Ana SayfaYazarlarSiz hâlâ siz iken…

Siz hâlâ siz iken…

 

‘Still Alice’ filmini izlediniz mi? İzlemelisiniz.

 

2014 yapımı, Julianne Moore ve Alec Baldwin’in başrolde olduğu, Glatzer ve Westmoreland yapımı, başroldeki kadın oyuncusuna Oscar ödülü getiren ABD yapımı film…

 

Türkçe’ye ‘Unutma Beni’ olarak aktarıldı.

 

Dilbilim profesörü olan Alice elli yaşına girerken, kavramları unutmaya başlar, incelemeler erken yaş Alzheimer hastası olduğunu ortaya koyar.

 

Genç, güzel, akıllı, başarılı, üç çocuk annesi mutlu kadın, unutuşa yazılmıştır. Tutunduğu, hükmettiği tüm kavramlar elleri arasından kayar gider. Hızla çocuklaşır. Yaklaşan sonu bilir ve kendisine görüntülü bir mesaj bile bırakır, artık tümden unuttuğu zaman alması için kurtuluş haplarının yerini fısıldayan…

 

En zorlandığım dal oldu, yaşlı hizmetleri ve aile içinde yaşamak zorunda kalınan unutuş derdi…Öyle derin bir unutuş ki bu, çağın belası, kendini unuttuğunun farkına bile varamıyor, güzelim insan. Dönüşü olmayan bir unutma bu, ölümle eş, hatta ölümden beter.

 

‘İris’ filmi de Alice gibi sarsmıştı, sanırım hükmettikleri kelimeler ve dilbilim, düşüncebilim dallarında çaresiz kalışları yürek burkucuydu. Elbet her meslek için acıydı ancak onlarınki sanki iki misli acı…

 

Bu iki filmi hala izliyor oluşum, konuyla ilgili diğer filmleri izlemeye katlanamayışım nasıl açıklanır, onu bilmiyorum?

 

‘Ötenazi hakkımız, söke söke alırız!’ pankartı alıp sokağa dökülmek çare mi?

 

Kurumsal bakım kaçınılmaz, elbet. Ancak buna kaçımızın gücü yeter?

 

Hasta yakınları ne yapar? Onlara kim deva olur? Ailesel geçişlerde önlem nasıl alınır, alınır mı?

 

Konuyu uzmanlar bilir, biz gibi birden çok vak’a ile budanıp indirilen hasta yakınlarının derdi veren Allah, çareyi veren devlet diyeceği günler çok mu uzak?

 

O devayı yalnız Alzheimer hastalarına değil, zeka özürlü, down sendromlu hastalara da veremiyoruz.

 

Geçenlerde, sosyal paylaşım sitesinde gezinen, bana da özel mesaj yoluyla iletilen, zeka engelli delikanlı oğluyla aynı huzuruevinde kalmak isteyen annenin feryadı için açılan imza kampanyasından sonra düşündüm, sizle paylaştıklarımı. Özel bakım üniteli huzurevi gerektiren zeka engelli vak’ayla, onun yaşlılık dışında sorunu olmayan çaresiz anası birlikte ve emekli aylıklarını aşmayan tutarla nasıl bakılsın?

 

Devletin farklı, belki yerel ve küçük, günlük ve yatılı bakım hizmeti vermesi, bunu olabildiğince çabuk ve ucuza ama yetkin ekiple vermesi, tılsımlı bir dokunuş dışında neden mümkün olamıyor?

 

down’lı çocuğu olan, yakından izlediğim birkaç olayda, anneler kendileri ölünce çocuklarının da öldürülmesi için yalvarıyor, yakınlarına, yetkililere… Ölüm, çözüm görünüyor.

 

Gür güvenle kapısını çalacağınız, gücünüzü aşmayan bakım ücretiyle hastanıza bakacak, iç rahatlığıyla bırakabileceğiniz kurum ya bir, ya iki… Olana da güç yetmiyor…

 

Balıklı Rum Vakfı hastanesi var, o da down sendromlu hastanın engelli (ortopedik engelli) olması şartına bağlı.

