Ana SayfaGÜNÜN YAZILARISabotaj iddiaları hakkında elde ne var?

Sabotaj iddiaları hakkında elde ne var?

Şimdiye kadar sabotajcı denenlerden Ankara’da bir kişinin akli dengesinin yerinde olmadığı, Büyükada’da üç kişinin denizden atık yağ bidonu çıkardığı, Manavgat’ta az kalsın linç edilen iki kardeşin yangın söndürmeye yardıma geldiği, Aydın’da beş kişinin ise ormanda hovardalık yaptığı ortaya çıktı. Haberlere göre orman yangınlarıyla ilgili hala gözaltında olanlar var. Ama onların ormanı kundaklayarak yaktıkları ya da terör örgütleriyle ilişkileri olduğuyla ilgili elde bir bilgi yok.

1994 yılının Nisan ve Mayıs ayları o güne kadar İstanbul tarihinin en sıcak Nisan ve Mayıs ayları olarak kayıtlara geçmişti. Sıcak havalar yaz boyu sürdü. Sıcak ve kuru hava tüm Akdeniz kıyısındaki ülkeleri ve Türkiye’yi etkiledi, temmuz ve ağustos ayları boyunca Akdeniz kıyısındaki pek çok ülkede orman yangınları çıktı.

Özellikle ağustosun ortasından itibaren ardarda İskenderun, Kuşadası, Marmara Adası, Torbalı, Pazarcık ve İstanbul Beykoz’da çıkan orman yangınları gazetelerin manşetlerinde yer aldı.

İstanbul’da önce Üsküdar Bağlarbaşı’nda bir kereste deposu yanmış, ardından en büyükleri Poyrazköy’de olmak üzere Şile, Zekariyaköy, Polonezköz, Heybeliada, Burgazada, Vaniköy’de orman yangınları çıkmıştı.

İtfaiyenin söndürmekte yetersiz kaldığı yangınların sabotaj yüzünden çıktığı düşünülüyordu.

Poyrazköy’deki yangın için aralarında bir Fransızca öğretmeninin de olduğu dört piknikçi gözaltına alınmış, daha sonra delil yetersizliğinden serbest bırakılmışlardı.

Eylül ayında gazeteler nihayet aranan kundakçıların yakalandığını duyurdu: “İşte orman katili PKK’lılar.”

Gözaltına alınan dört kişi İstanbul’daki 7 ayrı orman yangını ve iki kereste deposunun yakılmasından sorumlu tutuluyordu.

Yangınları çıkardığı için esas suçlanan kişi ise İstanbul Üniversitesi’nde Coğrafya Bölümü öğrencisi 21 yaşındaki İlhan Çomak’tı.

Gazetelerde çıkan haberlere göre Çomak, suçunu itiraf etmişti. Diğer suç ortaklarıyla birlikte tatbikat için ormana götürüldü, eline bir bidon verilerek ormanları nasıl yaktığı anlattırıldı.

Ertesi gün gazetelerin birinci sayfalarında elinde bir bidon olan İlhan Çomak’ın ormanları nasıl yaktığını “soğukkanlılıkla anlattığı” söylenen fotoğrafları yer aldı.

Babaannesi ve amcalarının yanında kaldığı Ümraniye’deki evden gözaltına alınan Bingöl Karlıovalı olan Çomak, ayrıca bir itirafçı ifadesiyle 1993 yılının yazında Genç-Lice-Kulp üçgenindeki çok sayıda silahlı PKK eylemine katılmakla suçlanıyordu.

Yıllarda süren ve tutuklu yargılandığı mahkeme sırasında yangınların bir kısmının mevcut olmadığı, diğerlerinin başka sebeplerden çıktığı anlaşıldı.

Çomak, aynı saatlerde İstanbul’un iki yakasında başlamış yangınları çıkarmakla suçlanmıştı.

Tutuklu olarak yargılandığı davada Devlet Güvenlik Mahkemesi altı yıl sonra kararını açıkladı:

“Sanığın Heybeliada, Burgazada, Poyrazköy, Belgrad Ayazağa Köyü, Şile yolu üzerinde bulunan ormanlar, Zekeriyaköy, Polonezköy Çavuşbaşı Köyü ormanlarını yakmak eylemlerine katıldığı anlaşılamamış, bu hususta inandırıcı delil elde edilememiş, sanığın bu husustaki hazırlık soruşturması sırasında beyanları da inandırıcı bulunmamıştır.”

Günlerce gazetelerde elinde bidonlarla orman katili olarak gösterilen Çomak, orman yangını suçlamasından beraat etmişti. Yangınları çıkardığını itiraf ettiği polis ifadesini DGM bile inandırıcı bulmamıştı.

