Seçim sabahı oy kullanmadan önce adada yürüyüşe çıktım. Görüntüleri sosyal medyada paylaştım. Çocukluk ve ilk gençlik arkadaşım Sadık Boltaç, gönderdiğim resimlere şöyle bir yorum yaptı: “Bugün gözüme her şey çok güzel görünüyor, sevgili Oral…” Ben de ona şöyle bir karşılık verdim: “Bu ülkenin seçmeni gereğini yapar.”
Akşam, sonuçlar akmaya başlayınca, seçmenin “gereğini yapmaya karar verdiği” ortaya çıktı. Seçmenin ilk mesajı bence şuydu: “Bu seçimin tekrarlanması doğru değildi.”
İkinci mesaj, hem iktidara hem muhalefeteydi: “Seçmen kimsenin değişmez gücü değildir. Adalet, hak hukuk gözetilmeden yapılan siyaset sonunda seçmen iradesinde sınanır.”
Muhalefetin seçimlere ve seçmene güvensizlik duyduğu, seçimlerden neredeyse umudunu kestiği, iktidarın ise her yaptığının halk tarafından kayıtsız şartsız onaylanacağını varsaydığı yıllardan geçtik. Sonunda, muhalefet için umutsuzluğa gerek bulunmadığı, iktidar içinse, seçmen kitlesini dikkate alamadan yola devam etmenin mümkün olmadığı netleşti.
Demokrasi kazandı, umut kazandı
İçerde ve dışarda, ülkenin durumuna ilişkin karamsarlık içinde olanlar, “burada yaşamanın koşulları kalmadı” diyenler, Türkiye’yi gözden çıkaranlar, dünkü sonuçlarla birlikte görüşlerini sorgulamaya başladı. 23 Haziran akşamı, ülkemizden, alışılmışın dışında bir resim çıktı. Toplum duruma bir anlamda el koydu, yeni bir umut ışığı yaktı. Ekonomi de seçim sonuçlarına ilk gün olumlu tepki verdi.
Başta iktidar olmak üzere seçmenin mesajı doğru anlaşılmalı, bir uzlaşma ve çözüm imkanı aranmalı. Kazananların, zafer sarhoşluğuna ve intikamcı duygulara kapılmak yerine yapıcı bir dil kullanabileceklerini düşünüyorum. Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun ilk mesajları bu açıdan umut verici. İktidarın ise, yavaş yavaş, “nerede yanlış yaptık” diyerek bir muhasebeye girişmesini bekliyorum. Eleştirileri ve farklı sesleri daha çok dikkate almaları, öyle veya böyle, yeni bir dil geliştirmeleri beklenir.
Bu seçimin aktörlerinden biri de HDP oldu. İmamoğlu’na verdikleri destek, sonucu önemli ölçüde etkiledi. İstanbul’daki yüzde 10’un üzerindeki oy potansiyeliyle, bir ağırlık oluşturdular. Meral Akşener ve İyi Parti’nin rolünü de küçümsememek gerek.