Reina saldırısından hemen sonra, bu başlık altında bir yazı yazıp sergilenen güvenlik yetersizliklerini irdelemeyi düşünüyordum. Ancak, öfke patlamalarının egemen olduğu bir iklimde kaleme alacağım yazının amacına hizmet edemeyeceğini düşündüm. Zira o ortamda böyle bir yazı yanlış anlaşılmalara da sebep olabilirdi. O yüzden duyguların yatışmasını, daha serinkanlı bir ortamın oluşmasını tercih ettim. Öte yandan Reina saldırısıyla ilgili veriler de sağlıklı bir analiz için yeterli değildi. Bilinmeyenlerin fazla, bilinenlerin az olduğu bir vakada ahkâm kesmenin yanıltıcı ve hatâlı sonuçlara sebep olmasından çekindim.
Reina saldırısını üç aşamalı bir zaman kesiti içinde inceleyebiliriz.
(1) Saldırı öncesi (saldırganın Türkiye’ye geldiği tarih ile Reina önüne ulaştığı saat olan 01:15 arasındaki zaman dilimi).
(2) Saldırı anı (01:15 – 01:37 saatleri arasındaki zaman periyodu).
(3) Saldırı sonrası (saat 0:.37’den bugüne kadar geçen süre).
Bu sistematizasyon olguyu basitleştirecek, daha kolay anlaşılmasını sağlayacak ve sergilenen güvenlik yetersizliklerini daha görünür kılacaktır.
Güzergâh, sosyal çevre, izlenim
Saldırı öncesi, saldırıya hazırlık evresi olması itibariyle çok önemli. Katilin hareket güzergâhı, ilişki kurduğu sosyal çevre, dışarıya verdiği izlenim, belirli bir profili ortaya çıkarır. Bu evrede etkin olması gereken, istihbarat birimleridir.
Katil, üç ay önce Kırgızistan’dan uçakla ve ailesiyle birlikte İstanbul’a geldi. Kendisine işadamı görüntüsü verdi. İstanbul’a geldikten bir süre sonra, İstanbul’da Taksim Meydanı’nda kurulan Beyoğlu Sahaf Festivali’nde bir selfie çekti. Festival 27 Ekim-6 Kasım 2016 tarihleri arasında yapıldı. Dolayısıyla medyanın Türkiye’ye giriş tarihi olarak 15 Kasım’ı vermesi doğru değil. Selfie zamanlamasıyla zıtlık oluşturuyor.
Katil daha sonra ailesiyle birlikte Ankara üzerinden karayoluyla Konya’ya geçti. Burada bir daire kiraladı, ama IŞİD ve diğer radikal İslam örgütlerinin etki havuzunda bulunan kişilerle temas da kurdu. Ardından 15 Aralık günü gene karayoluyla İstanbul’a geçti. Burada da ağırlıklı olarak yabancıların barındığı bir mahalleyi tercih etti. Yani burada da bilinen ilişkiler ağına dahil oldu.
Katil ve mutlak gizlilik ilkesi
Katil saldırı öncesi tutum ve davranışlarıyla hem profesyonel hem profesyonel olmayan hareketler sergiledi. Kırgızistan üzerinden, kendisine bir aile reisi süsü vererek İstanbul’a gelmesi, şüphe çekmemesi itibariyle profesyonelce bir davranış. Ancak ilişki ağı itibariyle aynı profesyonelliği sergileyemedi. Örneğin saldırının planlayıcısı olduğu iddia edilen Yusuf Hoca ile irtibat kurması, İstanbul’da kendisiyle bir araya gelmesi, “mutlak gizlilik” ilkesinin açık bir ihlâli. Dolayısıyla karşımızda hiç açık vermeyecek derecede profesyonel bir eylemci kimliği yok.