Ama aynı mahkeme “Sanığın silahlı çatışmaya girip girmediği kesinlikle belirlenememiştir” demesine rağmen Genç-Lice-Kulp üçgeninde PKK’nın silahlı çatışmalarına katılmak suçlamasından Çomak hakkında müebbet hapis cezası verdi.

AİHM, 2007’de İlhan Çomak’ın adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vererek, yeniden yargılanmasına hükmetti.

Türkiye, AİHM kararını ancak 6 yıl sonra uyguladı. 2013’te aynı delillerle başlayan yargılamada karar 2016’da çıktı: İkinci kez müebbet hapis.

1994’de 21 yaşında hapse giren ve 27 yıldır hapiste olan 48 yaşındaki İlhan Çomak’ın bu karara itirazı Anayasa Mahkemesi’nin önünde.

Hapishanede çok sayıda şiir kitabı yayınlayan Çomak’ın, kitapları dört dile çevrildi. Son olarak yarısından fazlası hapiste geçmiş hayat hikayesini anlattığı kitabını bu yıl İletişim Yayınları bastı: Karınca Yuvasını Dağıtmamak…

Kitabın ikinci baskının çıkmasından kısa bir sonra, Türkiye yakın tarihinin en büyük orman yangınları başladı.

Bugün itibarıyla yangınların üzerinden 11 gün geçti.

İlk andan itibaren dillendirilen, yangınların kundaklama sonucu çıktığı iddiasıyla ilgili bir şüpheli yakalamak ya da bir delil bulmak için yeterli bir süre bu.

Zaten 21 ilde 72 ayrı noktada çıkan ve bir kısmı hâlâ devam eden yangınların çıkış nedeniyle ilgili şu ana kadar bir sabotaj delili bulunamadıysa, olay mahalli yanıp kül olduktan, üzerinden bir de yağmurlar geçtikten sonra bulunması kolay değil.

Ama şimdiye kadar sabotajcı denenlerden Ankara’da bir kişinin akli dengesinin yerinde olmadığı, Büyükada’da üç kişinin denizden atık yağ bidonu çıkardığı, Manavgat’ta az kalsın linç edilen iki kardeşin yangın söndürmeye yardıma geldiği, Aydın’da beş kişinin ise ormanda hovardalık yaptığı ortaya çıktı.

Haberlere göre orman yangınlarıyla ilgili hâlâ gözaltında olanlar var.

Ama onların ormanı kundaklayarak yaktıkları ya da terör örgütleriyle ilişkileri olduğuyla ilgili elde bir bilgi yok.

Herhalde böyle bir bilgiye ve delile ulaşılsaydı bunu çoktan duyardık.

Yangınları PKK’nın çıkardığı ile ilgili en somut delil, kendilerine Ateşin Çocukları adı veren grubun üstlenme açıklaması. Ama o açıklamanın videosu 2019 yılına ait çıktı, ayrıca o videodakiler Ateşin Çocukları değil, PKK’nın başka bir grubu adına yapılan saldırıları üstleniyor ve o saldırılar içinde de yangın yok.

https://teyit.org/dosya-buyutec-ormanlari-atesin-cocuklari-mi-yakti

Bu eski videodan bir bölümü tekrar dolaşıma sokarak orman yangınlarını Ateşin Çocukları grubunun üstlendiğini haber yapan, PKK’ya yakın Rojava Network sitesi de daha sonra bu haberi sildi.

“PKK’ya yakın Nûçe Ciwan sitesindeki “Ateşin Çocukları’ndan Temmuz ayı bilançosu: Faşizm yanıyor!” başlıklı haberde ise örgütün İstanbul, Balıkesir, Kocaeli, Gaziantep, Bursa ve Konya’daki çeşitli tekne, fabrika ve tarla kundaklamalarının üstlenilmesine karşın, Muğla ve Antalya orman yangınlarına dair bir üstlenme açıklaması görülmüyor.”.(Kaynak: Teyit.org)

https://archive.is/pSnIN

PKK daha sonra bu yangınları kendilerinin çıkardığı haberlerinin devletin propagandası olduğunu iddia etti.

Ormanları PKK’nın yaktığına delil olarak gösterilen son habe,r örgütün Almanya’da çıkardığı ve intihar saldırılarının bile övüldüğü Yeni Özgür Politika gazetesinin “Kürt’le barışmayan Kaz Dağları’nı kaybeder” manşeti.

Ama bu manşetteki haberi okumaya zahmet edenler, manşetteki sözün bir PKK’lıya değil, Polen Ekoloji adlı sivil toplum kuruluşunda çalışan ve aynı zamanda HDP Hopa sorumlusu olan Cemil Aksu’ya ait olduğunu görebilir.

