Uzun süredir cezaevinde yatmakta olan Mehmet Altan, davetli olduğu fakat bu nedenle gidemediği Frankfurt Goethe Üniversitesi’nin 15 Haziran Cuma günü düzenlediği “Almanya ve Türkiye: Erdoğan’ın Siyaseti ve Sonuçları’’ konulu konferansa bir tebliğle katıldı. Altan’ın konferansa gönderdiği tebliğin başlığı “Türkiye’de Milliyetçilik ve İslamcılık’’tı.
Mehmet Altan tebliğinde, okuyanda tartışma hevesi uyandıran yeni ve önemli tespitlerde bulunuyor.
Türkiye’deki Gezi ve Mısır’daki Tahrir eylemlerinden sonra, 2013 yazında Altan’ın tebliğindeki tespitlere yer yer yaklaşan fakat tam olarak uyuşmayan bir yazı kaleme almıştım. (“Mısır, Türkiye ve 'hayat tarzı' ittifakının küreselleşmesi”, T24, 14 Ağustos 2013). Bu da benim üzerimde Mehmet Altan’ın tebliğini tartışma hevesini artıran ilave bir rol oynuyor.
Bu yazıda Altan’ın tebliğini sizler için özetleyecek, bir sonraki yazıda ise beş yıl önceki yazıya da müracaat ederek Altan’la uyuştuğum ve uyuşmadığım noktaları dikkatinize sunacağım.
Otoriter liderler ve ‘lunpen kalabalıklar’
Mehmet Altan, dünya çapında “(eski) insan kümelerinin çözüldü(ğü) ve yeniden bir başka biçimde birleşti(ği)” yönündeki temel tespitini temellendirmeye, ‘globalizm’in başlangıçta öngörülemeyen sonuçlarına işaret ederek başlıyor:
"’Bütünleşme’ anlamına gelen ve gelişmişliğin yaygınlaşmasını öngören globalizm, kendi içinde bütünleşememiş, gelişmişlik düzeyini eşitleyememiş toplumları ve özellikle de o toplumların gelişmemiş kesimlerini çok korkuttu.
“Globalizm, yeni çağa ayak uydurmakta zorlanan kesimler için hızlı yenmiş bir yemeğe döndü. Hazmedemeyenler globalizmi kusmaya başladı.
“Globalizmin nimetlerinden faydalananlar ileriye doğru hamle yaparken, dansa ayak uyduramayanlar öfkeli kalabalıklara dönüştü.”
Altan’a göre, otoriter rejimler işte bu koşullarda uç vermeye başladı ve doğal olarak da bu rejimlerin en sadık destekleyicilerini, globalizmin nimetlerinden yararlanamayan ya da yararlanabilecek kadar donanımlı olmayan ‘lunpen kalabalıklar’ oluşturdu. Otoriter rejimlerin liderleri, toplumların bu ‘geri’ kesimlerinin oluşturduğu ‘kalabalıklar’ın ihtiyaçlarını karşılayan yeni bir politik söylem geliştirdiler ve böylece ortaya demokrasiye, hak ve özgürlüklere düşman bir devletle onu destekleyen bir toplum kesimi çıktı:
“Dünya, seçim kazanabilen ama ülkesini yönetemeyen, topluma huzuru ve barışı getiremeyen politikacıların öne çıktığı bir döneme girdi:
“Seçim kazanmayı beceren ama yönetemeyen siyasetçilerin politika arenasında kullanabilecekleri tek bir silahları var: O da ‘söz’.
“Tek silah ‘söz’ olunca hâliyle o silahı en keskin hâle getirebilmek için politikacılar ağır bir hamasete, keskin bir milliyetçiliğe, düşmanlar ilan edip onlara şiddetle saldırmaya mecbur kalıyorlar.
“Hamaset ve milliyetçilik siyasetteki en ilkel yöntemler olduğu için bu sözlerin ‘alıcıları’ da toplumun en gelişmemiş, en lumpen kesimleri oluyor.
“Bu kesimler de, toplumlarını kendi düzeylerine çekmek için büyük bir çaba gösteriyorlar ve toplumlarda çok ciddi gerilimler oluşuyor.”
Yeni ittifakın niteliği
Altan’a göre, otoriter liderler ve ‘lumpen’ toplum kesimlerinin oluşturduğu nevzuhur siyasi güç, demokrasi ve özgürlük temelinde birleşen başka bir toplum kesimini şekillendirdi. Altan’ın tebliğinin bence en önemli bölümü, bu ittifakın niteliğini anlattığı bölümdü:
“Globalizm korkusuyla bütün dünyada ve Türkiye'de boy atan popülizm ve lumpenleşme şimdi beklenmeyen bambaşka bir sürece evriliyor.
"’Kültür savaşları’ biçim değiştirerek yepyeni bir yapı kazanıyor.
“Bugüne dek toplumlar ve kültürler yukarıdan aşağıya çekilen çizgilerle bölünüyor ve düşmanlaşıyordu:
“Hristiyanlarla Müslümanlar, siyahlarla beyazlar, Doğulularla Batılılar gibi kendi içinde homojenleşen gruplar birbirinden ayrılıp karşı karşıya geliyordu.
“Bu yeni ‘lumpenleşme’ akımı bu ‘dikine’ bölünmeyi ortadan kaldırdı.
“Türkiye'nin de aralarında bulunduğu birçok toplum ‘yatay’ biçimde bölündü. Homojen olmayan aksine ‘çok kimlikli’ yeni heterojen ittifaklar ortaya çıktı.
“Globalizmden, gelişmeden, demokrasiden, hukuktan yana olan her ırktan, her cinsten, her dinden insan kümeleri bir grubu oluştururken, bu değere karşı çıkanlar da ırklarına, dinlerine, cinsiyetlerine aldırmadan bir araya geliyorlar.
“Evrensellik ve Demokrasi yanlısı işçi de, bunun karşısında olan işçi de var, bu değerlerden yana Müslüman da var, bu değerlere karşı Müslümanlar da var, bu değerlerden yana Hristiyanlar da bu değerlere karşı Hristiyanlar da var.
“Şimdi insanlar ırklarına, cinslerine, dinlerine göre değil ‘fikirlerine’ göre gruplaşıp karşıtlaşıyorlar.
“Globalizm sürecinde insan kümeleri çözüldü ve yeniden bir başka biçimde birleşti.”
Seçimdeki ittifak, küresel eğilimin bir parçası
Altan tebliğinde, aynı durumun Türkiye’de de yaşandığı kanaatinde:
“Türkiye'de de aynı durumu yaşıyoruz.
“Evrensellik ve demokrasi karşıtı bir milliyetçi-muhafazakâr ittifaka karşı milliyetçilerden, muhafazakârlardan, Kemalistlerden, demokratlardan oluşan yeni bir ittifak oluştu.
Bu gruplar ‘fikir’ bazında bölündüler.
“Bu iki grubun şu anda tek benzerliği Kürt düşmanlığında ortaya çıkıyor ama çok yakında bu ‘fobinin’ de aşılacağını umuyorum.”
Mehmet Altan’ın tebliği özetle böyle…
28 Haziran Perşembe günü Türkiye’deki ittifakın seçimde aldığı sonuçları da gözeterek Mehmet Altan’ın tebliğindeki tespitleri değerlendireceğim.