Kentlerin ne olursa olsun, dokunulmaması gereken, nadide, hassas noktaları vardır. Üsküdar Şemsi Paşa külliyesi de onlardandı.
Geçmiş zaman kullanmamın nedeni bulunduğu Üsküdar sahilinin de İstanbul’un sahil bantlarına musallat olan dolgu inşaatlarına dahil edilmiş olması. Şemsi Paşa Üsküdar rıhtımında yani yalı konumunda yer alan maket ölçekli bir külliye. Küçük ama Osmanlı kamusal kompleksleri külliyelerin belirleyici özelliklerini taşıyor. Bu konunun en yetkin ve kapsamlı kaynağı Alpaslan Ataman’ın “Bir Göz Yapıdan Külliyeye” kitabında tanımlandığı şekliyle; yaslandığı rıhtım ve yolun hizalarınca belirlenmiş ortogonal geometrisi külliye programlarının asgarisi olan bir cami ile medreseyi barındırıyor. Her ikisini de kuşatan revak dizileri de karşılıklı bir yeşil avlu oluştururken yerleşmenin tamamını içinde kapı ve pencere boşlukları açılmış bir duvar sınırlıyor.
Süleymaniye Külliyesi (cami duvarı avlusu kırmızı kesik çizgi ile).
Bütün bu özellikleriyle boyutları Süleymaniye ve Fatih külliyelerinin dev ölçü ve programlarına kadar varan külliye yerleşmelerinin tipik özelliklerini taşırken bir kenarından denize yaslanmasıyla atipik karakter taşıyarak Osmanlı kamusal mimarisinde kendine has bir yer edinmiş oluyor.
Bu özellikleriyle birlikte düşünüldüğünde Reha Günay objektifinden çıkma hava fotoğrafının Gülru Necipoğlu’nun Osmanlı klasik devri yapı üretimi ilişkilerinin başyapıtı “Sinan Çağı”nın kapak resmi olarak kullanılması da sadece fotojenikliğiyle ilgili olmasa gerek.
Sadede gelirsek bu kez, başka yerlere benzemeyen çok hassas bir aralıkta doldurulacak deniz. Ufak bir sürçme, dikkatsizlik ve ihmal, geri döndürülemez bir kayıba yol açıverir. Burayı seçip işe girişenler farkında mı? Yer seçimi pek iyiye alamet değilse de hayırlısı diyeceğiz artık…
Özetle, nasıl ki, ev boya-badana olurken kırılgan bir cam bibloya koltuk-kanepe, masa-sehpadan ayrı özel bir özen gerekirse, Şemsi Paşa’ya da o hassasiyetle davranmak gerekir. Ben sadece uyaracak konumdayım. İş işi verenle üstlenene kalıyor..