Aksu, düzenleyicileri arasında olduğu “Türkiye’de Madenciliğin Politik Ekolojisi” adlı sempozyumla ilgili gazeteye dört gün süren bir röportaj vermiş.

Röportajda “PKK’dan Kazdağları’na tehdit” olarak yorumlanan cümleleri şunlar:

“Kürt sorunundaki güvenlikçi politikalara ses çıkarmadan İkizdere’yi durdurmak, Kazdağları’nı kazanmak zor. Şovenizmin zehirlediği emekçi kitleler, yerelciliğe hapsediliyor; doğa talanını ‘bölücülere’ karşı ‘milli kalkınma’ görebiliyor. Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümüne yanaşmayan devlet, yıllardır ‘düşük yoğunluklu savaş’ yürütüyor; savaş ekonomisini de sürekli canlı tutup geliştiriyor. Güvenlik gerekçesiyle yapılan devasa barajlar, orman yakmalar, coğrafyayı çoraklaştırma… Bu ülkeye demokrasi, barış ve adalet gelmeden haklar ve özgürlükler garanti altına alınamaz. Bunun en son örneği daha yangınlar devam ederken yayınlanan Turizm Teşvik Kanununudur.”

Burada bir tehdit değil olmadığı açık.

Ama iki yıl önce aynı gazete, Sakarya’da ihmal ve kaza sonucu patlayan havai fişek fabrikasındaki patlamayı Ateşin Çocukları’nın üstlenmesini bile haber yapmıştı.

Yani 11 gün sonra, 22 ilde 71 ayrı noktada çıkan ve hâlâ yenileri çıkmaya devam eden orman yangınlarının sabotaj sonucu ortaya çıktığını, ormanları PKK’nın yaktığını gösteren bir delil yok ortada. Ama ortada hem PKK’nın hem de PKK yaptı diyenlerin siyasi fırsatçılığı var.

Sadece yanı başımızda Lübnan’da, İtalya’da, Arnavutluk’ta çıkan yangınlar ve günlerdir Yunanistan’ın farklı noktalarında çıkan ve söndürülemeyen orman yangınları bile bu tezi yalanlamak için yeterli.

Eğer onları da PKK çıkarmadıysa, bu yangınların ortak sebebi benzer iklim ve coğrafi şartlar.

Ama Akdeniz’in yangın ayında olduğu gerçeğini, Mavi Vatan tezinin en güçlü savunucusuna bile anlatmak mümkün değil.

Hatta bunu iddia edenleri PKK ve FETÖ ile suçluyor.

Şöyle demiş emekli amiral Cihat Yaycı:

“Türkiye’de bir çevre terörü gerçeği vardır. Bunu iklim değişikliği şeklinde açıklamak, PKK, vatan hainleri ve FETÖ’nün söylemidir. Hedef iktidar değil, devlettir. Biz devletten yanayız.”

“Bugün Türkiye’nin birlik ve bütünlüğü hedeftedir. Bunu da ‘çevre terörü’ ile yapmaktalar ve açıkça söylemektedirler. Bu yangınlarla ‘devletin düşeceği’ imâ edilmektedir. Devletin aciz kaldığı, vatandaşını koruyamadığı söylenmek istenmektedir.”

“Bu yangınların arkasında Yunanistan var dedik. Neden Yunanistan var dedik. PKK’nın Yunanistan’ın Lavrion kentinde kampı var. Bütün FETÖ’cüler ilk nereye gidiyor? Yunanistan’a gidiyor. FETÖ elebaşı, ‘Yunanistan kardeşliğini ispatlamıştır’ dedi. Yunanistan isminin tarihe gümüş harflerle yazılacağını söyledi.”

“Bütün bu yangınların amacı Türkiye Cumhuriyeti’ne diz çöktürmek ve yeniden bir açılım süreci gibi bir süreç başlatarak Türkiye Cumhuriyeti’nin çözülmesine zemin hazırlamaktır. Sakın oyuna gelmeyelim.”

Bunları söylerken bilimsel bir çalışmaya atıf yapıyor: Doğal Hayatı Koruma Vakfı İtalya şubesinin yangınlarla ilgili hazırladığı rapora.

Yaycı’ya göre rapor yangınların yüzde 96’sının insan kaynaklı olduğunu söylüyor. Emekli amiral bu tespiti sabotaja delil gösteriyor.

Evet, rapor, orman yangınlarının yüzde 96’sı insan kaynaklı diyor, ama sabotaj demiyor.

