Siyasetimizin, hareketli ve değişken doğasına, fikri çatışmaların yarattığı yüksek gerilimli yansımalarına, koşturmacasına, iniş çıkışlarına, onca atışmalarına, pek çok genç ismin Meclis’te olmasına karşın neden bu kadar yaşlı ve heyecansız, gerçekte fikri bakımdan tatminsiz ve cansız olduğu üzerine düşünürken umulmadık bir kitap imdadıma yetişir gibi oldu: Andy Merrifield’in, Delidolu yayınlarından çıkan, Amatör: Sevdiğiniz Şeyleri Yapmanın Hazzı kitabı.
Kitabın ana meselelerinden biri ve benim bu yazı bağlamında en çok ilgilendiğim kısmı, bazı işlerin her zaman amatör olmak zorunda oluşu. Örneğin, entelektüellik. Merrifield’e göre entelektüellik -son derece haklı olarak tabii!- hiç bir zaman ve hiç bir koşulda profesyonelleştirilebilecek bir iş değil. Hep amatör kalmak zorunda. Çünkü entelektüel, bağımsız olmak, eleştirel düşünmek ve yaşamı anlamaya tutkuyla bağlı olmak, hayatın ve insanların çelişkileriyle yüzleşmek zorunda. Satın alınamaz, pasifize edilemez ve duyarsızlaştırılamaz biri aynı zamanda. Birini atıp yerine bir başkasını ikâme edemeyeceğiniz bir iş bu. Uzmanlık gibi değil. Yedeği yok. Aynı türden ya da soydan bir başkasını bulmanız mümkün değil. Tekil ve özgün, biricik ve kendine ait bir iş. Değer biçilemez, paraya tahvil edilemez.
Merrifield’in belirttiği gibi, amatör -tıpkı entelektüel gibi- yalnızca kendi işinin değil kendi hayatının da sahibi. Tıpkı hayatın kendisi gibi sade ve karmaşık, gizemli ve çok açık. Her koşulda kendi evinde. Tam da bu nedenle, toplum içinde her zaman biraz sürgünde ama bu kendi memleketinden uzaklara değil tam tersine dıştan içe, ülkesinden kendi kendine bir sürgünlük. Evinde olduğundan da sözünü esirgeme ihtiyacı duymayacak kadar rahat, gereksiz kibarlıklar yapmak zorunda olmayacak kadar kendisi.
Arendt’in “hiç bir devrimci profesyonel değildi” demesi gibi hiç bir entelektüel de profesyonel değildir ve olamaz. O hep amatör olmak zorundadır. İçinde yaşadığı toplumu hissetmek, insanların acılarını olduğu gibi görebilmek bunu zorunlu kıldığı için böyledir biraz da. Dostoyevski’nin “Yeraltı insanı” demek doğru değil onun için belki ama tam anlamıyla yer üstü insanı olduğunu iddia etmek de zor. Ve belki de en önemlisi, gücünü başka insanlardan ve dış dünyadan değil yapmak zorunda olduğu içsel zorunluluklardan ve nereye giderse gitsin kendi evinde olmaktan alıyor oluşu. Tıpkı, yerine kimsenin ikâme edilememesi gibi kendisinden başka kimsenin yerine eyleyemeyen de biri. O nedenle, amatörlük zannedilen aksine son derece önemli. Profesyonel sorunların cevabı belki de bütünüyle amatörlükte gizli. Parayla ve maddi kaynaklarla, sayılarla ya da nicel ilerlemelerle çözülebilecek bütün sorunlar için profesyonellik yeterli belki ama geriye kalan her şey için amatörlük mutlaka gerekli.
Çünkü amatör, oyunu kuralına göre oynamayan, bilindik yollardan geçmek istemeyen de biri. Bu yüzden amatörlüğü, bir yapamamanın sonucu değil oldukça iradi bir seçim. Başka türlü bakmanın ve başka türlü yaşamanın zorunlu sonucu. Karmaşık dünya karşısındaki en ilkeli ve yeterli tutum belki de.
Profesyonel dünyanın, insanı her adımda yok eden hırslarından uzakta, hakikiliğin peşinde. En önemli vasfı, sevebilmek; yaptığı ve yapmadığı işleri sevebilmek ve de. Tanıdıkları kadar tanımadığı insanları da sevebilmek. Kendinden olanlar kadar olmayanları da. Amatör, boyun eğmez de bir karakter çünkü boyun eğmesini gerektiren hiç bir nedeni yok. Paraya dönüştürülemez ve dolayısıyla kolay kolay değer biçilemez. O nedenle, kolayca da değersizleştirilemez. Amatör, profesyonel karşısında kırılgandır ve bu yüzden onun gücü birlik olma çağrısındadır.
Buradan hareketle, siyaset amatör mü yoksa profesyonel bir iş midir peki? Siyasetçi, amatör biri midir profesyonel mi?
Öncelikle, mevcut siyasetçilerimize bakınca ne görüyoruz? Hayal gücü zayıflığı, yaratıcılıktan uzaklık, aşırı derecede realist olmak zorunda kalmaktan kaynaklı bir kurnazlık ve sıkıcı konularda, etkileyici olmasa da sesi şiddetlendirerek heyecan duyuyormuş gibi uzun konuşmalar yapabilme yeteneği ve pek tabii ki ne söyleneceğini baştan bilmemizi sağlan bir klişeler ve yerleşik kalıplarla düşünüldüğü hissi, değil mi?
