Bağımsız bir Kürt devleti, ABD ve İngiltere’nin “İkinci İsrail” projesi. Bu proje gündeme Suriye iç savaşıyla gelmedi; Arap baharı, bu süreci sadece hızlandırdı. Irak, Suriye, İran ve Türkiye’deki Kürtçü akımlar, başından beri zaten bu güçlerin kontrolündeydi. ABD’nin bugün kalkıp PYD’yi “müttefik”olarak gördüğünü açıklaması şaşırtmadı; çünkü PYD’yi kurdurtan zaten ABD’nin kendisi. PKK liderinin kardeşi Osman Öcalan, PYD’yi 2003 yılında ABD için kurduklarını açıkça itiraf etmedi mi?
* * *
Devlet kurmak birkaç günde, senede olacak iş değil elbette; adım adım olgunlaştırılan, alt ve üst yapısı hazırlanan ve tamamlanması zaman alan bir süreç. ABD ve Britanya’nın öncülük ettiği “Kürt devleti” devleti projesi de PKK’nın kuruluşundan itibaren yürürlükte. ABD’ye rağmen ne PYD ne de başka bir örgüt devlet kurabilir. Bunca yıllık devlet olan Türkiye, yanı başındaki Suriye’ye istediği özgürlükte müdahale edemezken, PYD nasıl olur da ABD’den bağımsız bir şekilde devlet kurmaya kalkar?
PKK’yı 1970'lerde devletin kurup yönlendirdiği hep söylenir; fakat burada dile getirilmeyen kısım, bu işi MİT’e kimin, hangi gücün yaptırdığı? O güç, MİT’i de kontrol eden ABD’den başkası değil elbet.
* * *
Bu tarihi gerçekler atlanarak etrafımızda bugün olup bitene yaklaşılamaz. ABD’nin bölgede olma sebebinin DAEŞ olmadığı ortada; ABD, PYD’yi güçlendirmek ve onu devlet olmaya hazırlamak için Suriye’ye müdahalede bulunuyor; ABD-PYD ortaklığı DAEŞ’e karşı değil, aksine Türkiye'ye karşı kurulan bir ortaklık. PKK’yı Irak’ın en stratejik yeri olan Sincar’a ABD yerleştirdi; Kobani’de PYD’yi ideolojik, siyasi ve askeri olarak güçlendiren de ABD’dir. Bu sürecin sonunda PKK, Güneydoğu’da şehir savaşı yürütecek bir güce dönüştü. ABD desteği olmadan PKK ve HDP’nin Türkiye’de iç savaş çıkarmaya kalkacak ne donanımı, ne taktiği ne eğitimli gücüne de cesareti vardı. Demirtaş’ı ABD’ye çağırarak 6-7 Ekim olaylarını başlatan, AK Parti’yi siyasi olarak zayıflatmaya çalışan ve Türkiye’nin çözüm sürecini bozan Amerikan politikasıdır.
* * *
Amerika ile ilişkiler bu gerçekler göz ardı edilerek kurulamaz. ABD, bugün sahada DAEŞ’e karşı savaşan muhalifleri yenilgiye uğratmak için Rusya ile birlikte hareket eden bir güç. Halep düşerse Rusya’nın operasyonları yüzünden düşmeyecek; Halep, Batı koalisyonuna öncülük eden ABD istediği ve yol verdiği için düşecek. Halep’te muhaliflere saldıran Rusya ve Esad rejimi değil sadece, ABD’nin müttefiki PYD, muhalifler ile Türkiye arasında bağlantı sağlayan en stratejik yerlere saldırarak Esed ve Rusya’ya ortaklık ediyor.
2011’de Suriye’de isyan patladığında Esed’in gitmesi için Türkiye’ye baskı uygulayan ABD, bugün Esed’in kalması için Rusya ve İran’ın yanında savaşıyor. Bu saatten sonra ne ABD’ye ne de ABD’nin taşeronluğunu yapan devlet ve güçlere güven olur. Türkiye kendi göbeğini kendi kesmek zorunda. Ankara sadece kendi özgücüne, imkân ve kabiliyetine dayanarak Suriye politikasını yürütmeli.