Seçim sonuçlarına ilişkin tahminler içeren “Bir Amatörün Kehanetleri” (27 Mart) başlıklı yazıda AKP’nin kısmen oy kaybına uğrayacağını, MHP’nin bu partiden bir miktar oy çalabileceğini; fakat daha ziyade katılımın düşmesi durumunda bundan en çok AKP’nin etkileneceğini; HDP’nin de Batı’nın kızgın muhaliflerinden destek bularak barajı aşabileceğini ileri sürmüştüm.
O tarihte henüz partilerin seçim bildirgeleri açıklanmamış; sözcüleri meydanlara çıkmamışlardı.
Şimdi artık; seçim stratejileri, seçmeni nereden yakalamak istedikleri görünür oldu.
Doğrusunu isterseniz, “pozitif siyaset” kavramı üzerinde çokça konuşuluyor ve muhalefet buradan yaygın eleştiri alıyor olmasına rağmen, ben bu partilerin tanık olduğumuz siyasal manevrayı yapacaklarını pek beklemiyordum. Kürsüleri, dozu kaçmış bir popülizm kuşattı ve bu bana sürpriz oldu. Kestirmeden düşüncemi söyleyeyim: Bu popülizm seçim kazandırmaz ama oy artışı sağlar…
Hepimiz Genç Parti’yi hatırlarız. Cem Uzan’ın beyaz gömlekler içinde yürüttüğü; biraz lümpen/ çokça hamasi milliyetçilik/ ama en fazla da faydacılık terkibinden oluşan kampanya, ona 2002 seçimlerinde % 7,25 oy getirmişti. Bazı il sonuçlarını yazarsam unutmuş olanlar şaşırabilir: Adana % 8.81, Ankara % 6.79, Bilecik % 9.63, Bursa %8.69, Çanakkale %8.95, Kocaeli %6.68. Şimdi biraz daha dikkat: İstanbul % 8.22, Eskişehir %11.43, Denizli % 10.23, Manisa % 9.47, Muğla % 11.32, Uşak % 11.25, İşçi kenti Zonguldak % 9.32, Sakarya % 25.21 ve laik cumhuriyetimizin kalesi! İzmir % 17.51…
Uzan da bu oyları toplarken mazottan başlayıp ders kitaplarından çıkmış, üniversite sınavlarını kaldırmış, ücretleri uçurmuş, cenneti yeryüzüne indirmişti.
Denilebilir ki, ülke müthiş bir ekonomik yıkıntı yaşıyordu, 2001 krizi toplumu baştan aşağı kırıp geçirmişti. Siyasal çatı çökmüştü. Saha yeni aktörlere açılıyordu ve henüz AKP yeni vücut bulmuştu. Üstelik 28 Şubat deneyiminin dumanı tütüyordu ve toplumda İslamcıların bu ülkeyi yönetmesine izin verilmeyeceği kanısı yaygındı. Olanca beyazlığına, yoksulların gözünde bambaşka bir dünyaya aidiyetine rağmen Uzan bu konjonktür nedeniyle oy almayı başardı. Oysa şimdi koşullar çok farklı. 13 yıldır sosyal talepleri istikrarlı biçimde tatmin eden, gelir transferleriyle yoksul kesimleri kollayan ve bu gidişin kırılmayacağı güveni aşılayan bir iktidar tecrübesi var.
Evet, bunlar söylenebilir ve yabana atılmayacak itirazlardır.
Zaten AKP de hem kendisinin gerçekleştirdiği refah arttırıcı reformları hatırlatarak hem de muhalefet partilerinin vaatlerinin gerçekçi olmadığını ifşa ederek bu popülist kampanyayı göğüslemeye çalışıyor.
Garson Mahir
Fakat kanımca, siyasal davranışını bu tür cazibeli vaatlerin belirlediği bir nüfus vardır. “Tek kişilik anket mi olur” derseniz sizin bileceğiniz iş. Ben size gözümün önündeki küçük bir örneği aktarayım. İyi tanıdığım ve sevdiğim bir garson var: Mahir. Mahir, kurulduğu günden beri tüm genel ve yerel seçimlerde AKP’ye oy attı.Referandumda da “evet” oyu kullandı. Bu seçimlerde CHP’yi destekliyor. Gösterdiği tek gerekçe “asgari ücret”. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kaç tane Mahir var onu bilemiyoruz. Fakat vasıfsızlar, emekliler ve kredi kartı borçlularına dikkat diyorum…
Mahir AKP destekçisi bir seçmenken –hiç olmaz denilen bir şeyi yapıyor- CHP’ye yöneliyor. Son derece pragmatik bir tercih bu. Fakat işte ben de tam bunun üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum. AKP’yi genişleten, yüzde 30’lardan 50’lere taşıyan dinamiğin esas olarak ideolojik aidiyet olmadığı üzerine çok sayıda yazı yazdım. AKP’ye yönelimin kesinlikle pragmatik bir boyutu da var. En dış, en gevşek halkaları tutabilmenin yolu muhalefetin vaatlerinin aldatıcı olduğuna onları inandırmaktan geçiyor.
