Ana SayfaYazarlarTaraflar müzakere masasına nasıl döner?

Taraflar müzakere masasına nasıl döner?

 

KCK ve devleti yeniden müzakere masasına döndürmek, kabul etmek gerekir ki çok zordur, ancak imkânsız değildir.

 

Zordur çünkü uluslararası ve bölgesel perspektif çatışmaların yatıştırılması, çözülmesi ve dönüştürülmesinden değil tersine devamından yanadır. Çatışma yönetiminin uluslararası deneyimleri küresel ve bölgesel teşvik olmadıktan sonra tarafların çatışmaları sona erdirme yeteneği ve kapasitesi geliştiremediğini göstermektedir.

 

Ancak tarafları yeniden barış masasına oturtmak imkânsız da değildir! Çünkü iki tarafta da (devlet heyeti ve Öcalan) bu sorunu çözmek için iyi niyetli ve kararlı barış aktörleri ile çözüm sürecini dondurucuya kaldırdığını ifade eden, Kürt sorununa hakim danışmanlar istihdam eden hükümet bulunmaktadır.

 

Bizlere düşen temel görev, bu aktörlerin hareket kabiliyetleri ve sonuç alma becerilerini geliştirmeye yönelik proje odaklı düşünce ve öneri geliştirmek olmalıdır.

 

Her şeye sıfırdan başlamıyoruz!

 

Tarafları bir masa etrafında yeniden müzakere için bir araya getirme arzusu, çabalarımıza nereden start vereceğimizin anlayış tanımına yakından bağlıdır.

 

Son altı ayda çatışmaların yeniden tırmanmasından sonra barış ve çözüm için yola çıkanlar, takdir edilecek bir davranış sergilemektedirler. Ancak edimleri, yaklaşımları, söylemlerine baktığımda çabalarını yetersiz gördüğümü ifade etmek isterim.

 

Bu eleştiriyi yapmamın en önemli sebebi çözüm ve barış isteyenlerin ortaya ne bir program ne de bir yol haritası koyabilmiş olmaları. Eleştirel yaklaşmamın bir diğer sebebi sanki hiç müzakere deneyimi yaşanmamış, her şeye sıfırdan başlanıyormuş gibi bir refleks sergilemeleri.

 

Eğer güçlü bir barış vizyonu ortaya konulacaksa yeni başlayacak bir müzakere zemini oluşturmaya yönelik öngörüden değil başlanan ancak sona eren müzakerelere yeniden dönmeyi sağlayacak perspektiften hareket edilmelidir.

 

Çünkü tarafları ilk kez bir müzakere masası etrafında bir araya getirmek ile müzakere masasından savaş arenasına geçen tarafları yeniden müzakere masası etrafında bir araya getirmek farklı uzlaşma yönetimi teknikleri gerektirir.

 

İlki birbirini tanımayan tarafların birbirlerini tanıması ve dinlemesine odaklanırken ikincisi birbirini tanıyan tarafların bakış açılarında ortaya çıkan farklılığın dönüştürülmesine odaklanır.

 

Önce eleştiri ve özeleştiri

 

Müzakerelere dönüş için start alacağımız noktayı bu şekilde belirledikten sonra hangi yaklaşımlara ihtiyacımız olduğu konusuna geçebiliriz. Üç aşamalı bir strateji geliştirerek tarafları yeniden çözüm masasının etrafında bir araya getirebiliriz.

 

Strtejinin birinci aşaması tabiri caizse müzakere sürecinin derslerini içermelidir. Tarafların barış masasını neden terk ettiklerine dair çok acımasız, fakatsız bir eleştiri ve özeleştiri süreci geliştirilmelidir.

 

Tarafların birbirlerine hangi sözleri verdikleri, bu sözleri kimin, neden yerine getirmediği, sürecin güçlü ve güçsüz yönlerinin neler olduğu masaya yatırılmalıdır.

