2013 yılında devlet, HDP ve KCK bir masanın etrafında bir araya geldi. Çözüm süreci başladı. Devlet tüm organlarıyla, legal yapının illegal yapıyla ilişki kurmasına “onay” verdi. Hattâ suç üreten yapıyı suç olmaktan çıkartacağına inandığı için ilişkide olma halini “teşvik” de etti.
Bu teşvikten dolayı HDP heyeti aylarca İmralı’da Öcalan’la bir araya geldi. Her görüşme sonrası Kandil’e gitti. Kandil’den geldikten sonra istihbaratın en tepesindeki isimlerle buluştu. Heyet, yeri geldi başbakanla da, bakanlarla da, aydınlarla da, sivil toplumu örgütü temsilcileriyle de konuştu.
Sürecin başında Türkiye’deki HPG militanlarının yurt dışına çıkarılması amaçlandı. Ancak çok geçmeden çıkışlar yavaşlatıldı, Ağustos ayı itibariyle de durduruldu. Gene de kalan unsurlar ülke içinde büyük “müsamaha” gördü. Devlet operasyona çıkmadı. Silahlı birimler de sık sık dağdan ovaya indi. Öyle bir müsamaha ortamı vardı ki festivaller “silahlı gerilla”larla birlikte düzenleniyordu.
KCK, silâhlı unsurların ülke dışına çıkmasının yaratacağı boşluğu gidermek için şehir yapılanmasına ağırlık verdi. İl ve ilçelerde gençlik organizasyonları oluşturdu. Gençlik organizasyonları YDGH (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) adı altında bir çatı örgütüne kavuşturuldu. Bu yapı çoğu yerde KCK Asayiş olarak tanındı. Daha sonra YDGH silahlandırıldı, adı da YPS (Sivil Savunma Birlikleri) oldu. 2009 yılından itibaren KCK operasyonları yaparak binlerce masum insanı cezaevlerinde süründüren devlet, gençlikteki yapısal değişimi izlemekle yetindi.
Çözüm süreci öyle bir hal aldı ki, legal yapılar ile illegal yapılar iç içe geçti.
Silahlar yeniden konuştu, problem görüldü
Yeniden silahlar konuştuğunda, devlet karşısında bu içiçe geçmiş yapıları gördü. Önünde iki yol vardı. Ya legal yapıları illegal birim ve isimlerden arındıracaktı. Ya da legal yapılarla illegal yapıları aynı sepete koyup birlikte tasfiye edecekti.
Birinci yol güvenlik bürokrasisine ağır geldi. Çünkü FETO ile mücadele yüzünden legal yapıları illegal yapılardan arındıracak ne zamanı, ne kadrosu, ne de bu zahmete katlanacak güvenlik psikolojisi vardı. Devlet zor ve zahmetli olanı değil kolay olanı, topyekûn tasfiyeyi esas aldı.
KCK-HDP çizgisi de durumu analiz edemedi
KCK-HDP çizgisi de legal yapılarla illegal yapıların içiçe geçmesinin yarattığı sonucu analiz edemedi. “Legal alan,” yeniden çatışmalı ortama dönüldükten sonra yapıları ayrıştırmakta başarısız oldu. Bunun yerine, illegal yapıları doğrudan sahiplenen bir duruş ve dili tercih etti. Bu da legal yapının devlet tarafından kriminalize edilmesine neden oldu. Oysa 1990’larda legal alanın devletin hışmına uğramasını engelleyen “sahalar ve görevler karıştırılmamalı” anlayışı tekrar hayata geçirilebilirdi. Ama aşırı özgüven ve mevcut hali koruma kararlılığı 1990’lardaki yöntemi tercih olmaktan çıkardı.
Ortak sorumluluk ve hakikatin bileşenleri
Bu arka planı gözardı edersek, Kürt sorununda meydana gelen pek çok olguyu anlaşılır kılamayız. Nitekim Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Gültan Kışanak ile “belediye eşbaşkanı” Fırat Anlı’nın gözaltına alınmasını tetikleyen ve kolaylaştıran da bu geçmiş pratik oldu.
O yüzden Kışanak ve Anlı’nın gözaltına alınmasına götüren yolda herkesin — devletin de, siyasilerin de, Kandil’in de, belediyelerin de ayak izleri var. Bu hakikatin bir yüzü.
Ancak Kışanak ve Anlı’nın gözaltına alınması kabul edilemez. Buna karşı çıkmalıyız. Bu da hakikatin diğer yüzü.
Kışanak ve Anlı’ya 396,215 yurttaş oy verdi. O yurttaşların sadece binde ikisi (ancak100 kişi) belediye binası önünde protesto gösterisi yaptı.
Bu da hakikatin üçüncü yüzü.