Rapor, “İnsanların kırsal alanları terk etmesi, kırsal alanların tarım dışı kullanımının artması (ulaşım, tatil, kentleşme) kazara ve kaza dışı yangınların tetiklenmesini kolaylaştırıyor” diyor. “Tarla açmak için ateş yakmak, anız yakmak, açık havada yemek pişirmek gibi Akdeniz’in ateş kültüründen” bahsediyor. Ve tabii “iklim değişikliğinin neden olduğu küresel ortalama sıcaklıklardaki artışın yangınların önemli bir sebebi olduğunu” söylüyor.

https://www.wwf.it/pandanews/ambiente/emergenze/incendi-apocalisse-sardegna/

Ama Cihat Yaycı ve ekibinin işine sadece ilk cümle gelince, dünyanın iklim kriziyle mücadele eden en önemli kurumlarından WWF’nin raporu sabotaj tezlerine malzeme olabiliyor.

Muhtemelen Yunanistan’da bütün fikri sermayesini Türkiye düşmanlığı üzerine kurmuş emekli bir amiral de Yunanistan turizmini baltalayan yangınlar için Türkiye’yi suçlayan benzer tezler ileri sürüyordur.

Onların elinde somut bir karine de var.

2005 yılında Hürriyet gazetesinde Emin Çölaşan, “Kahraman” adlı yazısında Sabah Ketene adlı bir devlet görevlisini anlatmıştı. Yazının bir bölümü şöyleydi:

“PKK terörünün en yoğun olduğu dönemde turistik yörelerimizde birbiri ardına bombalar patlamış ve tüm turistler kaçmıştı. O yıllarda yöredeki ormanlarımızı da cayır cayır yakıyorlardı. Bunları bir ülkenin yaptırdığı belli olmuştu. Anlatıyordu:

’Malzemeleri ayrıca gönderip o ülkeye geçtik. Onların turistik yörelerinde birkaç bomba patlattık, oraları da derhal boşaldı. Onların başkentinde, metronun önünde bir patlama oldu ve halk paniğe kapıldı. Sonra dikkat ettiyseniz, o ülkede de çok büyük orman yangınları çıktı. Güzelim ormanlarına yazık oldu. Ama bizi sabote eden yakınımızdaki ülke pabucun pahalı olduğunu ve ne ekerse onu biçeceğini görmüş oldu. Bir daha bu gibi işleri açıktan yapamadılar.”

https://www.hurriyet.com.tr/kahraman-4560486

2011 yılında Mesut Yılmaz, kendi Başbakanlığı döneminde yazdırdığı Susurluk raporuyla ilgili Birgün Gazetesi’ne verdiği bir röportajda “Susurluk raporu yeterli değildir. Bana intikal etmeyen bilgiler olduğunu düşünüyorum. Devlet sırrı dışındaki tüm bilgiler raporda var. Devlet sırrı olanlar Azerbaycan’da darbe girişimi, Yunanistan’a orman misillemesi gibi konular. Faili meçhuller için engel yok” deyiverince Yunanistan ayağa kalkmıştı.

Muhtemelen 90’lı yıllarda iki ülke karşılıklı olarak böyle sabotajların içine girdiler.

PKK da 90’lı yıllarda, 2000’li yıllarda terör yöntemi olarak orman yaktı.

Ama bu başımıza gelen bütün orman yangınlarının sabotaj sonucu çıktığı anlamına gelmiyor.

Özellikle de Akdeniz coğrafyasında binlerce yıldır yangın mevsimi olarak bilinen bir dönemde, yazın ortasında, derecelerinin 40’ı geçtiği bir ayda, Yunanistan, İtalya, Lübnan’da da ormanlar cayır cayır yanarken…

Elde bir delil, bir bilgi, istihbarat yokken sadece akıl yürütmeyle, sadece siyaseten böyle demek işinize geldiği için yangınlara sabotaj, kundaklama diyerek insanların haklı öfkesini siyaseten kullanmanın nasıl ateşle oynamak anlamına geldiğini son bir haftada yaşananlar herhalde herkese göstermiştir.

Orman yangınlarından HDP kapatılmalı sonucu çıkaran fırsatçılar, yol kesip kimlik kontrolleri yapan, insanlara doğdukları yerlere göre suç muamelesi yapan vandallar, kundakçı diye masum insanların linç etmeye çalışan öfkeli kalabalıklar…

Hadi emekli amirallerin, gazetecilerin böyle bir sorumluluk duygusu yok. Onlar için her şey siyasi pozculuk, aksi ispatlanmadıkça herkes potansiyel PKK’lı ve FETÖ’cü.

Ama kamu düzeninden sorumlu devlet yöneticilerinin bu sorumsuzluğa daha fazla ortak olmaması gerekir.

En azından İlhan Çomak’ın hikayesi herkese ders olmalı…

- Advertisment -