Çözüm sürecinde başarıyı hezimetin pençesinden alamadık. Silahı değil siyaseti bir hak arama enstrümanı haline getirecek faz değişimini gerçekleştiremedik. Çünkü PKK’nin şiddetle kurduğu ilişki, şiddete yüklediği anlam ve değer karşımıza engel olarak çıktı.
PKK kendisini var ettiğinde DNA’sına şiddetle kurduğu ilişkiyi kodladı. Bu ilişkinin merkezinde PKK literatüründe çok geniş bir yer tutan “zorun rolü” vardı. Zor, yeni bir toplumsal inşa için topluma doğum yaptıracak ebeydi. Bu bakış açısı, yolu ve yoldaşları (refikleri) araçsallaştırdı; araçları ise amaçsallaştırdı. Böylece ortaya nesnesi olmayan bir arzu çıktı. Bu da silahla ilişkiyi şizofrenleştirdi.
Şiddetin katmanları
PKK’nin silahla kurduğu ilişkiyi altı farklı düzleme ayırabiliriz. 1978-1989 arasında (birinci düzlem), PKK silahı Kürt toplumsal hayatı içinde yer alan rakip örgütlere yöneltti. Burada şiddet tek alternatif olabilmek amacı için araçsallaştırıldı. Öte yandan şiddeti (daha sonra özeleştirel yaklaştığı bir tavırla) kendisine itiraz eden, eleştiren sivillere yöneltmekten de çekinmedi.
1989-1993 arasında (ikinci düzlem) amaç, birleşik bağımsız Kürdistan yaratmaktı. Çok yaygın ve sistematik olarak kullanılan şiddet bu amacın ifade tarzıydı.
1993-1999 arasında (üçüncü düzlem), bağımsız Kürdistan için kullanılmaya devam eden şiddetin amacı gerçekleştirmeye yetmeyeceği, 1993 ateşkesiyle birlikte kamuoyuna duyuruldu. İlk kez PKK, Kürt sorununu ulusal bağımsızlık ile değil Kürtlerin hak ve hukuklarının verilmesiyle çözülebileceğini seslendirdi. Aslında bu seslendirme, üstü örtük bir şekilde, PKK’nin bağımsız Kürdistan için uyguladığı şiddetin amacına ulaşmayacağının itirafıydı.
1999-2004 arasında (dördüncü düzlem), PKK tezlerinin siyasi-felsefi özeleştirisini verdi. 1993 sonrası uygulanan şiddetin gereksiz olduğunu, şiddette ısrarın savaşın tekrarına ve anlamsız kayıplara yol açtığını vurguladı. Artık silahlı mücadele döneminin tamamlandığı ifade edildi; PKK ismi değiştirildi; amaç da demokratik cumhuriyet olarak kavramlaştırıldı.
Beşinci düzlem, 2004 yılında “demokratik konfederalizm” ilanından Temmuz 2015 tarihine kadar geçen süreyi kapsar. PKK demokratik cumhuriyet tezini demokratik konfederalizm ile revize etti. Ulusal bağımsızlık ile konfederasyon arasında salınan bir siyasal projeyi amaç olarak ilan etti. Silahı da bu amacı gerçekleştiren gerekli unsur olarak kurguladı. 1 Haziran 2005 tarihi itibariyle silahları yeniden konuşturmaya başladı. 2004-2015 arasında çatışma-çatışmasızlık gelgitleri yaşandı.
Altıncı düzlem Temmuz 2015 tarihinde başlatılan hendek savaşları ile bugüne kadar geçen süreyi içerir. Bu evrede PKK silahla ilişkisinde yapısal değişikliğe gitti. Şiddeti kentlere taşıdı, şehir savaşları başlattı. Geçmişte devletin savaşı kırlara taşıması milyonlarca köylünün göç etmesine yol açmıştı. Bu sefer PKK’nin savaşı şehirlere yıkması da 400,000 insanın göç etmesine sebep oldu. Şehirlerde yaşanan çatışmalar, on binlerce binanın ya hiç kullanılmaz hale gelmesine, ya da oturulamayacak şekilde zarar görmesine de yol açtı.
