Eğer gerçekten de söylenegeldiği gibi hafızası zayıf bir toplumsak, bunun kaynağını uzak geçmişimizle değil, şimdiki zamanımızla ilişkide aramak gerekiyor. Kim bilebilirdi ki bütün haftayı istinat duvarıyla ilgilenerek geçireceğimizi? Başımıza neyin hangi sırayla geleceğini kestirmeye imkan yok…
İnşaatlarımızın çürük-çarıklığı, derme-çatmalığı ayyuka çıkmış da olsa önceden kestirilemeyecek şekilde birden gündemimizin başköşesine yerleşiveriyor.
Bu kez ardarda çöken istinat duvarları vesilesiyle konuştuk. Araya bir de Arda Turan motifinin karışması konuşulma hevesini iyice körükleyen çeşni oldu.
İstinat dayanak demek. Ne oluyor da dayanağın kendisi dayanacak yer arıyor? Karmaşık bir konu değil, bir şemalık işi var: Sağlam bir duvarın üzerindeki binayla birlikte bir toprak yığınının tutulması/sabitlenmesi demek. Peki niye o basit şey gereği gibi yapılamıyor?
Nedeni değilse de inşaat pratiğinde saklı olan neliğini ele verecek sırları yine dilinde saklı: Başka hiçbir dile çevrilemeyecek bir deyiş var; “ruhsat projesi”. Statik, mekanik, elektrik projeleri olur da ruhsat neyin nesi? Düzenli bir işleyişte birbirini tamamlayan mimari ve mühendislik projeleriyle inşaatın izni alınıp ona göre yapılır ve kullanılır. Ruhsat projesi inşaatın eğer prosedürlerin gereğine uyulsaydı alacağı şekli kayda geçiren evrak demek. Bu dil, yerinde durup kullanılan binayla onu resmi dairede temsil eden evrak arasına giren mesafeye tam mutabakatla gösterilen rızanın da ifadesi oluyor.
Bu elçabukluğu sürecinde projeler çoktan işin yapılmasıyla ilgili teknik kılavuzlar olmaktan çıkıp rutin “resmi evrak” haline dönüşüveriyor. Kalfadan müteahhite, bürokrattan mimara bu deyişi duymamış, anlamayan bir tek inşaat aktörü var mıdır? Eğer yoksa, demirden, çimentodan çalmaya, deniz kumu kullanmaya, kaçağa-göçeğe gerek var mı? Köyün, kasabanın değil, şu koskoca metropollerin projesi yok. Akademisyeni, oda temsilcisini hiç yormayalım: Soruların yanıtı o buharlaşmış proje sürecinde değil mi?