14 Mart 2016’ta, yani Suriye krizinin tam da beşinci yıldönümünde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yaklaşık altı ay önce Suriye’ye konuşlandırılmış olan Rusya askeri gücünün, önemli oranda Suriye’den geri çekileceği haberini verdi. Şüphesiz bu tam bir çekilme olmayacak; Rusya, Lazkiye’nin güneydoğusundaki Hmeymim hava üssü ile epey zamandır sahip olduğu Tartus deniz üssünü elinde tutacak; buralara yönelik herhangi bir tehdidi, karadan, denizden ve havadan ve müdahale etmek yoluyla engelleyip koruyacak. Ancak karar gene de önemli. Putin, geri çekilmenin temel gerekçesini, “Savunma Bakanlığının önüne koyduğu hedeflere genel olarak ulaşıldığı, artık diplomasiye ağırlık verilmesi gerektiği” şeklinde açıkladı.
Peki, ne oldu da Rusya birdenbire böyle bir karar aldı? Sonuçları ne olabilir? Konunun çeşitli boyutlarını şu maddelerde toparlayabiliriz:
(1) Ekonomik gerekçeler. Suriye’deki askeri operasyonların ülke ekonomisine getireceği yük yılda 1-2 milyar dolar dolayında hesaplanmaktaydı. Üstelik 2015 yılında Rusya’nın gayrisafi yurtiçi hasılası (GSYİH) yüzde 3.7 oranında gerilemiş ve Rus rublesi dolar karşısında yüzde 50 değer kaybına uğramıştı. Rusya ekonomisindeki bu gerilemenin 2016’da da devam edeceği ve yüzde 2.9 civarında olacağı tahmin edilmekte. Rusya’nın ihracatında çok önemli yer tutan petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki düşüş; keza, Ukrayna sorunu nedeniyle Batının uyguladığı ekonomik ambargolar da yabana atılamaz. Buna karşılık, Rusya da kimi tasarruf önlemlerine bbaşvurabilir ve böyle bir karar sadece ekonomik tedbirlerle açıklanamaz.
Rusya Suriye’de 25 bombardıman uçağı, 32 avcı bombardıman uçağı, 8 savaş helikopteri, 12 saldırı helikopteri, 4 genel maksat helikopteri ve 4000 askeri personel bulundurmaktaydı. Bunun yanı sıra, açık denizlerde devriye gezen yedi gemi, bir denizaltı, istihbarat toplamak amaçlı bir platform, bir kruvazör (hızlı savaş gemisi) ve birkaç küçük savaş gemisini de bölgede hazır tutmaktaydı (bkz. Foreign Affairs, 15 Mart 2016).
Altı aylık bu zaman zarfında Rusya hava kuvvetleri, 10,000’nin üzerinde kalkışla, Suriye topraklarında günde ortalama 60 -74 arası sorti gerçekleştirdi. Ancak Rusya’nın gerçekleştirdiği hava akınlarının maliyeti, ABD ve koalisyon ortaklarınkine nazaran çok daha ucuzdu. Çünkü ABD uçakları oldukça uzak mesafeden gelirken, Rus uçakları vuracakları hedeflerden sadece birkaç dakika uzaktaydı ve bu da uçuş maliyetini ciddi anlamda düşürüyordu. Rusya’nın bir günlük toplam sorti maliyeti 4 milyon dolarda kalırken, ABD’nin bir tek saldırısı 2.4 milyon doları buluyordu (yani eğer ABD ve koalisyon ortakları, Suriye’ye Ruslar gibi günde 60-70 sorti gerçekleştirecek olsa, bunun günlük maliyeti 150 milyon doları bulacaktı). Özetle, yıllık askeri bütçesi 65 milyar dolar olan Rusya’nın Suriye operasyonları, ülke ekonomisi açısından katlanılmaz değildi.
(2) Rusya’nın Ortadoğu batağına saplanmadan erken bir zafer ilânıyla geri çekilmesi, ayrıca ciddi bir kazanım olarak dikkate alınmalıdır. Rusya bu kez Ortadoğu’da bir “Afganistan” hatâsına düşmemiş; henüz vakit varken makul bir sınıra çekilmeyi başarmıştır.
(3) Rusya hava harekâtının, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat için de büyük bir kazanç sağladığı ve işe yaradığını unutmamak gerekir. Bu saldırılar sadece Beşar Esat’ı düşüşten kurtarmadı; Esat yönetiminin, çoğunluğu İdlip ve Halep’te olmak üzere 4000 millik alanda kontrolü tekrar ele geçirmesini de sağladı.
(4) Rusya müdahalesinin diğer bir sonucu, Suriye’deki muhalif güçleri ateşkese zorlamak ve 27 Şubat’ta alınan ateşkes kararının hayata geçirilmesini sağlamak oldu.
