Günlerden 13 Ocak 1979, Cumartesi. İspanya’da özerklik sistemine dayalı yeni anayasanın halkoyuyla benimsenmesinin (6 Aralık 1978) üzerinden sadece beş hafta geçtiği halde, ETA terör eylemlerine hâlâ son vermiş değil, hatta böyle bir niyeti de yok. Özerkliğin bağımsız Bask devleti hayalini ortadan kaldırdığı gerekçesiyle silahlı mücadelesini sürdürmek istiyor. O gün de Azcoita’da jandarmaya (Guardia Civil) yönelik bir saldırı gerçekleştiriyor ve iki erin ölümüne yol açıyor. Bu suikastla ETA’nın yılbaşından bu yana özellikle orduyu ve polisi hedef alan eylemlerinde hayatını kaybedenlerin sayısı da 10’a yükseliyor.
İspanya’nın ETA ile mücadelesinin güçlüklerinden biri, örgüt üyelerinin Franco döneminden beri Fransa topraklarında barınıyor ve silah ve mühimmatını burada saklıyor olmaları. Pirene sıradağlarındaki geçitlerden İspanya’ya gizlice sızan teröristler eylemlerini gerçekleştirdikten sonra ellerini kollarını sallayarak Fransa’ya geri dönüyorlar.
Fransa, uzun zamandan beri acımasız bir diktatörlük olan Franco rejiminin sürgüne yolladığı muhaliflere olduğu gibi, radikal Bask milliyetçilere ve ilerde terör örgütüne dönüşecek olan ETA militanlarına da kapısını açmıştı. Ama bu desteğin artık en azından teröristlere yönelik olarak kesilmesi gerekirdi. ETA 1973’te gerçekleştirdiği Carrera Blanco suikastıyla acımasız bir terör örgütüne dönüşmüş; İspanya ise demokratikleşme sürecini demokratik bir anayasayla taçlandırmıştı.
Günlerden 16 Ocak 1979, Salı. Le Monde gazetesi “Bask sarmalı” (L’engrenage basque) başlıklı bir analiz yayımlıyor. Analizin asıl amacı, İspanyol medyasının haklı olarak Fransa ve Barre hükümetini ETA üyelerine sığınma hakkı tanıyarak teröre dolaylı destek sağlamakla suçlamasını yanıtlamak. Le Monde özetle İspanya’nın Franco döneminden bu yana Fransa’yı, topraklarını ETA’nın üs olarak kullanmasına göz yummakla suçladığını kaydediyor. Ardından Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing’nin Madrid ziyaretinde belirttiği gibi İspanya’nın o dönemden bu yana demokratikleştiği ve Fransa’ya sığınan İspanyollara artık mülteci statüsü vermenin anlamı kalmadığını vurguluyor. Ama “Madrid hükümetinin de (…) siyasi çözüm gerektiren bir drama verilmesi gereken cevabı kendi toprakları dışında aramasının Francocuların hatasına düşmek” olduğunun altını çiziyor.
Günlerden 17 Ocak 1979, Çarşamba. El País, “Yanlış bir bahane” (La falsa coartada) başlıklı bir başyazıyla Le Monde’a cevap veriyor. Başyazıda, Fransa’nın Bask sorunundaki sorumluluğunu üstünden atma çabasının inandırıcı olmadığı gibi, ayrıca ve özellikle “ahlaksızca” olduğu vurgulanıyor. Böylelikle iki komşu ülke medyası üzerinden yürüyen bir tür savaş ateşlenmiş oluyor. Ama özellikle bazı Fransız politikacılar da “Bask sorununun sadece İspanya’yı ilgilendirdiği” görüşünü yinelemek suretiyle bu savaşa zaman, zaman benzin dökmeyi ihmal etmiyor.