Yine katilin Kafkasya kökenli biri olması, 28 Haziran Atatürk Havaalanı saldırısı emrini veren Çeçen uyruklu Ahmet Çatayev ile irtibatlı olabileceği ihtimalini doğuruyor. Bu ihtimal de bizi şu diğer tahmine götürüyor: 45 kişinin hayatına mal olan Atatürk Havaalanı saldırısıyla ilgili yürütülen soruşturma ve inceleme, yeterince derinleştirilemediği gibi, saldırıyı gerçekleştiren yapının eylem üretme kapasitesini de ortadan kaldıramadı.
Saldırı öncesi evre, bizlere yeterli derinlik ve yoğunlukta bir istihbarat ağı yaratamadığımızı haykırıyor. Eğer yabancı nüfus açısından şüphe uyandıran yerleşim yerleri içinde çok sağlam ve yaygın bir istihbarat networku olsaydı, katil kesinlikle istihbarat ağına takılırdı. Ayrıca katil, Türkiye’ye katliamda kullandığı silahla giriş yapmadı. Bu silahı Türkiye’de edindi. Bu realite de bizleri, IŞİD’in Türkiye’deki eylemlerde kullanacağı lojistik tedarik ünitelerinin yeterince deşifre edilemediği gerçeğiyle yüzleşmeye götürüyor.
Emniyet hızlı ve seri olmalıydı
Şimdi ikinci aşamaya, yani saldırı ânına geçerek bu aşamada hangi yetersizliklerin sergilendiğine göz atalım. Katil 31 Ocak gecesi saat 22:51 sıralarında, sırtında çok ama çok dikkat çekici bir çanta olduğu halde Zeytinburnu’ndan bir taksiye bindi. Reina’ya ulaşmak için üç ayrı kontrol noktasından rahatlıkla geçti. Çünkü işlevli değillerdi. Taksiden inip üç dakika yürüdükten sonra, İstanbul Valisi Vasip Şahin’in verdiği bilgilere göre 01:15 sıralarında Reina polis noktasına ateş açarak gece kulübünden içeri girdi. İçerde 6 şarjör, 180 mermi harcadı.
Emniyet ve istihbarat birimleri olayı haber alır almaz çok hızlı bir şekilde harekete geçmeli, seri bir şekilde olay yerine intikal etmeliydi. Bunun için en yakındaki birimler yönlendirilebilir, motorize ekipler gönderilebilirdi. Yine bu tür olay ve eylemlere karşı merkezde ve ilçelerde 24 saat aktif görev yapacak arama ve kurtarma özel timleri konuşlandırılabilirdi. Hızlı ve seri erişim için helikopter veya motorize araçlardan yararlanılabilirdi. Daha da önemlisi, bu tür durumlar için bir hazırlık planlaması yapılmış olmalıydı.
Katil tam 38 dakika olay mahallinden uzaklaşmayarak, olay yerinin etrafında kabaca 500 metre yarıçapındaki bir daire içinde hareket halinde oldu. Eğer emniyet ve istihbarat birimleri çok seri hareket edebilseydi; olay çevresinde nasıl önlemler alınacağı, nelere dikkat edileceği konusunda bir planlama yapılmış olsaydı, katil yüzde yüz yakalanacaktı.
Ancak en hayati ve en kader belirleyici hatâ, Reina polis güvenlik noktasında sergilendi. Saldırıdan önce gece kulübü önünde polis noktası oluşturuldu, noktada dört polis memuru görevlendirildi. Ancak hazırlığı iyi düşünülen bu önlem uygulamada önleyiciliğe dönüşemedi. Basına yansıyan ve tekzip edilmeyen haberlere göre, emniyet kontrol noktasında görevlendirilen dört polis memurundan üçü, saldırı öncesi yakındaki otoparka çay içmeye gitti. Üstlendikleri önemli görevi yeterince içselleştiremedikleri, çok ciddi motivasyon ve göreve odaklanma problemi yaşadıkları anlaşılan üç polis memurunun sergilediği bu hatâ, çok hayati ve ağır bir fatura olarak önümüze geldi.