Ayrıca, gerçekten yüz kızartıcı bir ırkçılığa da tanık oluyoruz. Hiçbir kürsüden Suriyeli göçmenleri gönderme vaadini tekrarlamadan inmedi Kılıçdaroğlu. Fakat bu taahhüdün de AKP tabanına dokunabildiği hiçbir nokta yok diyorsak yanılıyor olabiliriz.
Yine de popülist vaatlerin AKP’den kopartacağı oyların minimal kalacağını kabul edebiliriz.
Oy kullanmaya gelenlerle oy kullanmaktan dönenler
Daha kuvvetli bir ihtimal ise şudur: Bir yandan şimdiye kadar seçimlere kayıtsız kalmış, oy kullanmamış seçmenlerin popülist vaatler üzerinden motive edilmesi ve bir ölçüde muhalefetin çağrısına cevap vermesi sağlanırken, diğer yandan AKP’nin dış halkalarında kararsızlıklar oluşabilir ve oy kullanma iştahı zayıflayabilir.
2011 seçimlerinde yaklaşık dokuz milyon seçmen oy kullanmaya gitmedi. Bunun iki milyondan fazlası yurt dışında yaşayanlar. Şimdi yeni düzenlemelerle yurt dışında oy kullanma oranının yükselmesi beklenir, fakat içeride yine de hatırı sayılır bir seçmen kesimi oy kullanmıyor. Bu “ilgisizler” i ancak bu tür popülist çağrılar heyecanlandırabilir. Bir kısmı sandığa gelecektir.
Bir kısım seçmen ise önceden oy kullanıyor olmasına karşın bu kez sandığa gitmeyecektir kanısındayım ve bunların ağırlıklı olarak AKP seçmeni olacağını düşünüyorum. Gerekçeleri başka bir yazının konusu olsun.
HDP bilmecesi
Basit bir hesap bize, seçimlere katılımın %80-81 olarak gerçekleşmesi durumunda- ki benim tahminim böyle- HDP’nin barajı aşabilmesi için yaklaşık 500.000 oya daha ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Tabi bu hesap Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı oyları aynen muhafaza etmesi koşuluyla geçerli. 6-8 Ekimin Demirtaş’a yönelen 3.958.000 oyun her birisinin üzerinde nasıl etkiler yaptığını bilmiyoruz.
Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de kullanılan oyların yaklaşık % 2’si geçersiz olacaktır. Bu %80-81 katılım oranında yaklaşık 44.500.000 civarında geçerli oy anlamına gelir.
HDP’nin ihtiyaç duyduğu 500.000 (katılım arttığında 600-650 bin) yeni oyun tamamını sadece Erdoğan’ın başkanlık hedefinin engellenmesinin “ülkenin en önemli meselesi” olduğunu düşünenlerden alabileceğini varsayalım. Kuşkusuz MHP seçmenini de dışarıda bırakalım. Aslında sözünü ettiğimiz sosyoloji CHP tabanıdır. Sosyalist Solu buna katmak çok gerçekçi değil. Çünkü kanımca onlar zaten cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Demirtaş’a oy kullandılar ve 3.958.000’in içindeler.
Bu durumda soru şu: HDP her 100 CHP seçmeninin yaklaşık 4’ünü yanına çekebilir mi? Tekrar önemle hatırlayalım ki; parti değiştirme kararıyla değil, sadece bu konjonktürde Erdoğan’ın ve AKP’nin önünü kesmek amacıyla CHP’den HDP’ye kayacak “ödünç oylar”dan söz ediyoruz.
Ben bunun oldukça güçlü bir ihtimal olduğunu düşünüyorum.
Kaldı ki bu hesabın içinde desteğini HDP’ye vereceğinden kuşku duymadığım Cemaat yer almıyor.
Sonuç: Sanıyorum, AKP’nin yeni anayasa için ittifaklara ihtiyaç duyacağı dört partili bir parlamentoya doğru yol alıyoruz.