 

Eleştiri-özeleştiri önemli çünkü hem çatışmalara yeniden dönülmesinin röntgenini verecek hem de gelecekte neler yapabileceğimizin ipuçlarını sergileyecek. Tarafların kapısını bu ipuçları ile çalacağız!

 

Birinci aşama tamamlandıktan sonra ikinci aşamaya geçebiliriz. Bu aşamada tarafları yeniden barış masasına oturtacak bir fikir (neden) geliştirmemiz gerekecek. Böylece savaşın yarattığı zararı, aktörlerin davranışları üzerinde sonuca yönelik bir etkiye dönüştürebileceğiz.

 

Anayasal çözüme şans tanınsın, silahlar sussun

 

İlk fikrimiz şu olabilir: Türkiye yeni bir Anayasa yapım sürecine girdi. Böyle tarihi anlar her zaman toplumların önüne gelmez. Taraflar bu sürecin sağlıklı işlemesi, farklı tercihlerin kurucu ortaklık sözleşmesine  azami yansıması için çatışmasızlık ortamı geliştirmelidir. Anayasal süreç heba edilmemelidir.

 

Diğer güçlü fikrimiz şu olabilir: “Devlet kuşatarak, konvansiyonel güç kullanarak şehirleri eylemcilerden arındıramaz, KCK de devlete rağmen öz yönetim inşa edemez. O yüzden halkın bedel ödediği bir süreci geliştirmenin rasyonel bir açıklaması yoktur.”

 

Yine çatışmalara hoşgörü ile yaklaşmanın kimsenin yararına olmadığı, çatışmaların inanılmaz bir sosyal maliyet oluşturduğu, ülke ekonomisinin telafisi imkansız zararlara uğradığı, iç savaşın ayak seslerinin duyulduğu, eğer evin çatısı yıkılırsa hepimizin altında kalacağı, çözümsüzlüğün maliyetinin çözümün maliyetinden daha fazla olduğu, ne KCK ne de devletin zor ve şiddet kullanarak amacına ulaşamayacağı vurgusu yaparak da barış masasına yeniden dönülmesi için sosyo-psikolojik zemini oluşturabiliriz.

 

Dönüştürme süreci yaratmalıyız

 

İkinci aşamada karşımıza zorluklar çıkacak? O zorluklar “tarafların talep farklılığını nasıl uzlaştıracağız?” sorusu ile sorunu etkileme istidadı gösteren uluslar arası güçlerin sorunu etkileme kapasitesinin üstesinden nasıl geleceğimizin arayışı olacaktır.

 

Taraflar çıkar karşıtlığına dayalı bir çatışma yaşamaktadır, o yüzden güç ön plana çıkmaktadır. Dönüştürme süreci yaratarak talep farklılığını uzlaştırabiliriz diye düşünüyorum. Bu süreç iki yöntemle mümkün olabilir.

 

İlk yöntem tarafların tutumları, çıkarları ve tercihleri üzerinde etkili olabilecek aktörlerin karar alma süreçlerine katılımlarını sağlamak. Aktörler seçeneği kurumsal bir yapı üzerinde uzlaşma açısından son derece önemli.

 

Diğer yöntem belirli davranış kurallarının kendi çıkarlarına olduğunu düşünmelerini sağlayacak süreç, pratik ve prosedürler geliştirmek.

 

Öcalan için destekleyici parametreler

 

Tarafların tutumları üzerinde etkili olabilecek aktörleri Öcalan, Barzani, HDP, akil insanlar, Amerika, Suriye, Irak, İran, Rusya olarak sıralayabiliriz.

 

Öcalan, barış için en etkili aktör. Rolünü oynayabilmesi için cezaevi şartları ve örgütle iletişimde radikal değişikliklere ihtiyaç var. Ancak aşırı kutuplaşmış, kamplaşmış ortam ile kin ve nefret iklimi rolünü oynayabilme zeminini zorlaştırmış görünüyor. Yine Suriye bağlamında ortaya çıkan yeni fırsatlar örgütü ile arasında amaca giden araçlarda görüş farklılığı doğurmuş görünüyor. Kısaca Öcalan’ın destekleyici parametreler olmadan tek başına rolünü oynaması zor görünüyor.

