PKK, Temmuz 2015 tarihinden itibaren çözüm sürecini bozduğunda önüne üç hedef koymuştu:
(1) Suriye’deki egemenlik kuracağı bir bölge elde etmek.
(2) AK Parti iktidarını çatışmaların yaratacağı yıpranma sonucu iki yıl içinde iktidardan düşürmek.
(3) Yeniden çatışmalı ortama dönülecek olmasının devlet birimlerinde yaratacağı moral bozukluğundan yararlanarak başka askeri kazanımlar sağlamak.
Ancak aradan geçen sürede beş konuda sürpriz sonuçlarla karşılaştı.
Bu sonuçlar PKK tarihinde ilk kez iki şeye neden oldu. (1) PKK’ye katılmalarda dramatik düşüş yaşandı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun verdiği bilgilere göre, katılımlardaki azalma yüzde 90’ı buluyor. (2) PKK’nin eylem kapasitesinde ciddi bir azalma gerçekleşti.
Eylemlerde yüzde 60 düşüş
PKK eylem istatistiğinin yıllardır süregiden ortalama bir “çeşitliliği” var. Güvenlik uzmanı Necdet Özçelik’in PKK ve Bombalı Araç Saldırıları başlıklı SETA raporunda yaptığı dağılıma göre, geçmişte eylem türlerinin yüzde 51’ini silahlı eylemler, yüzde 26’sını EYP (El Yapımı Patlayıcılar), yüzde 11’ini korkutma-gözdağı girişimleri, yüzde 7’sini bombalı araç saldırıları, yüzde 3’ünü suikastler, yüzde 2’sini adam kaçırmalar gibi eylem grupları oluşturuyordu.
Yine güvenlik uzmanlarına göre, 2017 yılında bu eylem türlerinde dikkat çekici bir gelişme var. Bu yılın ilk 8 ayı diğer yıllarla kıyaslandığında örgüt eylemlerinde yüzde 60 azalma görülüyor. Yine 2015-2016 arası eylem istatistikleri esas alındığında haftada ortalama 19 eylem gerçekleşiyordu. Güvenlik yetkililerine göre bu oran ilk kez 2017 yılında 19’dan 7.6’a düştü.
PKK eylemleri neden düştü?
Tetikleyen ne oldu?
Güvenlik konularında yaptığı özgün çalışmalarla dikkatleri üzerinde toplayan SETA Güvenlik Araştırmaları Direktörü Murat Yeşiltaş, PKK eylemlerinde yaşanan düşüşü dört faktöre bağlı yor. Yeşiltaş bu faktörleri şu şekilde sıralıyor:
“Operasyonel tempo ve süreklilik. Teknoloji üstünlüğü, İHA’lar. Askeri düzeyde mücadele stratejisindeki değişim, sürekli taarruz. Örgütün Suriye odağı.”
Yeşiltaş’ın verdiği bilgiler, PKK eylemlerinde meydana gelen düşüşün PKK’nin uyguladığı bir taktiğin neticesi değil PKK’nin eylem kapasitesinin zarar görmesinin sonucu olduğunu gösteriyor. Zaten sahadaki durum da bu bilgileri destekliyor.
İlk kez güvenlik güçleri, 2017 yılında uyguladıkları strateji ile örgütü 1995-1999’un askeri çizgisine geri götürmekle kalmadılar; örgütün eylem yapma, kitleleri harekete geçirme, psikolojik üstünlüğü sağlama kabiliyetine de ciddi zarar verdiler.
Askeri harekâtta “alan hakimiyeti”ne geçildi. Bu, örgütün silahlı eylem yapabilme kapasitesini etkiledi.
Sosyal, siyasal ve sivil alanda örgütün kitlelerle temasını sağlayan örgütlenme birimleri, yapılar, kişiler, gruplar, milisler… çeşitli ve sürekli operasyonlara maruz kaldı. Bu, örgütün lojistik ve kadro imkanlarını ortadan kaldırmakla kalmadı; örgütün kitleleri harekete geçirme olanağını da azalttı. Örneğin dağa çıkışlar bundan ciddi şekilde etkilendi.
Çok yönlü, çok amaçlı olarak hayata geçirilen uygulamalar, yeni kadro yaratamayan, yarattığı kadroyu operasyonlarda kaybeden, kitlelere dokunamayan, kendisine psikolojik üstünlük sağlayacak basın ve siyaset olanaklarını gerçekleştiremeyen bir örgüt gerçekliği yarattı.
Eylemlerde yarıyı aşan ciddi düşüşleri bu ortam sağladı.
Rojava faktörü etkili oldu mu?
Şu sorunun da yanıtını aramamız gerekiyor. Eylemlerin düşmesi PKK iki cephede birden savaşmak zorunda kaldığı ve ağırlığı Rojava’ya verdiği için gerçekleşmiş olabilir mi?
Bunun PKK eylemleri üzerinde hiç etkisi yoktur diyemeyiz. Ama bunun kendi başına PKK eylemleri üzerinde etkili olduğunu da ileri süremeyiz.
Evet, PKK’nin hem Rojava hem de Türkiye’de iki cepheli bir eylem stratejisi belirlemesi, olaylar başladığında Türk güvenlik eliti tarafından “sürdürülemez” diye tanımlanmıştı. Bu iki cepheli mücadelenin eninde sonunda kadrolarda yorgunluğa, lojistik ve kadro sorunlarına yol açacağı öngörülmüştü.
Ama PKK Türkiye’de kadro bulamadığı için eylem yapamıyor değil. Bulduğu kadrolara rağmen eylem yapamıyor, çünkü eylem yapacak kadrolar da operasyonlara maruz kalıyor. Yani örgütsel bir varlık sergileyemiyor.
Öte yandan PKK’nin dağlardaki mevcudiyeti de azalmış değil. Geçen yıllarla aynı düzeyde bir mevcudiyet var. Ama geçen yıllarla aynı hareket kabiliyeti sergilenemiyor. Çünkü teknolojik üstünlük bu hareket kabiliyetini ciddi şekilde etkilemiş bulunuyor.
Dolayısıyla Rojava’daki mücadele hiç etkili olmadı diyemeyiz, ama belirleyici bir parametre de oluşturmuyor.
Nitekim, güvenlik uzmanlarına göre, PKK eylem yapmıyor değil, eylem yapamıyor.
Bundan sonra ne olur?
PKK “eylem tarihinin” bize gösterdiği bir şey var: Eylemler her yıl Temmuz başı ile Eylül sonu arasındaki zaman kesitinde zirve yapardı. Asıl zirve periyodu da 15 Temmuz ile 25 Ağustos arasındaki zaman dilimiydi. Nitekim PKK eylemlerinin yüzde 80’i bu zaman kesitinde gerçekleşirdi.
Bu sefer de PKK, kendisi hakkında oluşan (olumsuz) algıyı etkilemek için Eylül ayı sonuna kadar bir eylem dalgası yaratabilir. Ancak bu atak da, gerek örgütün üslenme ve lojistik birikim aylarına girmesi, gerekse örgütün eylem yapma kapasitesinin darbe alması sonucu, PKK’nin arzu ettiği şekilde gerçekleşmeyecek.
Tüm bu analiz ve istatistikler bize tek bir şeyi haykırıyor: PKK ilk kez karşısında “askeri darbe ile tarumar edilmiş, FETÖ tarafından kaosa sürüklenmiş” bir devlet görmesine, böylece tarihinin en avantajlı koşullarını elde etmesine rağmen, askeri açıdan bir başarı sergileyemedi.
Çünkü şiddet politikasının sürdürülebilir ve uygulanabilir bir tarafı kalmadı.