 

Darülaceze ancak Istanbul halkına hizmet verebiliyor.

 

İzmir Emekli Sandığı Huzurevinde yaşlı bakım sırası, geçen yıl 265 idi.

 

Büyüğünü, atasını huzurevi köşesine atmış görülmek, yaşlı yakınına ek azab.

 

Ömrün uzaması, belki bazı tıbbi operasyonlar/narkoz/ duygusal kırılmalar, alıştığı düzen dışına çıkarılmak, genetik yatkınlık gibi nedenlerle Alzeimer vakaları giderek artıyor, medikal tedavi durduramıyor bile, geçirmek şöyle dursun ve tutar başedilecek gibi değil…

 

Devlet ne yapsın? Yaralısından da usandı, soranından da… Ama devlet olmak çaresize çare olmak demek.

 

Belli yaş grubu üstü için başlangıçta yaşlı gündüz bakımevi, giderek, demansın ağırlaşması yahut Alzheimer tablosu oluştuğunda yatılı medikal hizmet, down sendromlu çocukların en yakınlarının kaybından sonra (ya da onlar yaşıyorken, gündüz hizmeti, ağır durumlarda yatılı hizmet), zihinsel engelli çocuk ve gençlerin, anneleriyle birlikte adı huzurevi olmasa da, aynı bakım kurumlarında barındırılması ve emekli aylıkları dışında verecek gücü yoksa, olduğu kadarın da geçerli olduğu, hiç gücü olmayanın ücretsiz kabul edildiği kurumların nasıl zor bir ekip hizmetini ne yüksek tutara kotarıldığı hepimizce malum.

 

Gene de devlete sığınılabilse, ne iyi olurdu, ah, ne iyi…

 

Ailelere evde bakım hizmeti için devlet desteği verilmesi gibi önemli, gerekli, yapılması şart olan bir kucaklayış, bu tür kurumlar, bunların sayısını, niteliğini, çoğaltmak, giriş ve kalış kolaylığını sağlamak sosyal devlete yakışandır…

 

Siz hâlâ siz iken bunların gerçekleştiğini görmek istemez misiniz?

 

Ben isterim…

 

Çünkü biliyorum ki, ne mesleğim, ne bu vak’a ve kurumlara aşinalığım, ne emekli aylığım, kader katipleri bu yazıyı yazmış ise, beni kurtarmaya yeter…

 

Ancak devletlu dokunuşu ve Aile-Sosyal Politikalar Bakanlığı projeleri, özel bakım üniteli kurumları başgelebilir, doğru hizmeti verebilir.

 

Alice üniversitede ders verirken dilbilim dersi yorumları aklından siliniverdiğinde…

 

İris son kitabını yazmayı bitirip, basımına aklı basmayıp, imzalamak yerine üstüne bir çakıl taşı koyduğunda…

 

Bizim çilekeş kadın ve erkeklerimiz ölmeye yattığında…

 

Down sendromlu çocuğu var diye ölemeyen, yahut ardı sıra onun da öldürülmesi için yalvaran, zihinsel engelli çocuğuyla aynı huzurevine sığınmak için imza isteyen anneler çığlıklarına yankı bulamazsa, derdine çözüm üretilemezse, hepimiz hâlâ biz olmayı sürdürürken, aslında yarım sayılmaz mıyız?

 

Hamiş: Bu yazı sahici hastalar, çaresizler için yazılmıştır. Siyasi cephedeki unutkanlar, kast ile hatırlamayanlar, bir dediği bir dediğini tutmayanlar, hayatın dışında zırvalayanlar, hainler, teröristler, bakar körler, düşük zekalıyı oynayan, eser aklıyla dâhiyim sananlarla, seçim sandığının ne işe yaradığının farkında olmayanlar sözümüz dışıdır ve zaten onların derdi devasızdır…

 

- Advertisment -