Sultanahmet şehrin en güzel yeri. Tarihi, İstanbul'un özeti. Ramazan nedeniyle kurulan pavyonlar ise adeta mekanı perişan etmek için tasarlanmış, estetikten uzak, muşambadan yapılma gündüzkondular gibiler. Sabah yürüyüşünün ardından, bu pavyonlardan birine kurulan kitap fuarını dolaştım, kitapçılarla sohbet ettim.
37. Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı'nı, Türkiye Diyanet Vakfı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ., birlikte düzenlemiş. Koordinatör Osman Sarıköse, yayıncıların isteğiyle fuarı Sultanahmet’e yeniden taşıdıklarını, ziyaretçileri iftardan sahura kadar ağırladıklarını belirterek okurdan ilgi gördüklerini söylüyor.
Yeni Şafak’ta çıkan şikayetler ise farklı: "Tanıtımların yeterince yapılmadığını söyleyen yayıncılar, Türkiye Diyanet Vakfı’nı suçluyor.(…) 'Çok yüksek stant ücretleri alındı ancak karşılığında bir hizmet olmadı. Kitapseverlerin ilgisini çekemediler.' Öğrencilerin fuara katılımı düşük oldu.(…) Okuyucular, fuar alanının nerede olduğunu bilmiyor. Bu nedenle ziyaretçi sayısı az. Çünkü duyurusu yapılmadı.”
İzlenimlerim
Muşambayla kaplanmış fuarda, aradığım bazı kitapları buldum, bazılarını bulamadım. Fuar ıssızdı. Belki henüz öğle saatleri olduğu için böyleydi. Derme çatma stantlar iticiydi. Bir kültürel çeşitlilikten söz etmek de zor. Kitapların çoğunluğu dini meseleleri el alıyor ya da dindarların ihtiyaçlarına cevap veriyor. Yani belli bir tercihi yansıtıyor. 16 yıldır iktidarda olan bir siyasi partinin yönlendirdiği bir kültürel etkinlikten söz ediyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mayıs 2017’deki bir konuşmasında şunları söylemişti: "Hala sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var. (…) İmam Hatiplere olan ilginin artması; tüm okullarda Kuran-ı Kerim, Siyer-i Nebi, Osmanlıca gibi derslerin seçmeli olarak okutulması başlı başına çok güzel şeyler. Bununla birlikte (…), hayalimiz olan nesillerin yetiştirilmesi konusunda hala pek çok eksiğimiz bulunuyor.”
Cumhurbaşkanının hayal ettiği nesiller üzerine değişik yorumlar yapılabilir. Bir kültür akımı yaratma çabalarının ne kadar etkili olduğu tartışılabilir.
Peki, ülkenin kültürünü, “siyasi hegemonya” ile şekillendirmek, bu yolla yerleşik kültürü tasfiye etmek mümkün müdür? Örneğin Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Adalet Ağaoğlu'nu silip, yerlerine dindar versiyonlarını koymak mümkün müdür? Şehrin oldukça dışında kurulan TÜYAP Kitap Fuarı'ndaki heyecan, zenginlik, çeşitlilik, okurların yoğun ilgisi bir yanda, Sultanahmet Fuarı'nın ıssızlığı diğer yanda…
Kültürel üstünlüğün, siyaset yoluyla veya “ısmarlama” şekilde gerçekleşemeyeceğini görebiliyoruz.