PKK hepimizi şaşırtsa ve şu karara imza atsa:
“Barışa bir şans daha tanımak için yurt dışına çıkıyoruz. Barışın muhatabı olarak İmralı’yı gösteriyoruz. Kamu düzeni açısından da bizden yana herhangi bir sıkıntı doğmayacak.”
Ne kaybeder? Onurunu mu yitirir? “Halkı” karşısında mı bulur? Militanlarının boynuna “yenildiniz!” yaftası mı asmış olur?
Söyler misin, ne kaybeder?
* * *
Varsayalım ki yurt dışına çıktı. Türkiye’de bir tek “gerilla”sını bırakmadı. Türkiye ise bu tarihî adıma şans tanımadı. Yine ne kaybeder? Askeri açıdan soruyorsanız, yanıtını vereyim: Hiçbir şey kaybetmez. 1999 yılında bunu yaşadık. Yurt dışına çıkan PKK daha etkili bir şekilde geri döndü.
Eğer PKK’nin bu tarihî adımına şans tanınmazsa, kaybeden PKK olmaz; devlet ve iktidar olur. Bu, öyle etkili bir hamle olur ki…
– Uluslararası toplumda sempatiye yol açar.
– Psikolojik üstünlüğü ele geçirir
– Demokrasi ve barış güçlerini motive eder.
– Halka yaralarını sarması için olanak tanır.
– Çatışmaların toplumsal, kentsel, ekonomik maliyetinin daha fazla tırmanmamasını sağlar
– Toplumsal psikolojiyi barışa evirir.
* * *
PKK tarihini iyi bilenlerin, Kürt probleminin iç dinamiklerine hakim olanların son derece farkında olduğu bir realite var:
Kürtler geniş haklara çatışmalı ortamlarda değil, çatışmasız ortamlarda kavuştular. Kürt sorunu, en sağlıklı şekilde şiddet ve kan kokan bir atmosferde değil, silahların sustuğu iklimlerde tartışıldı.
PKK en güçlü ve en kitlesel haline kurşunların konuştuğu psikolojide değil, cenazelerin kalkmadığı rehabilitasyon ortamlarında erişti.
* * *
Bugün Kürt siyasetinin önünde şu çok önemli güncel başlıklar var:
(a) Yerel yönetimlerde özgün modeller yaratabilme becerisini geliştirmek.
(b) Toplumun işsizlik, yoksulluk, fukaralık, geri kalmışlık, gelir dağılımı eşitsizliğigibi sorunlarına acil ve ivedi çözümler üretebilmek.
(c) Kırsal yerleşim alanlarını kalkındırmak, ciddi bir toprak reformu yapmak.
(d) Çarpık ve sağlıksız kentleşmeyi önlemek, altyapı problemlerini ortadan kaldırmak.
(e) Bölgeyi kendine yeterli hale getirmek için ciddi kalkınma stratejileri oluşturmak.
Bugün acil çözüm bekleyen bu başlıkları unutup “silahı” tek başlık haline getirmek… anlaşılır gibi değil.
* * *
“Silahı” tek alternatif kılmak Kürtlere, özellikle de PKK’ye bir başarı kazandırdı mı? Hayır, her hangi bir başarı kazandırmadı.
İşte ispatı…
Tam 17 yıldır “hareketin lideri” cezaevinde. Bir insanın cezaevi koşullarına beden olarak dayanma süresi iki yıl… İrade olarak cezaevi koşullarına dayanabilirsiniz; ancak iki yıldan sonra bedende çürüme başlar. Bunu uzun süre cezaevinde yatanlar iyi bilir.
Kürt siyaseti artık daha ne kadar “liderini” cezaevinde tutacak? 17 yıldır “liderini” cezaevinden çıkarma başarısı gösteremedi. “Liderini” “çürümeye mi” bırakacak?
Bırakmayacaksa İmralı’yı Kürdistan’a taşıma imkanı da olmayacağına göre ne yapacak? Mesela “lideri için esneklik göstermeyi” veya ideolojik ve stratejik önderliğini “çürüme koşullarının” dışına çıkarmayı bir yöntem olarak önüne koyamaz mı?
* * *
Meseleye PKK’nin “gözünden bakmayı” sürdürelim. Silahlar sustuğunda hepimiz gördük ve izledik ki…
(1) PKK daha fazla kitleselleşebiliyor.
(2) Toplumu yatay ve dikey olarak kesen daha demokratik ve etkili bir örgütlenmeye gidebiliyor.
(3) Halka daha fazla değebiliyor.
(4) Türkiye’yi daha çok etkileyebiliyor.
Bugün PKK’yi bekleyen “toplumsal sorumluluk” toplumu askerileştirmek değil toplumsal merkezi inşa etmektir.
Toplumu militerleştirmek PKK’nin tabanını “örgütün halkı”na dönüştürür; toplumsal merkezi inşa etmek PKK’yi “halkın örgütüne” çevirir.
* * *
Neresinden bakarsak bakalım, artık “silahlara veda” zamanı geldi. Bu savaş fazla uzadı. Yaşadığımız, anlamsız bir tekrardan başka bir şey değil.
Neredeyse her gün cenaze kaldıran Başbakan Davutoğlu, PKK’ye “2013 Mayıs’ına dönün” çağrısı yaptı. Çağrı çok anlamlı ve çok değerlidir.
Değer biçilmelidir.
Sayın Erdoğan’ın sözlerini ise “düz meali”nden değil “ters meali”nden okuyun!
Devletin “başkomutanı” da PKK’den savaş değil, sürpriz bekliyor!
“Sürpriziniz gelmezse kararlılığımız sürer” diyor.