Diğer bir deyişle, gördüğümüz şey, bir tür siyaset profesyonelliği değil mi? Duygusu, düşüncesi, hisleri ne olursa olsun yapması gerekeni aynı değişmezlikle yapabilme, gerçekte inanmasa ya da tam aksini savunsa bile söylenmesi gereken neyse yalnızca onu söyleyebilme “cesareti” ve “erdemi”, her koşulda doğruculuğun meslek edinilmesi hali yani. Hep başka insanların ve başka dünyaların efendisi olma isteği. Sayılarla ve rakamlarla konuşmaya fazlaca değer verme, daha fazla oy aldığında düşüncelerini de kutsanmış addetme hastalığı. Son derece realist bir ahlak ve günün geçer akçesi neyse ona yönelik karşı konulmaz bir çekim. Günü kurtarma hüneri.
Devam edelim..Siyasetin doğrularının kendi doğrularına baskın geldiği dar alanda yapılan bir söz cambazlığı. Lafla her şeyin halledilebildiği inancı ya da. Önemli işler yaptığını sürekli kendi kendisine telkin eden insanların özgüveni yüksek ama bunun sürekli yapılmak zorunda olmasından kaynaklanan biteviye bir devinim ve her yere hızla yetişme telaşı. Çocuksu bir gösterişle parlayıp sönen arabalar, önemli olduğunu her adımda hissetmek için yanından ayıramadığı adamlar ve idealizm yoksunluğundan kaynaklı bir imtiyazlara düşkünlük. Yavaşladığı anda her şeyini kaybedecekmiş gibi durup dinlenmeden koşturma ve halka hizmet etmeyi halkın duymak istediklerini söylemek zanneden bir tavır. En mütevazi haliyle bile üsttenci, en açık haliyle bile kapalı ve en zor zamanlarda bile altta kalmamak için verilen o varoluşsal uğraş. İkâme edilebilir olma ve en önemlisi çelişkilerle barışık bir biçimde yaşayabilme kabiliyeti.
Buradan bakınca, siyasetin de tıpkı entelektüellik gibi amatör işler arasında olması kaçınılmaz gibi görünüyor bana. Böylesine bir profesyoneller çağında tersine söz söylemek zor ve riskli belki ama amatörlük tam da bu değil mi? Her şeyin paraya tahvil edilebildiği bir zamanda karşılıksız düşünebilmek, kendi halinde bir yaşantının sadeliğinden dünyaya bakabilmek, ya da mütevazi bir içtenlikle boyun eğmeyi reddedip her türlü adaletsizliğe itiraz edebilmek, gücün gösterişli çekiciliğindense halkın sessiz yaşantısına karışabilmek, büyük laflar etmek yerine küçük amaçlar için acele etmeden, gücü ne kadarsa o kadar çalışabilmek, kendince düşünebilmek..amatörlük, biraz da profesyonelliğin hırslarına ve amaca giden yollarına karşı nereye gittiği belli olmayan ama içten gelen sesin çekip götürdüğü bir yolda tek başına ve özgürce gidebilmeyi göze almak değil mi? Her türlü olasılığa hazır bir rahatlığı ve tıpkı hayatın kendisi gibi beklenmeyeni ve berlirsizliğin içindeki gizemli geleceği arama merakı yok mu? Her idealist insanda olan öne çıkmama ve gösterişten kaçarak birlik olma arzusu; “Amatör siyaset…genelde azınlık olmakla, azınlıkların benzer fikirdeki diğer azınlıkları bulmasıyla ilgili” (s.241).
Profesyonel siyasetimizin bilindik, gizemsiz ve heyacansızlığına karşı amatör siyaset, sakin, telaşsız ve hayatın öznesi. İnsanların beklentilerine olduğu kadar beklemediklerine de cevap verebilen bir potansiyele sahip. Saf, konuşurken yüzü kızarabilen, kendisini hatasız ve her durumda üste çıkmak zorunda hissetmeyen, mutlaka kazanmak zorunda olmayan bir hakikiliği barındırıyor. Duyulmak istenenlerden çok duyulmak ve görülmek istenmeyen konuları var. Kâr amacı gütmediği için kör bir realizme düşme tehlikesi yok. Büyüklük gösterisine, önemli olma gayretine ihtiyacı da. Tam tersine imtiyazsızlığı yüceltiyor. Kimsenin kimsenin yerine ikâme edilmesine de hiç gerek yok burada ve tam da bu nedenle, amatör siyaset sıradan insanların, sesi çıkmayanların değil sakince memleketin sorunlarıyla kendince ilgilenenlerin, bu işi herhangi bir para ya da kariyer fırsatı olarak görmeyenlerin, kimseye biat etmek istemeyenlerin, adaletsizliklere boyun eğmeyenlerin ve kendi evinden başka yerde huzur bulamayanların, kısacası amatörlüğü seçenlerin, siyaseti bir iş olarak görenlerin değil işini bu olarak görenlerin işi belki de.
Siyaset esnafı profesyonellerin pek sevdiği bilindik tanımlamalara, verili normlara ve dayatılan kurallara uymayan, nasıl davranacağımıza, nasıl düşüneceğimize ve neye inanmamız gerektiğine karışmayan amatör bir siyasete ihtiyacımız var belli ki. Ülkenin her köşesinde bunca amatör siyasetçi varken, kahvehanelerin buğulu camlarına amatörlüğün kitabı her gün sil baştan yazılırken siyasetimizin bu profesyonel haline ne demeli?
Sözün özü, amatör bir siyasete yakıcı biçimde, acil şekilde ihtiyacımız var. Kendi yaşamımıza katılımın siyasete katılım olduğunu, sıradan insanların yalnızca kendi işlerinin değil siyasetin, ülke meselelerinin ve hayatlarının da gerçek anlamda patronu olabileceklerini ve siyasetin birilerinin ya da bir kısım realist ahlaklı kurnaz kişilerin değil bizim ve herkesin işi olduğunu anlayabilmemiz için en çok da!