketten, yakın siyasi tarihimizin gördüğü en büyük kitlesel eylem sürecinin karanlık yüzlü lideri ve organizasyonu çıkarmak, bir film senaryosu olsa bile fazla olurdu.

- Advertisment -