Ana SayfaYazarlarSavaşa girmek ya da IŞİD-Türkiye ilişkisi

Savaşa girmek ya da IŞİD-Türkiye ilişkisi

Türkiye'ye yön veren iradenin, bunca kargaşaya rağmen, ülkemizi Suriye'deki “sıcak savaş”ın içine sokmamış olması; küçümsenmemeli. Şirin Payzın'ın, CNN Türk’teki "Ne oluyor" programında, Hollandalı bir arkadaşımın değerlendirmesi olarak aktardığım bu saptamaya; sosyal medyadan, değişik eleştiri ve karşı çıkışlar geldi.

Bazı saldırgan tepkilere rağmen, bu tartışmayı sürdürmekten yanayım. Şu bir gerçek: Savaşın alevleri, üzerimize sıçrıyor. Bu yazı yazılırken; Diyarbakır'da, bir polisin tuzağa düşürülerek öldürüldüğü, diğerinin yaralandığı haberi geldi. Bir gün önce de; Ceylanpınar'da, iki polis, evlerinde uyurken; kafalarına birer kurşun sıkılarak, katledilmişti.

Ceylanpınar'daki cinayeti üstlenen PKK; gerekçesini, "Suruç katliamı" şeklinde açıklandı.

Türkiye, sıcak savaşta değil ama; bir yangının, bir felaketin, bir trajedinin kıyısında. Tabii, bir ülkenin sıcak savaşa girmesinin, ne anlama geldiğini, tam olarak bilmeyenler olabilir.

 

ABD'nin istekleri 

 

ABD, Afganistan ve Irak'ta yaşadığı tecrübeden sonra; “Suriye savaşına kara güçleriyle dahil olmamaya niyetli” bir tutum sergiliyor. İsteniyor ki; bu bölgede, IŞİD'e karşı “fiili savaş”ı, yani kara harekatını Ankara yürütsün. ABD ise, havadan operasyonla destek versin.

Türkiye, bu baskıyı, uzun süredir reddediyor. Eğer baskılara boyun eğilmiş olsaydı; savaşa girmenin ne demek olduğunu, yaşayacağımız savaş acılarıyla, görecektik.

 

Türkiye-IŞİD

 

Türkiye'nin IŞİD'e destek verdiği, hatta bizzat bu örgütün kurucusu olduğu, çok uzun zamandan beri, bazı çevreler tarafından ısrarla dillendiriliyor. AK Parti hükümeti, bu iddiaları, başından beri reddediyor. 2013 yılından beri, Türkiye'nin, IŞİD'i, "terör örgütü" olarak ilan ettiğine de, dikkat çekiliyor.

Ancak, "işte IŞİD'ciler sınırdan geçiyor, Türk askerleri onları seyrediyor" video servisleri; hiç durmadan öne sürüldüğü gibi, Batı basınında da, bu tezler, sürekli işleniyor. Bu köşede de, bir kaç kez şunu dile getirdim: Bu iddiaları öne sürenlerin yapması gereken; ellerindeki bilgi ve belgelerle ortaya çıkarak, konuyu Meclis dahil, kamuoyunun önüne getirmek. Tabii, "söyleniyor" gibi ifadelerin ötesine geçilemediğini de, görüyoruz.

Bu tezler, durduk yerde ortaya atılmıyor. İki hedeften söz edilebilir: Birinci hedef; Türkiye'yi, IŞİD'le, sınırlarımızın ötesinde, Suriye topraklarında, fiili çatışmaya, bizzat savaşa zorlamak. Bir diğer hedef; Batı'da, AK Parti hükümetini, "katillerle işbirliği yapılıyor" görüntüsüyle köşeye sıkıştırmak, itibarsızlaştırmak.

AK Parti’nin ve Tayyip Erdoğan'ın; bu alanda, birçok hatasının olduğu, bir gerçek. Suriye iç savaşına, gereğinden fazla müdahil olunduğu, söylenebilir.

Ancak, “IŞİD'le işbirliği yapıyor, onu destekliyorlar” iddiası üzerinden; Türkiye'yi içeride bir çatışma ve kutuplaşmaya zorlama, dışarıda da bu eksende bir imaj yaratma çabaları; ne olursa olsun, kabul edilemez.

Son günlerde yaşadığımız acı olaylara, tekrar bakalım: Bir kesim; hükümeti, “Suruç katliamının örgütçüsü, sorumlusu” olarak suçluyor. Bu yaratılan ortam içinde; PKK, "Suruç'un intikamı" diyerek polis öldürüyor. Değişik çıkarımlar yapmak, “burada nasıl bir kurgu var?” diye sormak mümkün.

Bülent Arınç ise, "Suruç'ta neden HDP'den kimse ölmedi?" diye sorabiliyor. Gerilim ve suçlama, farklı yönler ve boyutlardan tırmanıyor. “İki tarafın birbirini katliamın doğrudan sorumlusu olarak suçlaması”na kadar uzanan bir akıldışılıkla karşı karşıya geliyoruz.

Görüldüğü kadarıyla, Suruç'ta IŞİD var. Bu noktada da; “hükümetin yeteri kadar uyanık davranmaması”, “gerektiği kadar önlem alınmaması” eleştirileri yapılıyor, yapılmaya devam da edecek. Katliamın hedefi olan gençlerin, daha iyi korunması, mümkün olabilirdi. IŞİD'in, böyle bir saldırı yapabileceği, hesaplanabilirdi.

Peki, bütün bunlar; neden “tarafların birbirini katliamcı olarak suçlamasına” yol açıyor?

Hepimizin psikolojik dengesinin bozulduğu, Türkiye'de normal olan, iyi giden her şeyin hedef olduğu bir ortama doğru, yol alıyoruz.

Bu ortamda, teselli edici olan; Türkiye'nin savaşa doğrudan girmemiş olması. Bu konudaki duyarlığı korumalıyız.   

- Advertisment -