Ana SayfaYazarlarSahi, ABD neden rahatsız?

Sahi, ABD neden rahatsız?

 

ABD’nin eski Ankara büyükelçileri (Mort Abramowitz ve Eric Edelman), The Washington Post’ta yayımladıkları yazıda otoriterlikle suçladıkları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istifasını istedi. Yazıdan, iki eski büyükelçiyi harekete geçirenin; Zaman gazetesine kayyum atanması ve PKK’ya yönelik süren operasyonlar olduğu anlaşılıyor. Edelman ve Abramowitz’e göre Erdoğan liderliğindeki Türkiye, PKK’yla müzakereleri bozarak otoriterliğe ve istikrarsızlığa sürüklendi. “Açıkçası demokrasi, bundan böyle Erdoğan ile ilerleyemez” tespitinde bulunan ikilinin çözüm önerisi ise Türkiye’nin eskiye dönmesi; yani Ankara’nın PKK ve Gülen ile uzlaşması.

 

Türkiye’nin istikrarsızlığa sürüklenmek istendiği doğru; fakat bu istikrarsızlık Ankara kaynaklı değil, ülkemizi ciddi terör saldırılarıyla karşı karşıya bırakmaya çalışan odaklar kaynaklı. Akılda tutulması gereken, tehdidin kaynağının ABD’ye kadar uzanıyor olduğu. Şöyle ki Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit eden, seçilmiş hükümete karşı yargı darbesine girişen örgütün lideri Pensilvanya’da ABD korumasında bulunuyor. Türkiye’yi iç savaşa sürüklemeye çalışan, Güneydoğu’da büyük bir terör dalgası geliştiren, ülkenin başkentine yönelik DAİŞ tarzı canlı bomba saldırıları düzenleyen terör örgütünün arkasında da ABD var. O ABD ki PYD adı altında PKK’ya silah desteği sağlamıyor mu? Amerikan Ulusal Terörle Mücadele Merkezi'nin yayımladığı raporda “PYD’nin, PKK’nın Suriye’deki uzantısı” olduğu bilgisi yer almasına rağmen ABD, PYD’ye silah desteği sağlıyor ve bu örgütü “müttefik” olarak kabul ediyor.

 

Bu iki eski büyükelçinin rahatsızlığı aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ABD’nin Türkiye’yi dizayn etmekte kullandığı iki örgütü (Gülen Cemaati ve PKK’yı) etkisizleştirmek için elinden gelen bütün çabayı sarf etmesinden kaynaklanıyor. ABD’yi huzursuz eden PKK ve Gülen’e yönelik sonuç alıcı operasyonların devam etmesi. Paralel örgütün bürokrasideki unsurları bir süredir devletten kazınıyor; Erdoğan’ın burada operasyonlara son vermesi beklenirken; yargıdan, örgütün medya ve finans ayağına yönelik de can alıcı hamleler geldi. PKK’ya yönelik olarak son 30 yılın en etkili operasyonları gerçekleştiriliyor. Devlet, PKK’nın başlattığı şehir savaşını kazandı. Şehir savaşını kazanmakla kalmadı, bölge halkının can ve mal güvenliğini korumaya yönelik gösterdiği hassasiyetle, insan merkezli bir devlet siyaseti sergilemek isteyişindeki niyetinin fiili sağlamasını, vatandaşlarına göstermiş oldu. Dağda ve şehirde PKK’ya yönelik operasyon kararlılığı sürüyor.

 

Erdoğan’ın PKK’ya yönelik sergilediği kararlılık ve “genetiğiyle oynanmış çözüm süreci”ne noktayı koymuş olması, Washington’u kara kara düşündürüyor. Erdoğan’a yönelik öfkenin, asılsız suçlamaların sebebi bu.

 

Büyükelçilerin seçimle işbaşına gelen Erdoğan’ı “istifaya” çağırmaları eski sömürgeci alışkanlıkları yansıtıyor. Ayrıca “Demokrasi bundan böyle Erdoğan ile ilerleyemez” tespiti de fazlasıyla anti-demokratik bir tutum ve tutarsız bir yaklaşım. Türk demokrasisini tehdit eden, ekonomik kalkınmasına darbe vurmaya çalışan örgüt ve yapıları destekleyen ABD’nin kendisi. Üçüncü devletlerin taşeronu olan bu örgütlere karşı mücadele ederek demokrasiyi korumaya çalışan ise bizzat Erdoğan'ın kendisi. Erdoğan’ın siyasi kararlılığı olmasaydı Türkiye çoktan Mısır’dan beter; Suriye ve Irak’a benzer bir ülkeye dönmüştü.

 

ABD’li yöneticilerin sözleri, yazıları, açıklamaları nedense Gülen Cemaati ve PKK sözcüleri tarafından yapılan açıklamalara fazlasıyla benzemeye başladı; ancak Ankara ve hükümet artık sömürgeci efendilere değil; sandığa, millete, kendi topraklarına kulak asmaya önem veriyor. Bu değişim, Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin en büyük demokratik kazanımı değil midir?

- Advertisment -