Türkiye, Fırat’ın doğusuna askeri operasyon için düğmeye bastığında iki hedefinin olduğunu açıklamıştı. İlki, SDG’nin Türkiye sınırından 30 km kadar iç kesimlere çekilmesini sağlamaktı. İkincisi ise, kendi kontrolünde 440 km uzunluğunda ve 30 km derinliğinde bir güvenli bölge oluşturup Türkiye’deki Suriyelileri bu bölgeye yerleştirmekti.
Operasyona hızlı başladı Türkiye. Kısa bir sürede 32 km derinliğinde ve 120 km uzunluğunda bir alana yerleşti. Bu aşamada ABD devreye girdi. Türkiye ile 120 saatlik bir ateşkesi kayıt altına alan bir mutabakata vardı. Bu mutabakat, SDG unsurlarının Türkiye’nin operasyon ile girdiği alandan ABD gözetiminde çekilmesini içeriyordu. SDG bu mutabakata uyacağını bildirdi. Nitekim süre tamamlandığında ABD, SDG’nin belirtilen yerlerden çekildiğini duyurdu.
Ankara Mutabakatı için tanınan süre biter bitmez Türkiye bu kez Rusya ile Soçi’de masaya oturdu. Uzun görüşmelerin ardından taraflar arasında bir uzlaşma sağlandı. 10 maddelik Soçi Mutabakatına göre, Türkiye’nin kontrolü altına aldığı 32 km derinlikteki statüko korunacak, 150 saat içinde SDG bütün sınır boyunu terk edecekti. Sınır güvenliği Rusya ve Suriye güçlerince temin edilecek, Kamışlı hariç olmak üzere sınırın 10 km derinliğinde Türkiye ve Rusya ortak devriyeye başlayacaktı. Önemi teyit edilen Adana Anlaşmasının uygulanmasını Rusya kolaylaştıracaktı.
“Çekilme tamamlandı”
Soçi’de uzlaşılan süre dün (Salı) saat 18 itibariyle sona erdi. Henüz süre işlerken SDG, Rusya ile yürüttükleri görüşmelerin bir sonucu olarak güçlerini sınırdan uzak bir şekilde konuşlandırdıklarını ve sınıra sadece rejim güçlerinin yerleştiğini açıkladı. Süre bittiğinde Rusya Savunma Bakanlığı, Soçi Mutabakatına göre kendilerine düşen görevi eksiksiz olarak yerine getirdiğini ve bu bağlamda SDG’nin silâh ve askeri teçhizatlarıyla birlikte sınırın 30 km gerisine çekildiğini duyurdu. İki gün boyunca Ankara’da Rus heyeti ile sıkı bir mesai yapan Türkiye Savunma Bakanlığı da, Rusya’dan kendilerine bu yönlü bir bildirim yapıldığını teyit etti.
Böylece ortaya yeni bir tablo çıktı. Peki, Türkiye hedeflerine ulaşabildi mi? Operasyonun başında ilân edilen kısa vâdeli hedefler açısından değerlendirme yapıldığında, Türkiye’nin hedeflerinden ilkine vardığı söylenebilir. Amaç, SDG’yi sınırdan 30 km uzaklaştırmaktı; ABD ve Rusya ile yapılan anlaşmalarla bu amaç gerçekleşti.
Rusya, “Çekilme tamamlandı” açıklamasını takiben Türkiye ile ortak devriye atacakları güzergâhlarda patlayıcıların temizlenmeye başladığını da bildirdi. Suriye rejimi sınıra yerleşti ve sınırda 84 karakol kurdu. SDG sınırdan çekildi.
Bu yönüyle Türkiye’nin istediği oldu. Ancak bu neticeye varmak için operasyonun yapılmasının gerekip gerekmediği tartışılabilir. Çünkü eğer ABD ile Ağustos ayında varılan uzlaşma devam ettirilebilseydi bugün gelinen noktaya varılabilirdi. Yani Türkiye’nin bir askeri operasyona ihtiyaç duymaksızın ve Rusya ile Suriye’nin elini bu denli güçlendirmeksizin de amacına erişme olanağı vardı.
Batı’yı kapıları açmakla tehdit etmek
Türkiye ikinci hedefini ise tutturamadı. Mevcut şartlar altında, Türkiye’nin düşündüğü büyüklükte bir bölge oluşturması ve Suriyelileri oraya göndermesi mümkün görünmüyor. Zira ciddi bir demografik mühendislik anlamına gelecek bu düşünceye uluslararası camia karşı çıkıyor, siyasi ve iktisadi olarak destek sunmayacağını açıkça belirtiyor. Batı’yı kapıları açmakla tehdit etmek de sonuç alıcı bir siyaset gibi görünmüyor.
Ama daha mühimi, Rusya ve Esed rejiminin de buna kapalı olmasıdır. Soçi Mutabakatındaki 8. madde “mültecilerin güvenli ve gönüllü şekilde geri dönüşleri için ortak çalışma”dan bahsediyor. Gönüllü olarak dönmek isteyen olur mu, belli değil. Rejimin, bir şekilde sınır dışına çıkanları geri almak istemediği de sır değil. Keza güvenliğin en azından kısa vâdede sağlanması da kolay değil. Dolayısıyla artık sınırdaki asıl muhataplar haline gelen bu iki gücün arzusu hilâfına Türkiye’nin Suriyelilere dönük kendi projesini uygulayabilme şansı son derece düşük.
Atılan taş, ürkütülen kurbağa
Soçi’den sonra Rusya, Suriye ve Türkiye bazında fotoğrafa bakıldığında öne çıkan bazı görüntüler var. Moskova’nın Rejim-SDG-Türkiye ekseninde başından beri üç gayesi vardı: Rejimin bölgeye dönmesini sağlamak, SDG ile Şam’ı ortak bir noktaya getirmek ve Ankara ile Şam’ı normalleşme yönünde ilerletmek. Gün itibariyle Rusya, her üç konuda da istediği yere vasıl oldu.
Esed’in de üç büyük kazanımı var: Türkiye’nin yaptığı operasyon sayesinde rejim, parmağını bile oynatmadan, sınıra geri döndü. Suriye’nin toprak ve sınır bütünlüğü, sahadaki her aktörün ortaklaştığı bir kabule dönüştü. Ve Esed’in varlığı sorgulanmaz oldu. En sert muhalefeti sergileyen Türkiye bile Esed’i kabullendi. Soçi’deki Adana Anlaşması vurgusu da Türkiye’nin Suriye ile el sıkışmasını zorluyor.
Ya Türkiye? Evet, SDG’yi sınırdan uzaklaştırdı. Fakat üç buçuk milyondan fazla mültecinin sorumluluğu hâlâ onun omuzlarında. Dış dünyadaki yalnızlığı artıyor. Müttefikleriyle mesafesi açıldığı oranda Rusya’ya olan bağımlılığı artıyor. Ekonomiye binen yük, siyasette özgürlük kaybı da işin cabası.
O vakit, atılan taşın ürkütülen kurbağaya değip değmediğini tekrar sorgulamak gerekiyor.
(*) Kürdistan 24, 30.10.2019
https://www.kurdistan24.net/tr/opinion/73bb45ee-3c19-42d5-9d30-fe70ad1b7ce1