 

Mesut Barzani, KCK yapısı üzerinde ağırlığı olan bir isimdi. Ancak Suriye ile birlikte ortaya çıkan yeni dengeler ayrıca Şengal’de yaşanan son gelişmeler KCK ile Barzani arasındaki psikolojik zemini soğuttu. KCK tarafından dikkate alınacak noktada değil. Çünkü aralarında Kürtler üzerinde ciddi bir kim etkili olacak kavgası var.

 

Çözümsüzlük Amerika’nın yararına

 

Uluslararası aktörlere baktığımızda ise orada durum daha farklı.

 

Amerika PKK ile Türkiye arasında bir uzlaşmayı Türkiye’nin Rojava politikasını değiştirmesine endekslemiş görünüyor. Türkiye Amerika’nın Suriye’de bir Kürt koridoru yaratma, güçlü bir Kürt temsiliyeti sağlama politikasına olumlu yaklaşırsa Amerika KCK’yi barış masasına oturtacak parametreleri zorlayacak.

 

Ancak Amerika’nın Suriye Kürt politikasına Türkiye’nin evet demesi gerçekçi görünmüyor. Çünkü Türkiye o politikayı kendi ulusal güvenliği için ciddi tehlike olarak görüyor. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümüne faydacı ve pragmatist yaklaşan Amerika’nın “çözümsüzlük çözümden daha çok bana yarar getirmektedir” fikriyatı sürdükçe barış için etkili bir aktör olmak istemeyecektir.

 

Rusya, Suriye, Irak ve İran gibi ülkelerin ise Türkiye ile ciddi görüş ayrılıkları ve çıkar çatışmaları bulunduğu için KCK’nin barış masasına getirilmesi politikasına sıcak bakmaları imkan dahilinde görünmemektedir.

 

Ortak nokta ne olabilir?

 

Yukarıda görüldüğü gibi dönüştürücü süreçte taraflar arasında ortaya çıkan uzlaşmazlığı uzlaştıracak aktörler çok önemli ancak bu aktörlerden barış için istifade etmekte sıkıntı yaşıyoruz. Sorunun çözümü için gerekli olan bölgesel ve küresel işbirliğini ise çıkarların uyuşmaması yüzünden inşa edemiyoruz.

 

Geriye belirli davranış kurallarının kendi çıkarlarına olduğunu düşünmelerini sağlayacak süreçler öngören dönüştürme sürecinin ikinci yöntemi kalmaktadır. Bu girişim direk problemi üçüncü tarafların (bölgesel ve küresel güçler) etkileme gücüne bırakmadan taraf aktörleri etkileyecek yaklaşımlar geliştirmeyi zorunlu ve gerekli kılmaktadır.

 

Tarafları müzakere masasından kaldıran en önemli nedenler özerklik konusunda KCK ve devlet arasında ortaya çıkan talep farklılıkları ile Suriye oldu. Burada ortaya çıkan talep farklılıklarını uzlaştıracak bir perspektife ihtiyacımız var.

 

Özerklik tartışmasında tarafları ortak noktada buluşturacak somut yaklaşım (uzlaştırma) seçeneği şu olabilir:

 

“Devlet demokratik özerkliğin barışçıl ortamda tartışılabilmesi, toplumsal bir karşılık görürse inşa edilebilmesi için özgür siyaset olanağı tanısın bunun karşılığında KCK de Türkiye’ye karşı kullandığı silahları toprağa gömme sonucu doğuracak süreç başlatsın.”