(5) Yine Rusya’nın askeri müdahale ile elde ettiği bir kazanım da, Suriye barış masasının Rusya’nın çıkarları da gözetilerek ve ABD’nin itiraz edemeyeceği şekilde yeniden dizayn edilmesi, Rusya’nın masadaki yer ve konumunun eskiye nazaran çok daha netlik kazanması oldu. Rusya sahaya fiilen iniş sağlamadan önce ABD, Beşar Esat istifa etmedikçe barış görüşmelerinin mümkün olmadığını dile getiriyordu. Ancak Rusya’nın sahaya inmesinden sonra, ABD bu tutumundan geri adım atmak durumunda kaldı. Türkiye de Beşar Esat’a yönelik politikasını az da olsa yumuşattı; Esat’lı bir geçiş sürecine rıza göstermeye başladı. Saddam ve Muammer Kaddafi örnekleri de Türkiye’nin politikasını yumuşatmada etkili olmuş olabilir.
(6) Rusya’nın çekilmesinin Suriye halkı açısından da yararlı olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü Rusya’nın hava saldırılarının bazen sivilleri, ılımlı muhalifleri (bir iki kez yanlışlıkla da olsa PYD’yi), hattâ zaman zaman hastaneleri de vurduğu, Uluslararası Af Örgütü tarafından dile getiriliyordu.
(7) Rusya’nın çekilmesi, ülkede gerçek ve kalıcı bir barışın sağlanmasını daha mümkün kılıyor. Bir kere, Rusya’nın hava desteği olmadan Beşar Esat yönetiminin ülkenin diğer köşelerinden toprak kazanması olası değildir. Bundan şu sonuca ulaşabiliriz: Suriye’de kurulacak Alevistan’ın toprakları, şu an itibariyle Beşar Esat yönetiminin denetim altında tuttuğu topraklar olacaktır. Bu topraklarda bir azalma olur, hattâ olacaktır; ancak artış mümkün değildir. Rusya’nın bugünkü pozisyon temelinde çekilmesi veya operasyonları durdurması, Suriye’de federal bir yönetim veya bağımsız devletler şeklinde örgütlenecek olan Kürdistan, Alevistan ve Sünnistan’ın dengelerini de dikkate alır niteliktedir. Rusya’nın Alevistan lehine daha çok toprak kazanmama politikası gerçekçidir ve İran için de bir mesaj niteliği taşımaktadır. Ancak Kürtler açısından Afrin’i Kobani ile birleştirmede isteksiz davranması, yeni bir “Mahabat” değilse de, Kürtler açısından bir kırılganlık, bir hayal kırıklığı yaratmıştır.
(8) Türkiye faktörü, Rusya’nın çekilme kararı almasında ciddi anlamda belirleyici bir ağırlığa sahiptir. Çünkü Rusya, Türkiye ile askeri bir çatışma içine girmek istemiyordu; şüphesiz, zorunlu olmadıkça Türkiye de böyle bir şey tercih etmeyecekti. Ancak Türkiye’nin, olası bir çatışmada NATO’nun işin dışında kalacağını hesaba katarak, Suudi Arabistan ile stratejik bir hamle geliştirmesi ve Suudi Arabistan uçaklarının İncirlik’e gelmeye başlaması, Rusya açısından caydırıcı bir etki yarattı. Ezbere konuşanlar, olası bir Türkiye-Rusya hava çatışmasında Rusya’nın kazançlı çıkacağını söyler, ama durum hiç de öyle değil. Suudi Arabistan hava desteğinin (personel anlamında söylemiyorum; uçaklar, araç-gereç açından söylüyorum) Türkiye’den yana, Türkiye ile ittifak halinde olduğu, Suriye hava sahası ve civarıyla sınırlı bir çatışmada, Türkiye galip gelir. Çünkü böyle bir çatışma, hava kuvvetleri açısından, âdetâ ABD-Rusya çatışması şeklinde yaşanır. Şöyle ki, Suudi Arabistan’ın hava gücü, en ileri teknolojili savaş uçakları açısından neredeyse ABD’den sonra ikinci güç niteliğindedir. Örneğin kara ve denizlerdeki hedefleri aynı anda tarayabilen Boeing E-3 (AWACS) uçaklarından NATO’da 17 tane bulunurken, sadece Suudi Arabistan’da 5 adet bulunmaktadır. Suudi Arabistan’ın 2015 askeri bütçesinin 82 milyar dolar olduğunu da hatırlatalım.
(9) Bundan böyle Suriye’deki hesaplaşma, daha çok Kürdistan, Sünnistan ve Alevistan’ın sınırları ve egemenlik alanları üzerinden olacaktır. Maalesef daha gidilecek çok yol var.