Kelime olumlu bir şey anlatmıyor, geri dönüşü, devrimci veya reformcu gelişmelerden, kazanımlardan vazgeçilmesini anlatıyor. Vazgeçen bu kazanımlardan faydalanmış olanlar veya olacaklar değildir, iktidarının bir kısmını veya tamamını kaybetmiş olanlardır.
"Restorasyon" kelimesi yakınlarda, pozitif durumları anlatmak için, daha çok da dış politika gelişmeleri çerçevesinde Ahmet Davutoğlu tarafından kullanıldı. Davutoğlu da bu kelimeyi kullanmayı bıraktı.
Bugünün siyasi havasında restorasyon kelimesini hatırlamanın zamanıdır. Çünkü restorasyon hazırlıkları başlamıştır.
2012'deki çatışma ortamına yaptığımız hızlı giriş öncesinde tam veya eksik yapılan reformların alışılmış vesayet sistemlerinin birçoğunu sallamış ve geriletmiş olduğunu kabul ediyorsak, bugünün restorasyon hazırlıklarını da görebiliriz.
Restorasyonun alanı, yargıda, emniyette, eğitimde ve asayişte yaşanmış olan değişimlerdir.
Sondan başlarsak, asayişteki restorasyon, Kürt meselesi ve son seçim sonuçları çevresindeki tartışmalarla birlikte, demokrasi-güvenlik dengesinde güvenliğin tekrar yukarı çıkmasıdır. 90'lara dönüş olması için herhangi bir yasaya ellemeye de gerek yoktur, sadece güvenliğin başındakilerin meyyal oldukları ortama karşı taraftan sağlanan provokasyon destekleriyle gerçekleştirmek çok kolaydır.
Restorasyonun, yargı, emniyet ve eğitim alanları için de yasalarla oynamaya gerek yoktur, Yargıtay ve Danıştay gibi kurumların yeni pozisyonlarıyla çok adım atılabilir.
Yargıtay'la birlikte, Anayasa Mahkemesi'nin de "yeni durum seferberliği"ne geçmesinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu etkilememesi mümkün değildir.
Böyle dönemlerde "yahu filancayı biz tayin etmemiş miydik" cümlesi öyle çok duyulur, o filancaların sayısı katlanarak öyle bir çoğalır ki, kısa sürede kimse hiçbir şeye şaşmaz olur.
Restorasyon öyle bir dalgadır ki, rövanş almalar, intikamlar, aynı şeyleri daha da fazlasıyla yapma gayretleri asla önlenemez.