23 Haziran’da tekrarlanacak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi için “Kim kazanacak?” tartışması öne çıkmış durumda. “Kazanan” ve “kaybeden” üzerinden gelecek tahminleri yürütülüyor. Ancak seçimi kazanacak kişinin ötesinde, tüm ülkenin bu süreçten en az kayıp ve en fazla kazançla çıkması büyük önem taşıyor.
Muhalefetin, “boykot” isteyenlerin çağrısına kulak tıkaması olumlu. Netice olarak, hesaplaşma meşru zeminde, sandıkta olmalı. Sonuç ne olursa olsun, bu yarışın ülkemiz demokrasisine zarar vermemesi, kutuplaşmayı derinleştirmemesi, dış politika üzerinde olumsuz etkiler yapmaması en önemli dileğimiz.
Basit ve ucuz bir karşılıklı suçlama üslubu üstünden yürüyen siyaset tarzının kimseye faydası yok. Ortak bir akla, ortak bir gelecek öngörüsüne, “Türkiye ittifakı”na ihtiyacımız var. Seçmen ara vermeksizin sandığa gitmekten yoruldu. Zaman zaman dozajı yükselen, seviyesi düşen kavgacı siyaset dili, çoğunluğun tercihi değil.
AB ile uyum
Türkiye’nin AB'ye tam üyelik hedefinden vazgeçmemesi önemli. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son yapılan Reform Eylem Grubu Toplantısı'nda vurguladığı şu sözlere dikkat çekmek istiyorum: “60 sene içinde maruz kaldığımız onca çifte standarda rağmen asla vazgeçmedik, yolumuzdan geri dönmedik. Stratejik hedefimiz olan tam üyeliğe ulaşmak için elimizden gelen her türlü çabayı gösterdik, gösteriyoruz.”
AB ile Türkiye arasında ipler zaman zaman kopma noktasına gelebiliyor. Türkiye, haklı olarak Suriyeli mülteciler, Kıbrıs Türklerinin mağdur edilmesi gibi noktalarda eleştiriler yapıyor. AB ise büyük önem verdiği insan hakları meselesini öne çıkarıyor.