 

Müzakere sürecini etkileme kapasitesi kazanan Suriye bağlamında ise taraflar için şu tez ve önerileri geliştirebiliriz:

 

“Türkiye Rojava Kürtlerinin özgür iradesinin tecelli etmesi için kolaylaştırıcı olacak. Yeniden sınır kapılarını açarak, Rojava’ya lojistik ve sağlık desteği sunarak jest yapacak. Ancak Rojavalı Kürt siyasi yapılar da Türkiye’nin ulusal güvenlik kaygıları konusunda rehabilite edici hareket edecek. Örneğin kantonlar arasında yer alan bölgelerin yönetimi ve siyasi düzenlemelerinde Türkiye ile ortak hareket edecekler.”

 

 7 kişilik komisyon

 

Dönüştürme süreci yöntemini kullanarak oluşturduğumuz yukarda da çerçevesini çizdiğimiz uzlaştırma formülü taraflarda rıza üretirse çözüm yaklaşımımızın üçüncü aşamasına geçebiliriz.

 

Bu aşama en önemli aşama. Çünkü “neden”i yani şimdiye kadar geliştirdiğimiz adımları “nasıl”a dönüştürecek. Sürece hakemlik yapacak bir “komisyon” devreye sokacağız.

 

Bu komisyon akil insanlar arasından da olabilir yeniden de düşünülebilir.

 

Eğer akil insanlar arasından düşünülecekse tümünü saygıya değer görmekle beraber akil insanlar yapısına itirazlarım var. Akil insanların daha çok siyasi iktidarın tercihlerini yansıttığı yönünde bir algı oluştu. Bu algıyı kırmak için Kürt camiasında da saygı gören isimlerin yapıya eklemlenmesi gerekir.

 

Akil insanlar heyeti yeniden yapılandırıldıktan sonra heyet içinden saygınlığı, temsiliyeti, tarafsızlığı, uzmanlığı düşünülerek 7 kişilik “yeniden müzakerelere dönmek için yaklaşımlar geliştirme ve önerme komisyonu” oluşturulmalıdır. Hatta bu komisyonda direk devlet ve KCK’yi temsil etme selahiyeti bulunan birer üye de yer alabilir.

 

Komisyon sırasıyla müzakere sürecinde taraflarda güven oluşturan devlet heyeti, İmralı, Kandil, Rojava ve Erbil’de temaslarda bulunmalı. Eğer gerek görülürse bu temaslara Brüksel, Washington, Moskova ve Tahran da eklenebilir.

 

Komisyon temaslarda edineceği intibalar üzerinden somut bir yol haritası oluşturur, haritayı devlet heyeti, İmralı, Kandil üçgeninde tarafların dikkatine sunar. Taraflardan gelecek geri bildirimler doğrultusunda gerek görürse raporunu revize eder ardından kamuoyuna sunar.

 

Komisyon yeniden müzakerelere dönülmesinden sonra görevini MİT’in koordinasyonunda yürüten devlet heyetine devreder. Gerek ve ihtiyaç duyulması halinde görevini gözlemci heyet olarak da sürdürebilir.

 

Bu süreç pek çok açıdan önemli. Her şeyden önce kafalardaki soru işaretlerini bitirecek. En azından bizler barış masasına kimlerin oturmak için niyetli kimlerin art niyetli olduğunu görmüş olacağız.

 

Diğer taraftan sürecin başarı ile taçlanma olanağını artıracak. Çünkü hem Öcalan’ın konumunu daha da güçlendirecek hem de çabaların Öcalan tarafından barışla onurlandırılması olanağını artıracak.

 

Barışa evet ama barış için yetmez!

 

Müzakere sürecinin akamete uğramasından sonra sosyal maliyet yaratan şiddet dalgası hepimizi endişelendirmektedir. Ne edip ne yapıp hepimize kaybettirecek bu süreci durdurabilme başarısı göstermeliyiz.

 

Yukarıda üç temel yaklaşım üzerinde ele aldığım tarafları yeniden müzakere masasına döndürme stratejisi bu çabanın mütevazı bir adımı olarak değerlendirilmelidir.

 

Bu konuda daha çok düşünce ve proje üretimine ihtiyacımız olduğunu vurgulamak isterim.

 

Barış aranmakla bulunmaz fakat bulanlar ancak arayanlardır.

- Advertisment -