TS, uzunca bir süreden sonra ilk defa ligde ikincilik basamağına çıkmış durumda. Taraftarları olarak hem heyecanlı hem de umutluyuz. Ancak çok da abartmayalım. Fazla havaya girmeyelim. İyimserliğimizi kaybetmeyelim. Ama temkini de elden bırakmayalım. Tedbirlerimizi alalım. Vakarımızı koruyalım. Ağırbaşlılıktan sapmayalım.
Ligin ilk yarısına ilişkin ara değerlendirmemizi de bu ölçütler dâhilinde yapalım.
Artık gelenek olduğu üzere lig TS için zorluklarla başladı. Maddi durum kötüydü. Sahada işler iyi gitmiyor, beklenen skorlar gelmiyordu. Hele Malatya’dan alınan 5-0’lık mağlubiyetin altından kalkılması kolay değildi. Bardağın taşmasına ramak kalmıştı. Yenilgi öylesine ağırdı ki, bu yılın da kayıp yıllar halkasına eklenmesine sebebiyet verebilirdi. Üzüntü büyük, sinirler gergindi. Öfkeyle atılacak yanlış bir adım, TS’ye yeni bir çöküş yaşatabilirdi.
Kara Boğa’nın derdi
Ancak yönetim basiretli davrandı, serinkanlı hareket etti ve iki mühim karar aldı. Kararlardan birincisi, yola Ünal Karaman ile devam edilmesiydi. Malatya hezimetinden sonra Karaman, istemeleri halinde görevden ayrılabileceğini yönetime iletti. Fakat Başkan Ağaoğlu, Karaman’a vazifesinin başında kalmasını söyledi. Kolay bir karar değildi bu; riskliydi, akabinde gelecek bir FB yenilgisi yönetimi de giyotinin altına yollayabilirdi. Fakat yönetim bu riski üstlendi.
Sanırım yönetim için riski alınabilir kılan iki faktör vardı: Biri, Karaman’ın TS için sembol isimlerden biri olmasıydı. Kara Boğa, bir profesyonelden öte, sıkı bir taraftar gibi TS’nin halini kendine dert ediniyordu. Ona da, en azından diğer hocalara açıldığı kadar bir kredinin açılması lâzımdı. O kredi verildi. Ünal Hoca da bunu, ilk yarı itibariyle, iyi kullandı.
Diğeri ise Karaman yönetimindeki takımın gelecek adına ışık vermesiydi. Her ne kadar ilk etapta alınan sonuçlar tatmin edici olmaktan uzaksa da, takım kötü oynamıyordu. Bazı maçlarda talihsiz puan kayıpları yaşıyordu. İlerisi için iyi sinyaller veriyordu. Yeniden bir hercümercin içine girmek yerine hocada biraz ısrarlı davranmak ve oyunun oturması için biraz daha sabretmek takımı daha iyi seviyelere çıkarabilirdi. Nitekim öyle de oldu.
Ayrılan yollar
Yönetimin aldığı ikinci karar ise, Burak ve Onur’un kadro dışı bırakılmasıydı. Tribünlerle dalaşan Burak’ın artık TS’de oynamasının imkânı kalmamıştı. Onur da son iki sezondur TS’den zihnen kopmuş bir görüntüdeydi. Koluna kaptanlık pazubandını taksa da onun ağırlığını kaldıramadı. Kaptan olmanın gereğini yerine getiremedi.
Bana göre, yönetim her iki futbolcu hakkında da yerinde kararlar aldı. Çünkü olan-bitenlerden sonra ne Burak’tan ne de Onur’dan artık eski verim alınabilirdi. Saha içi ve saha dışındaki davranışlarıyla her iki oyuncu da takımın ahengini bozuyor ve takım içinde bir otorite problemi yaratıyordu.
Keza, saha içi doğrular açısından da TS’nin Burak defterini kapatmasını doğru buldum. Çünkü Burak sahada olduğunda bütün kafalar ona dönüyor. Takım bir oyun öremiyor. Koskoca TS bir Burak’ın ayağından medet umar hale geliyor. Burak olmadığında ise durum çok farklı; takım bildiği gibi top oynuyor ya da oynamaya çalışıyor. “Burak’ı araya kaçırsak da bir gol bulsak” düşüncesi rafa kalkıyor. Takım, hücumda mümkün olan tüm varyasyonları deniyor. Kanatlardan iniyor. Olmadıysa bu kez rakip savunmayı ortadan delmeye çalışıyor. Ondan sonuç alamıyorsa yan/duran top organizasyonlarına bakıyor. Yani, bütün kapıları zorluyor. Böylece Burak’ın oynadığı dönemlerde girdiğinden çok daha fazla gol pozisyonuna giriyor.