Günlerden 18 Temmuz 1981, Cumartesi. Fransa’nın yeni iktidar olan Sol Birlik hükümetinin İçişleri Bakanı Gaston Deferre, Fransa’da tutuklu beş “Bask militanın” İspanya’ya iadesinin söz konusu olmadığını şöyle açıklıyor: “ iade bütün Fransız geleneklerine aykırıdır, özellikle burada olduğu gibi siyasi bir mücadele söz konusu ise”. Deferre’ in sözünü ettiği “Bask militanlar”, ETA terör örgütü militanlarından başkası değil. Yetkili Fransız mahkemeleri (Paris, Aix-en-Provence ve Pau) bunlardan dördünün (Tomás Linaza, José Miguel Arrugaeta, Miguel Angel Aldana, Juan Carlos Arruti) askeri (M) ve siyasi-askeri (PM) ETA’lara mensup oldukları gerekçesiyle iade edilmelerine olumlu görüş vermiş. Ama görünen o ki Fransa’daki sosyalist-komünist ittifakı için de o dönem bunun hiç önemi yok.
Günlerden 21 Temmuz 1981, Salı. El País, “Fransız usulü” (A la francesa) başlıklı başyazısında Madrid ziyareti bu nedenle iptal edilen Deferre’ in açıklamasının iktidar değişikliğinin Fransa’nın İspanya’ya dostça olmayan tutumunu değiştirmeyeceğini, Giscard ve sağ iktidarının yaptığını Mitterrand ve sol hükümetinin devam ettireceğini gösterdiğini yazıyor. “Fransa’nın sığınma toprağı olduğu” yaklaşımının da bir çifte standardı ortaya koyduğu belirtilen başyazıda, Fransa’nın çoğu adam öldürmüş ETA militanlarından ağır suç işlemedikleri halde Baader-Meinhof’un avukatı Klauss Croissant’ı Almanya’ya, Prof. Toni Negro ile Prof. Franco Piperno’yu da İtalya’ya iade ettiği hatırlatılıyor.
Unutmamak gerekir ki 1981, İspanyol demokrasisi için kara bir yıldı; özerklik sistemine dayalı 1978 anayasasından memnun olmayan Francocu subaylar, ETA’nın, kendi belgelerine göre, onları tahrik etmek için tırmandırdığı terör eylemlerini bahane ederek 23 Şubatta darbeye kalkışmıştı. Darbe tehlikesi Kral Juan Carlos’un karşı çıkmasıyla atlatılabilmişti. O bakımdan ETA terörünü bitirmek Calvo Sotelo hükümeti için öncelikli bir konuydu. Terörle mücadeleden sorumlu Manuel Ballesteros’a göre, “Bask terörü Fransa’nın güneyinde sahip olduğu kuvertürden yoksun kalsa, ETA altı ayda biterdi.” (Moran Sagrario, ETA entre España y Francia, Madrid 1997, s 137)
Fransa’nın bu konudaki tutumunda, İspanya’da demokrasi döneminin başlangıcı sayılan ve Sosyalist İşçi Partisi PSOE’yi tek başına iktidara taşıyan 28 Ekim 1982 seçimlerinden sonra da uzun süre değişiklik olmadı. Gonzalez hükümetinin Dışişleri Bakanı Fernando Moran’a göre, işbaşına geldiklerinde “ikili ilişkiler, en azından demokrasiye geçiş döneminin en kötü noktasındaydı. (…) Ve Fransa, İspanyol demokrasinin kökleştiğini hazmetmekte aşırı ölçüde gecikmişti.” (ibid, s 166) Bunda Fransa’nın ETA’yı Franco’ya karşı çıkmış bir örgüt olarak görmeye devam etmesinin rolü büyüktü.
