16 Nisan 2017 referandumunu takip eden günlerde "hayır" diyen seküler çevrelerde umutlu bir hava vardı. Mühürsüz zarfların sayılmasına tepki göstermekle birlikte, 2019'da yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Millet Meclisi seçimi için olumlu bir ruh haline girilmişti. Bu yeni rüzgar, ülkenin havasını değiştirebilirdi.
Bir kaç hafta geçince ilk günlerdeki pozitif beklenti ve tavırların yerini, çaresizlik, umutsuzluk ve karamsarlık almaya başladı: Mühürsüz zarfların sayılmasının sonucu belirlediği inancı, köklü bir saptamaya dönüşmüş durumda. "Hayır oyları daha fazlaydı. Bu metotla sonucu değiştirmiş oldular. Artık bunu yapanlarla başa çıkmamız mümkün değil. Koy ver gitsin."
‘Gelip bizi kurtarsınlar’ beklentisi
Bu çıkmaz sokak psikolojisi siyasi mücadeleyi terk etme yönünde sonuçlar doğururken, siyaset dışı, demokrasi dışı müdahalelere olan talebin de yükselişe geçmesini kışkırtıyor. "Bu durumda asker müdahale ederse haklı olur" diyenlerin sayısı artıyor.
Bu karamsar havayı çok zararlı buluyorum. Yüzde 48.6'lık bir orana ulaşan muhalefetin daha fazlasına ulaşması mümkün. Bir kere toplumun en büyük dinamik merkezleri, büyük şehirler, çoğu ilk kez yüzde 50'inin üzerinde muhalif cephede yer aldı.