Türkiye, AK Parti'yi seçti. Eğer bir parti 13 yıllık iktidarın sonucunda, toplumun yarısının oyunu alıyorsa, alabiliyorsa, çok net bir toplumsal tercihten söz ediyoruz demektir…
1. Seçmen, belirsizliğe son verdi. Davutoğlu ve arkadaşları, "tek başına görev" istedi, toplum da buna "evet" dedi. Sonuç olarak, AK Parti'nin 13 yıllık iktidarı, 2010'lu yılların sonuna kadar halktan vize aldı.
2. Seçmen, siyasetin iki radikal ve inatçı kanadına da fren koydu. MHP'nin ve tabii Bahçeli'nin "hayırcı" siyaseti, çözümsüzlükte ısrar eden tutumu, vize almadı. MHP artık Meclisteki en küçük parti. Bahçeli adına son derece belirgin bir başarısızlık… Sanırım parti içinde bu konu yoğun bir şekilde tartışılacaktır.
3.HDP, PKK'nın yükselttiği şiddet sarmalından kurtulamadı. Çözüm sürecindeki partneri olan AK Parti'yi dışlayan tutumu, belli ki, Kürt seçmenin belli bir kesiminden destek görmedi. HDP'yi, kitlesi, çözüm sürecinin bir parçası olarak destekliyor…
PKK (özellikle Güneydoğu'daki) yüksek oy oranlarını, kendisinin "özyönetim" siyaseti için bir imkan olarak kullanmaya kalktı. Bunun sonuçlarının bedelini, son aylarda, en çok bölgedeki Kürtler ödedi. Tabii, Kürtler kimlik tercihlerinden vazgeçmeyecekler… Ancak, çözüm ve barış taleplerini yeterince sahiplenmediğini gördükleri HDP'den oylarını bir ölçüde geri alarak, ciddi bir uyarıda bulunuyorlar.
4. 7 Haziran seçimlerinden bu yana yapılan istikrarsızlık vurgusunun ve belirsizlik analizlerinin sonuna geliniyor… Türkiye, önümüzdeki dönemi AK Parti'yle ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'la birlikte götürecek. Sosyologların şimdiden bu yeni döneme odaklanmaya başlamalarında yarar var.
5. Türkiye, bu sonuçlarla, yaşadığı sorunlara çözüm beklediğini ilan etti. Şimdi sıra Davutoğlu ve arkadaşlarında. Her başarı, sorumlulukların, yüklerin ve hatta risklerin artması anlamına da gelir. Davutoğlu adına çok önemli bir dönem başlıyor. Gerçekçi ve sakin tavrını bundan sonra da sürdürmesi, önem taşıyor.
6. Çözüm sürecinin, bu sonuçların ardından buzdolabından çıkarılabileceğini düşünüyorum. HDP de sonuçları kendine göre okuyacaktır. Kriz ve istikrarsızlık siyaseti, şiddetle araya sınır koyamamak gibi konularda, bir durum değerlendirmesine gidilecektir.
7. Suriye krizinde ve bölgesel meselelerde, Davutoğlu hükümeti, geçmişe göre elini daha güçlü hissedebilecek. Bölgede sorunlar ağırlaşıyor ve karmaşıklaşıyor. Güçlü ve dengeli bir iktidar, Türkiye'nin hareket alanını genişletebilir. Tabii, her ülke, Türkiye'deki tabloyu kendine göre okuyor. Bu konularda çok ileriye yönelik analizler yapmak için henüz erken. Önümüzdeki hafta ve aylarda dengeleri daha net şekilde değerlendirebileceğiz.
8. Yeni bir anayasa için zaman geldi. Demokratik bir ortamda, halkın tercihleriyle yapılacak yeni bir anayasa için, koşullar şu günden itibaren daha elverişli hale gelebilir… Bunları önümüzdeki süreçte hep birlikte tartışacağız.
9. Türkiye'nin değişim ihtiyacının merkezinde, özellikle dindarlar ve Kürtler, önemli bir potansiyel oluşturuyorlar. Ama 7 Haziran seçimleri sonrasında bu kesimler arasında bir uyumsuzluk tablosu ortaya çıkmıştı. Bu açıdan, 1 Kasım seçimleri, hayatı yeniden normalleştirmek ve değişimi sürdürmek adına bir irade beyanı olarak görülebilir. Umarız ki, hem AK Parti hem HDP sonuçları yapıcı şekilde değerlendirir, Türkiye'nin ihtiyacı olan yeni Anayasa ve demokratikleşme noktasında da bir çizgi değişimi gündeme gelir.
10. Tabii en önemli yük Başbakan Davutoğlu'nun sırtında. İstikrarsızlık nedeniyle duraklayan demokratikleşme, ekonomik sorunlar ortada… AB'yle ilişkiler açısından da çok ciddi görevlerden söz edilebilir. Halktan gelen büyük destekle, bütün konularda daha kararlı adımlar atılabilir.
Türkiye, 7 Haziran'da girdiği akıntıdan çıkabilmek için, önemli bir toplumsal destek elde etti. Hayat, önümüzdeki süreçte yeni bir denge oluşturacak. Toplumdaki yenilik ivmesine güvenmek gerekiyor… Umarız, temel sorunlarda yeni hamleler gündeme gelir. Özellikle çözüm süreci konusunda yeni hamlelere ihtiyaç bulunuyor.