Günlerden 7 Nisan 1983 Perşembe. İki ülke İçişleri Bakanı Paris’te bir araya geliyor. José Barrionuevo Fransız mevkidaşına Bask Özerklik (Gernika) Statüsü ’nü takdim ediyor ve İspanya’nın terörle demokratik mücadelesi hakkında bilgi veriyor. İyi ki böyle yapıyor zira Gaston Deferre Fransız olmasının verdiği kibirle engin cehaletini ortaya koyarak Baskların bir parlamentosu olup olmadığını soruyor. Barrionuevo Bask özerk topluluğu hakkında ayrıntılı bilgi verdikten sonra Deferre’e Fransa’da halen mülteci konumunda olan teröristlerin listesini sunuyor. Deferre yine aynı sarsılmaz kibriyle “bunlar eski propaganda. Siz onları İspanya’da aramalısınız” diyor. Görüşmeye katılan Fransa’nın Madrid Büyükelçisi Pierre Guidoni üstüne vazifeymiş gibi ayrıntıya giriyor: “ETA’nın merkezi Fransa’da değil, Bilbao’da.” (ibid 173-174)
Hükümetleri aynı siyasi aileye mensup olmakla birlikte böylesine farklı dilde konuşan Fransa ile İspanya arasındaki ilişkiler Deferre-Barrionuevo görüşmesinden bir süre sonra kucağında Antiterörist Kurtuluş Grubu GAL gibi çetrefilli bir dosya buluyor. Karşı terör örgütlenmeleri İspanya’yı Franco dönemine götüren, 70’lere dönüşü simgeleyen yanlış bir terörle mücadele uygulaması. Ama Fransa topraklarındaki ETA militanlarına karşı eylemleriyle iki-üç yıl adından söz ettiren GAL’in Fransa’yı bu konuda İspanya ile işbirliğine zorlayan faktörlerden biri olduğunu da kabul etmek gerekir.
Uluslararası alanda, özellikle demokratik ülkeler arasında terörle mücadelede işbirliğinin büyük önem taşıdığına kuşku yok. İspanya ETA’ya karşı mücadelesini, sadece silah bırakma karşılığı siyaset hakkı tanıyan demokratik yöntemleriyle değil, aynı zamanda polisiye önlemleri de devreye sokarak kazanabildi. Polisiye önlemler bağlamında Fransa ile işbirliği, terör örgütünün silah bırakmaktan başka çaresi olmadığını anlamasında küçümsenmeyecek bir rol oynadı. O bakımdan Fransa’nın bu işbirliğine kapıyı açmadığı dönemde ETA’ya dolaylı destek sağlamış olduğunu kabul etmek gerekir.
Fransız ETA uzmanı Jean Chalvidant’nın 18 Mart 2010’da Le Monde’da yayımlanan görüşüne göre, Fransa toprakları uzun yıllar ETA militanları için bir dinlenme ve lojistik merkezi olarak işlev gördü. Silah, mühimmat ve bombalar gizli depolarda saklandı. Böylelikle yıllar boyunca İspanya’da eylem yapıp değişik kimlikler taşıdıkları ve gizlendikleri Fransa’ya geri döndüler. Bu durum İspanyol ve Fransız polisi arasında ETA’ya karşı sıkı bir işbirliğinin yürüdüğü son dönemde bile devam etti ne yazık ki.
Fransa gibi demokrasinin beşiklerinden biri sayılan bir ülkenin komşu ülkede kan döktükten sonra topraklarına dönen teröristlere sağladığı bu dolaylı desteğin diplomasi tarihinin kara lekelerinden biri olduğuna kuşku yok. Fransa 25-30 yıl öncesine kadar komşusuna bunu yapıyorsa, demokratik olmayan, uyacağı uluslararası taahhütleri bulunmayan İran ve Suriye gibi komşularımızın PKK üzerinden Türkiye’ye karşı dolaylı bir savaşa girmesinin şaşılacak bir tarafı yok. Şaşırtıcı olan, Fransa gibi demokratik ülkelerin, hükümet düzeyinde olmasa da, medyalarıyla saldırıya uğrayan Türkiye’ye karşı yalan haberler kullanarak dolaylı destek veriyor olması kuşkusuz.