Tarihimizin en parlak dönemini yaşadığımızı iddia edenler var… Kritik zamanlardan geçtiğimiz bir gerçek. Ortadoğu hiç bu kadar altüst olmamıştı.
Kürt meselesinde, PYD/PKK'ya destek konusunda, ABD ve Batı, hiç bu kadar açık tutum almamıştı…
Suriye; ABD ve Rusya tarafından, nüfuz bölgelerine paylaştırılmış durumda. Türkiye, yakın tarihinde, bölge siyasetleri konusunda, ABD ve Batı'yla hiç bu kadar ters düşmemişti. Ankara, hemen sınır ötemizde gerçekleşen nüfuz mücadelelerine dahil olmaya çalışıyor. İki süper devletin askeri güçleriyle müdahil olduğu bir coğrafyadayız. Türkiye'nin gücü ve harekat kabiliyeti, bölgeye müdahil güçlerle karşılaştırıldığında, elbette sınırlı. Gücümüzü aşan şekilde olaylara karışmaya kalktığımızda, riskler artıyor, düşmanlar çoğalıyor.
Dış politika sorunları Ortadoğu ile sınırlı değil. Rıza Zarrab davası, 27 Kasım'da başlıyor. Bu davanın Erdoğan'ı hedef alacağına ilişkin yorumlar artıyor. ABD'nin vize engeli büyük ölçüde devam ediyor. Almanya ile gerilim, şimdilik bir ölçüde durulsa bile, temel çelişki sürüyor. Almanya'da yoğunlaşan Fetullahçılar, PKK'lılar, ciddi bir muhalefet gücü oluşturuyorlar.
Bardağın dolu tarafı
Evet dışarıda olduğu gibi içeride de sıkıntılar çoğalıyor. OHAL ortamı, süren tutuklamalar, ekonomik darboğaz iç siyaseti de olumsuz yönde etkiliyor. Ancak bunca sert siyasi söyleme, kutuplaşmayı kışkırtan tercihlere rağmen toplum umutsuz görünmüyor. Kamplaşma kışıkırtmalarına da prim vermiyor.
Seçmen özellikle de AK Partili seçmen, AK Parti'ye 16 Nisan Anayasa referandumunda gösterdiği "sarı kart"ın neticelerini bekliyor. Otoriterleşme, demokrasiden uzaklaşma, muhalefeti yönelik baskıcı yönelimleri tercih etmediğini hissedebiliyoruz. AK Parti'nin telaşı bundan. Seçmen "Yapma öyle" diye sinyal veriyor. İktidar bunu ne kadar anlıyor? Örneğin anayasa değişikliğine paralel olarak çıkarılması gereken uyum yasaları beklenen ve söz verilen yönde bir çalışmaya konu olmuyor. Seçmen bunu anlamıyor mu? Kendisine verilen demokratikleşme sözlerini unuttu mu?
Uzlaşma
16 Nisan referandumunu iktidar hafızasından çıkarmış görünüyor. Sonra kamuoyu anketlerine bakıyor, toplumun büyük çoğunluğunun güvensizliğiyle karşılaşıyor. Çünkü iktidar seçmenin istediği ve beklediği reformları yapmak yerine, "beka" diyerek, tekçi bir siyaset üretiyor.
Halbuki demokrasiye, iletişime, tüm seslerin duyulabilmesine ihtiyaç var. Daha fazla akılcılığa, daha fazla duyarlılığa ihtiyaç var. Zorlukları yenebilecek enerji; ancak doğru bir tartışma ortamından, objektif yaklaşımdan, uzlaşmadan doğabilir.
Seçmenin iradesinin bu yönde şekillendiğini görebiliyoruz.
Gören kazanacak…