Silahla ilişki hep araçsaldı
PKK’nin silahlı mücadele ile ilişkisine genel olarak baktığımızda gelgitli ve istikrarsız bir seyir görüyoruz. İlk evrede PKK silahı rakiplerine, kendisine itiraz edenlere karşı kullanırken, ikinci evrede toplumda otorite olabilmek için devlete karşı kullandı. Üçüncü evrede PKK ilk kez silahlı mücadelenin amaçlarını gerçekleştirmeye yetmeyeceğini kabul etti. Dördüncü aşamada ise silahlı mücadele tezlerini geri çekerek şiddetin özeleştirisini verdi. Ancak beşinci aşamada değişen şartlar ve koşullarla bağlantılı olarak şiddeti revize edip yeniden uygulamaya başladı. Altıncı evrede ise şiddeti toplumsal maliyeti çok yükseltecek şekilde şehirlere taşıdı.
Her zaman zorun rolüne inandı
Tüm bu veriler, istatistikler ve kategoriler bize şunu söylüyor: PKK her zaman zorun rolüne inandı. Bunun için iki kompartıman kurdu. İdeolojik alan ile şiddeti besleyen rıza üretimini oluşturdu. Askeri alan ile rıza üretimini pratikleştirdi. Dış dünya ile ilişkisi hep bu kodlanmış rıza üretimi üzerinden oldu. Sık sık öldürme, yok etme kapasitesini bir gerçekleşebilir tehlike olarak sundu. Bu kimi zaman “henüz gerilla şehre inmedi,” kimi zaman “bahar gelsin görürsünüz,” kimi zaman “daha şiddeti orta yoğunluklu hale getirmedik” tehditleri biçimini aldı. Şiddeti kullanırken dahi “arttırılmış şiddet kullanma” dehşetini korku yaratmak için kullandı.
Yanıltan illüzyon, dolaştırılan hayal!
Ancak PKK’nin şiddet ile ilişkisi kendisini yanıltan bir illüzyondu da. Belirli bir şiddet kapasitesinin olduğu doğruydu. Ancak bu kapasite, şiddet üretimi ile sonuç yaratmak açısından abartılıydı. Mesela hiçbir zaman Taliban’ın Afganistan’da yarattığı askeri başarıya benzer bir askeri başarı hikayesi olmadı. 1992 yılında binlerce savaşçısını yığdığı Şırnak’ta tutunamadı. 24 sınır ötesi operasyonun tamamında da askeri karargahını girilmez ve kuşatılmaz kılamadı. Türk ordusu tüm sınır ötesi askeri operasyonlarda Çukurcu ve Yüksekova’dan girdi, 100 kilometre kat ederek Zap, Xınere, Xakurke, Kandil hattı üzerinden Hewler’e ulaştı. PKK bu güzergahları girilmez ve çıkılmaz hale getiremedi. Yine PKK’nin silahlı mevcudiyeti hiçbir zaman 10,000’in üzerine çıkmadı. Türkiye’deki varlığı ise 1500’ü geçemedi. Çünkü fazlasını barındıracak koşulları yaratamadı. Fazlasının imha edileceğini deneyimleriyle yaşadı.
Bu yüzden askeri mevcudiyeti ve potansiyeliyle ilişkisi reel değildi, ama romantikti. Bu ilişki bir tür yüceltilmiş idealdi: Gerilla korkusuzdu, gerilla imkansızı başarırdı, gerilla devletin aklına gelmeyeni yapandı, gerilla dünyada eşi benzeri bir daha görülmeyendi. Hep bu hayal ve nâmevcudun metafiziği dolaştırıldı. Şiddet, “aşkın gösterilenler” (hedef) olarak tasarlandı, ancak asla “mevcut” (gerçekleşen aşkın değerler) kılınmadı. Böylece nâmevcudun metafiziği sabitlenmiş anlam kılındı.
Silah ve yeni zihniyet kodları
Bu sabitlenmiş anlam, şiddet-mücadele, şiddet-başarı diyalektiğinin sağlıklı işlemesini engelleyen en önemli vasat haline geldi. Örneğin şiddet ile hiçbir amacına ulaşamadı. Göremedi. Sonuç getirici bir enstrüman olmadığı defalarca ortaya çıkmasına rağmen kararlı bir şekilde şiddette ısrar etti. Siyaseti bir hak arama yöntemi olarak kullanmanın silahı bir hak arama yöntemi olarak kullanmaktan daha fazla fayda getirdiğini sağlıklı bir şekilde analiz edemedi.
PKK’nin şiddete tapınma ayini yersiz yurtsuzlaştırılmadan, yeniden yapılandırılmadan, ne PKK’nin “silah sevdası” biter, ne de bizi çözüme götürecek yeni zihniyet kodları inşa edilir.