Ezcümle, Burak’ın olmadığı bir TS’nin hem takım kimliği daha sağlam, hem de futbolu daha olgun ve yaratıcı. O nedenle zorlamanın anlamı yoktu. Doğru olan yolların ayrılmasıydı. Ayrılıkların ardından takımın yükselişe geçmesi, yönetimin doğru yolda olduğunun bir teyidiydi.
TS bugüne kadar verdikleri emeklerden ötürü Burak’a ve Onur’a teşekkür etmeli ve onları muhabbetle uğurlamalı. Onlar da kendilerine yeni bir sayfa açmalı. Burak, BJK’ye geri döndü. Umarım Onur da en kısa sürede forma giyeceği bir kulübe gider. Futbol hayatlarını bundan sonra başka takımlarda sürdürmeleri, gerek onlar gerek TS için en iyisi olacaktır.
Rakamların dili
Biraz da rakamlara bakalım. TS, 29 puanının 20’sini iç sahada elde etti. 9 maçın 6’sını kazandı, 2’sinde berabere kaldı, 1’ini kaybetti. Trabzon’un rakipler için, olması gerektiği gibi, sert ve zor bir deplasmana dönüştüğünü söyleyebiliriz. Henüz bir “Avni Aker cehennemi” kıvamına erişmiş değil, ama içerde gidişat iyi.
Fakat dışarısı için aynı şeyi söylemek zor. 8 maçta 2 galibiyet, 3 beraberlik ve 3 yenilgi alınmış, sadece 9 puan kazanılmış. Zirve için iddia taşıyan bir takımın dış saha karnesi daha iyi olmalı; dolayısıyla TS dışarıdaki performansını yükseltmeli.
Gol bulmada sıkıntı yaşamıyor TS. İlk yarıda Kasımpaşa’nın (37 gol) ardından 32 gol ile ikinci sırada. Yani takımın ofansif gücü tatminkâr — ama defansta problem var. TS, ilk yarıda 22 gol yemiş. Lider Başakşehir’in sadece 8 gol yediği düşünüldüğünde, yenilen gol sayısının çok fazla olduğu daha net anlaşılır. Teknik heyet, savunma direncini artırmak için daha çok mesai harcamalı.
Takımda bir kadro istikrarı sağlandı. Artık normal şartlarda TS’nin hangi onbirle ve nasıl bir dizilişle sahaya yayılacağını tahmin edebiliyoruz. İkinci yarı için en ciddi handikap, Onazi’nin yokluğu olacak. Onazi, bu yıl sürekli ve etkili bir oyun ortaya koydu ve bana göre TS’ye geldiğinden beri en iyi dönemini geçirdi. İlk devrenin son maçında aşil tendonunun kopması ve ligi kapatması TS adına büyük bir şansızlık oldu.
Cimri Kucka!
Ünal Hoca’nın Onazi’nin boşluğunu nasıl dolduracağını göreceğiz. Farklı çözümler söz konusu olabilir. Meselâ hücuma daha fazla ağırlık vereceği Akyazı maçlarında, (Kayseri’de yaptığı gibi) Yusuf-Sosa-Abdülkadir üçlüsünü tercih edebilir. Veya Onazi’nin yerine Kucka’yı monte edebilir. Ama Kucka, TS’de bizim bildiğimiz Kucka olamadı. Maalesef kendisinden beklenenleri sahaya dökemedi. Biz onun ciddi bir potansiyelinin bulunduğunu ve takımı taşıyabilecek özelliklere sahip bir oyuncu olduğunu biliyoruz. Fakat o bize çok cimri davrandı, bu yeteneklerini bugüne kadar göstermedi. Şimdi tam sırası; hem takımın ona ihtiyacı var, hem de onun kendini ispat etmeye.
İlk yarıda TS adına en sevindirici gelişme, Yusuf ve Abdülkadir’den sonra Uğurcan ve Hüseyin’in de ilk onbire girmeleriydi. Uğurcan kalede, Hüseyin defansın ortasında güven verdi. İnşallah zihinsel bir savrulma yaşamazlar da daha iyi olurlar. Alttan gelen başka parlak gençler de var; zamanla onlar da takıma yerleşecek. Benim ilk favorim, Abdülkadir Parmak; onun da takımı sırtlayacağı günler yakındır inşallah…