Fenerbahçe maçı için Trabzon’a gittim. Niyetim maçı seyredip dönmekti. Bordo-Mavili şehirde olduğumu gören Ali Fikri Işık, “Hamsi tadında bir maç yazısı bekliyorum” dedi. La Liga’da Real’in, Süper Lig’de de Trabzonspor’un nahoş gidişi nedeniyle uzun bir müddettir elim futbol yazmaya gitmiyordu. Arada Işık’ın yazdıklarıyla giderdim açlığımı. Onun yazılarını daima merakla beklerim; hevesle okur ve hep yeni şeyler öğrenirim. O böyle bir istekte bulununca futbola dönüş benim için bir mecburiyet oldu.
Pazar günü, sâkin olanın daha baştan avantaj sağlayabileceği bir maç oynandı. Lâkin FB maçları Trabzon’da kentin nabzını ister istemez yükseltir. Bu kez de öyle oldu. TS gergindi, futbolcuların stresi daha seremonide yüzlerine vurmuştu ve ilk yarı boyunca da devam etti. Top kendilerine geldiğinde her futbolcunun eli ayağına dolaştı. Kırk beş dakika boyunca TS iki pas bile yapamadı. 32. dakikada Kucka net bir pozisyonu harcadı ama bu da bir oyun aklının eseri değil tesadüflerin neticesiydi.
Heyecana gem vurmak
FB ise daha rahattı. Futbolcuların heyecanlarına gem vurmuş halleri vardı. TS’ye oranla daha derli toplu bir görüntü sunuyorlardı. Gerçi bu, FB’nin TS üzerinde mutlak bir üstünlük kurmasını ya da TS kalesini abluka altına almasını sağlamadı. FB de tek pozisyonu devrenin sonunda İsmail Köybaşı ile yakaladı. Fakat yine de sahadaki iki takımdan ne yaptığını daha iyi bilen FB idi.
TS’nin etkisizliği elbette salt heyecanla açıklanamazdı. Asıl etken, oyuncu tercihi ve oyun kurgusu ya da kurgusuzluğuydu. Rıza Çalımbay, defans dörtlüsünün önüne Kucka-Okay ikilisini monte etmişti. Sezon başından beri görülen bir gerçek var; orta sahayı bu ikiliye emanet etmek TS’ye iki yönlü zarar veriyor: Bir taraftan TS’nin yaratıcılığını bitiriyor, zekâ eseri bir atak izleme şansını sıfırlıyor. Diğer taraftan ise Okay’ın etkisini asgariye indiriyor. Zira bu kurguda stoperlerin arasına gömülen Okay, orta alanda inisiyatifi ele alamıyor ve takımı da ileri taşıyamıyor.
“Atom karınca”
Çalımbay’ın göreve gelmesiyle birlikte TS’de mücadele gücünün ve motivasyonun arttığı şüphe götürmez. Hocanın “atom karınca” karakterini oyuncularına aşılamadaki başarısı göz kamaştırıyor. Sahada aylak aylak gezen, boş vermiş bir oyuncu Rıza Hoca’nın takımlarında barınamaz. Nitekim çıplak gözle izlerken, takımın hemen tamamının elinden gelenin en iyisini vermek için ter döktüğünü daha net fark ediyorsunuz.
Ne var ki, mücadele azmini ve isteğini büyüten Çalımbay’ın oyun kurmada aynı başarının yakınından bile geçtiği söylenemez. Hocanın yönetimindeki 11 lig maçında TS bir mağlubiyet, 4 beraberlik ve 6 galibiyet aldı. Ancak kazandığı maçlarda dahi (belki sadece GS maçı hariç) taraftarını ikna eden bir futbol sergileyemedi.
Bilhassa hücumda TS’nin çok kısır bir görüntüsü var. Topu alan her oyuncu kafasını kaldırıp Burak’ı rakip defansın arkasına kaçırmaya çalışıyor. Eğer Burak gününde ve şanslı ise ne âlâ; değilse geçmiş olsun! Nitekim FB maçının 66. dakikasında Volkan ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda Burak ikinci golü atabilseydi TS maçı alıp götürürdü. Ancak sorun tam da bu, yani TS’nin bir bütün olarak Burak’ın ayağına bakması. Burak kilitlendiğinde, TS’nin gol bulması karambole ve tesadüfe kalıyor. Bunu değiştirmek lâzım; aksi takdirde TS bütün rakipler için kolay öngörülebilen ve çözülebilen bir takım olmaktan kurtulamaz.
