PKK, çözüm sürecine Rojava faktörünün dahil olmasından sonra, masada yükselttiği elin silâhlı mücadele ile karşılık bulacağını düşündü. Devlet ise, bu şekilde hareket etmenin PKK için çok ciddi maliyetleri olacağını göstermek istedi.
Bu, özünde iki aktörün çözüm masasından kalkarak uyuşmayan talepler bağlamında askeri müzakere masasına oturmasıydı.
Aradan dört yıl geçti. Bu dört yıl PKK için hiç iyi gitmedi.
İlk kez politik kitle ile örgüt arasında makas oluştu; halkta da örgütün stratejisine dair kuşkular belirdi. Kırk yıllık mücadele tarihinde örgüte katılımlar yok denecek kadar az bir sayıya indi. 2015’de 4 bin olan örgüte katılan kişi sayısı 2018’de 95’e kadar düştü.
Yine devletin yüksek teknolojiye dayalı yeni bir konsepte geçmesi, örgütün manevra ve eylem kapasitesini neredeyse sıfıra indirdi. HPG’nin 1990’lı yıllarla kıyaslanırsa gerçekleştirdiği eylemlerde yüzde 90’lık bir azalma söz konusu.
* * *
Devletin 2015’den sonra PKK’ye karşı yürüttüğü mücadeleden üç net sonuç çıkartabiliriz:
(1) PKK askeri müzakereyi kaybetti.
(2) PKK silâhı bir enstrüman olarak kullanıp sonuca gidemeyeceğini iliklerine kadar hissetti.
(3) Devlet açısından sürdürülebilir, örgüt açısından sürdürülemez koşullar oluştu.
Normalde bu koşullarda örgüt kaynakları ve kanallarından (ETA ve IRA gibi) silah bırakmaya hazır olduğu yönünde sinyaller gelmesi gerekiyor. Ama gelmiyor.
Neden?
Bir sebepler hiyerarşisi oluşturabiliriz. Hiyerarşinin en üst sırasına bölgesel ve uluslararası konteksti yerleştirmek daha açıklayıcı olabilir.
Zira ne bölgesel ne de uluslararası kontekst, barış için destekleyici ve kolaylaştırıcı bir perspektif sunmuyor.
ABD’nin Rojava üzerinden PKK’ye silâh bıraktırma çabaları var. Ancak bu çaba Kürt milliyetçiliğine yeni bir cephe açmak, dolayısıyla milliyetçi rüzgâra destek sunmak şeklinde gidiyor.
İran, Suriye ve Rusya’nın da PKK’nin silâhsızlandırılmasını satın aldığı söylenemez. Bu cephe silâhsızlanma için çok ciddi çaba sarf edip destek çıkmadıkça, PKK barış masasına oturmayı kaçınılmaz ve vazgeçilmez görmeyecek.
Örgütte de Rojava ve Rojhilat (İran Kürt bölgesi) bağlamında çok ciddi bir beklenti var. Örgüt, Rojava’daki statü için hem Amerika hem Rusya’ya güveniyor. Rojhilat için de Amerika’nın Türkiye’de belirli kazanımlar karşılığı kapısını çalacağını düşünüyor.
Dolayısıyla örgüt, bölgesel düzlemde yeniden yapılanma ve düzenlemelerin geliştiği bir konjonktürden ziyadesiyle istifade etmek istiyor; sürece silâhsızlanma ile dahil olmak istemiyor. Bölgesel yeniden yapılanma sürecine silâhsızlanarak girmeyi “taktik bir hata” olarak okuyor.
* * *
PKK’nin silâh bırakmaya yanaşmaması sadece dış parametrelerle de açıklanamaz. Bu tür bir sınırlandırma, etkili olan iç parametreleri pas geçmek olur.
Ülkede çok ciddi bir siyasal rekabet ve kutuplaşma var. Örgüt bu durumu lehine sonuç yaratacak bir faktör olarak görüyor; siyasal uzantılarının bu iklimden yeterince yararlandığını düşünüyor. Veya kendisine zarar veren siyasi iradenin, siyasal rakiplerine örtülü destek verilerek zayıflatılabileceğini öngörüyor.
Diğer taraftan PKK, siyasal ve sivil alandan gelen çok ciddi bir silâhsızlanma baskısıyla da karşı karşıya değil. Hâlâ HDP ve sivil toplum örgütlerinin gündeminde PKK’nin silâhsızlandırılmasına yönelik ne bir talep ne de bir program var.
HDP çözümün önderliğini yapmak yerine direnişin önderliğini yapmayı tercih ediyor. Barış çağrısını dahi devleti PKK'nin taleplerine evet demeye mecbur bırakacak bir serhildan hareketini teşvik etmek için gündemleştiriyor.
Buna bir de Kürt siyasal hareketinin çeperinde yaşayan aydınları, solcuları, bazı liberalleri dahil etmek gerekir. Bu çevrelerin askeri müzakerede yenilmesine rağmen örgüte hiç yenilmemiş muamelesi yapmaları, örgütün çözümü satın almasını zorlaştırıyor.
Her açıdan tablo böyleyken zorlaştırıcı faktörler engelini aşıp çözüme nasıl gideceğiz?