Olay sonrası planlanamadı
Sistematiğimizin olay sonrası kısmına geldiğimizde, olay öncesi ve sırasında sergilenen hatâların olay sonrasında da sürdüğünü görüyoruz.
Katil, eylemini gerçekleştirip Reina’dan çıktıktan sonra, saat 01:37’de, 60 metre ilerideki sivil polisler tarafından durduruldu. Katil, polisle konuşurken yaralı sağ elini gösterdi; bu sırada sol elini pantolon cebinden çıkarmadı. Polis şahsın hal ve tutumundaki ayrıntıyı gözlemleyemedi. Poliste şüpheci ve analizci bir ruh hali ve kafa yapısı olsaydı, katil “elin neden hep cebinde” sorusuna maruz kalırdı. Ayrıca gece kulübünden çıkan ve hastaneye sevk edilmeyen kişilerin, tedbir amacıyla kesinlikle bir yerde toplanması ve tutulması gerekirdi.
Katil, sivil polisleri atlattıktan üç dakika, katliamdan ise 17 dakika sonra, 01:40’ta bir otoparka girdi. Görevliler tarafından otoparktan çıkartıldı. Saat 02:01’de taksiye bindi. Katliamın üzerinden 38 dakika geçmişti. Taksiyle Zeytinburnu’na gitti, bir restoranda çalışan kişi ya da kişilerden taksi parası aldı, taksi ücretini ödedi.
Emniyet ve istihbarat birimleri, saldırı sonrası saldırganın kaçması ihtimaline yönelik bir senaryo hazırlayıp hayata geçirebilmeliydi. Tüm güzergâhlar tutulabilir; olay yerinden geçen tüm ana ve yan yollar kontrol altına alınabilir; kritik yerlerde tüm araçlar hızlı ve seri bir şekilde kontrolden geçirilebilirdi. Olay mahalli ve yaklaşık bir kilometre çapındaki bir alan tamamen kuşatılabilirdi. Ayrıca tüm taksicilere merkezi sistem üzerinden, saldırganın olay yerinden kaçması ihtimaline karşı “dikkatli ve gözlemci olun” şeklinde uyarıcı notlar gönderilebilirdi.
Diyebilirsiniz ki olay anındaki telâş, olayın büyüklüğü, şoku buna izin verir miydi? Güzel de bu kaçıncı eylem, bu kaçıncı kanlı saldırı? Her olay ve saldırıdan sonra gerek emniyet gerekse istihbarat birimleri hiç mi olay sonrası rapor hazırlamadı? O raporlarda hiç mi eksikliklere, hatâlara, alınması gereken derslere, bundan sonra nasıl hareket edilebileceğine ilişkin tedbirlere değinilmedi?
Olay sonrası gelişmelere bakıldığında, saldırganın kaçmasına katilin profesyonel olması değil, emniyetin hantal olması sebep oldu.
Ezber bozdu, kaçışı olay anında planladı
Katil, evet, tecrübeli bir silah kullanıcısı. Nasıl öldüreceğini iyi bilen bir “şehir gerillası.” Belli ki bu tecrübeyi girdiği çatışmalardan edinmiş. Bu tür çatışmalara girenler hedeflere nişan alarak değil göz teması ile ateş ederler. Atış tecrübesi olmayan bizim gibi insanlar bir yere ateş ettiğinde hedefi tutturmak için nişan almak zorunda kalır. Ama savaş tecrübesi olan kişiler, göz teması ile ateş eder. Gözlerinin değdiği bir hedefi nişan almadan kolaylıkla vurur.