Hücum üzerine düşünmek
Bu nedenle TS’nin her şeyden önce ofansif oyun üzerinde daha fazla düşünmeye ihtiyacı var. TS, ofansif yapılanmasını hem oyuncu hem de plan bazında çeşitlendirmek zorunda. Tam da bu noktada kazanılması gereken üç oyuncu var: Sosa, Rodallega ve Castillo.
TS’nin bir oyun kurması için akıl gerekiyor; bu futbol aklı da Sosa’da var. Top tutan, adam geçen, sorumluluk alan ve iş gören paslar atan bir Sosa, TS’yi çok zengin kılar. Nitekim FB maçının ikinci yarısında oyunun dengesini TS lehine değiştiren Sosa oldu. Onun sahaya koyduğu akıl sayesinde TS takım halinde hareket edebilen bir hüviyete büründü ve bu da neticesini verdi. İyi futbol, iyi oyuncularla oynanır.
TS’nin Burak’a olan mahkûmiyetine deva bulmak için Rodallega’ya, kanatlarını işler hale getirmek içinse Castillo’ya daha fazla süre ve rol vermesi gerekiyor. Bana göre Olcay’a gösterilen toleransın ve tanınan şansın çok az bir kısmı Castillo’ya nasip olsaydı, Castillo da TS de başka bir yerde olurdu.
“Bizum uşak”
Bazı futbolcuların performanslarına özellikle değinmek isterim. Önce olumsuz izlenimlerimden başlayayım: Durica — onca tecrübesine rağmen — güven vermiyor. Her an patlayacak bir bomba gibi duruyor ve top ona geldiğinde taraftarın eli yüreğine gidiyor. Kucka, beklentilerle kıyaslandığında, bir hayal kırıklığı. “Bizum uşak” Yusuf’ta belirgin bir düşüş söz konusu. Oyundayken taraftar homurdanmaya başlamıştı; yedek kulübesine çekildiğinde “Yusuf niye çıktı?” diye kimse surat asmadı. Olcay, rakibi karşılamada bir nebze idare eder ama topu kullanma, adam eksiltme ve rakip ceza sahasına top kesmede çok gerilemiş vaziyette. FB maçında Olcay’ın bir kez çalım atıp rakibini geçtiğine ve ceza sahasına top taşıdığına tanık olmadım. Uğur’un vites yükseltmezse Hubocan’dan forma alması hayal olur.
Olumlulara gelince, listenin başına Abdülkadir’i yazarım. Bir kanadı körelmiş TS’yi tek kanatla uçurmaya çalışıyor. Burak’ın golündeki Messivari pası gibi güzelliklerle gözümüzün pasını siliyor. Futbol ahlâkı temiz, sadece işine odaklanıyor, kendisine kasap gibi girenlere bile tek bir söz etmeden hemen topa davranıyor. Pereira, Trabzon’un huyuna suyuna uygun bir futbolcu; sahada her şeyini veriyor, ileri-geri mekik dokuyor. Bazen yaptığı kasti fauller olmasa, çok daha iyi olacak. Ahmet Kâmil, ters ayakla oymasına rağmen sol bekte sırıtmadı. Taraftar baskısı altında kalmadı, kendinde güvendi ve görevlerinin altından hakkıyla kalktı. Okay’ın oyunu gelişiyor; sorumluluk almaktan çekinmediğinde sahada daha da büyüyor.
Tek tek bakıldığında, aslında TS’nin kadrosu yabana atılır bir kadro değil. Rıza Hoca’nın imtihanı, bu kadroya uygun bir oyun inşa etmek olacak. Salt rakibin oyununu bozmak TS’ye yetmez; TS’nin kendine özgü bir oyunu olmalı ve bunu rakiplerine kabul ettirmeli. Eğer Hoca bunu becerebilirse hem TS’yi hem kendisini üst basamaklara taşır. Ama salt rakibin oyunun bozmakla yetinirse, bu ne kendisini ne de takımını arzulanan yere götürür.