Medya ve güvenlik uzmanları katilin bu özelliğini abarttıkça abarttı. Ama şahsın insan öldürme dışında bir profesyonelliği yok. Her eylemci ya da eylemcilerin, gerçekleştireceği eylemlere dair bir kaçış planı veya planları olur. Genellikle Reina benzeri eylemlerde tercih edilen yol çatışarak ölmek veya intihardır. Bu tür büyük eylemleri planlayanlar, katilin her yerde kamera görüntüleri bulunan bir eylemden sağ çıkacağını, sağ çıksa dahi ele geçmeyeceğini düşünmezler. Zaten buna ihtimal de vermezler. Üstelik bu tür eylemlerde azmettiriciler katilin sağ ele geçmesinden pek hazmetmezler. Çünkü bu, pek çok ilişkinin ve çalışma tarzlarının açığa çıkmasına yol açar. Ben eylemcinin kıyafet değiştirerek olay mahallinden çıkma düşüncesi geliştirmesini, olay anında kuşatıcı ve zorlayıcı bir atmosfer yaşamamasına bağlıyorum.
Güvenlik güçlerinin olaya daha müdahale edemediğini gören saldırgan, kıyafet değiştirerek olay yerinden çıkabileceği yönünde bir düşünce geliştirdi. Zaten bu yönde bir hazırlığı olmuş olsaydı yanına üstünü değiştirebileceği kıyafetler alırdı. O zaman da eksilerde seyreden bir havada sadece gömlek ile dışarı çıkmazdı. Yani çok profesyonel olduğu için kaçmadı. Güvenlik boşluğu gördüğü; 200 metre yanında polis karakolu, 300 metre ilerisinde polis kontrol noktaları olmasına rağmen kendisine müdahale eden, etrafını saran kolluk güçleri bulunmadığı; olay sonrası kendisini durduran sivil polislerin ise dikkatli ve kuşkucu gözlemciliği olmadığı için, rahatlıkla olay mahallinden çıkabildi. Parasını montunun cebinde unutması da bunun en açık kanıtıydı.
Katile istihbarat desteği verildi mi
Katile istihbarat desteği verilip verilmediği sorusu katliamdan sonra sıklıkla soruldu. İstihbarat servisleri genellikle bir eylemin planlanmasında rol üstlenirler; eylemin gerçekleştirilmesinde kolay kolay aktif rol üstlenmezler. Çünkü yakalanırlarsa — ki bu da yüksek bir ihtimaldir — ciddi sorunlara yol açarlar. Daha çok, bazı kriminal organizasyonları fikir bazında etkileyerek yönlendirmek isterler. O yüzden “istihbarat örgütü desteği olmadan bu tür bir eylem yapılamaz” tezi doğru değil. Eylemin planlanmasında veya eylem kararı aşamasında, telkin şeklinde bir istihbarat desteği sunulmuş olabilir. Ancak katilin hareket güzergâhına, davranışlarına, zekâsına bakıldığında, eylemciye bir istihbarat desteği sunulmuş olması çok zayıf bir ihtimal.
Kollektif öznellik üretimi zayıf
Güvenlik hizmeti üreten kamu kurumlarının yönetim ve işleyiş tarzları, uygulama stratejileri, kadroları, birimleri ile birlikte tepeden tırnağa yeniden değerlendirilmesi, kurgulanması, reforme edilmesi zorunlu ve kaçınılmaz bir ihtiyaç haline geldi. Reina saldırısı bu ihtiyacın artık daha fazla ertelenmemesi gerektiğini bir kez daha gösterdi.
Bu gereklilikten kaçınırsak, her ihtimale çok yönlü biçimde hazırlıklı olması gereken güvenlik kurumlarını güvenlik üreten kapasiteyle donatamayız.
Bu konuda medyaya da büyük görevler düşüyor. Medya öfke patlamaları yaşamak yerine sorumluluk içeren aydınlatıcı bir tutum sergilemeli, yapıcı bir eleştirellik göstermekten kaçınmamalı, en önemlisi de denetleyicilik görevini ihmal etmemeli.
Unutulmamalı ki şüphecilik ve sorgulayıcılık, güvenlik tedbirlerinin temelini oluşturur.