Silahlı saldırganlık, ya da daha genel tanımıyla terör, çağımızın en büyük felaketleri arasında. Gün geçmiyor ki, dünyanın bir köşesinde, elinde silah ya da bombayla, bir kişi veya bir grup, kan dökmesin.
Katliam yapanların büyük çoğunluğu, cinayetlerini meşrulaştırmak amacıyla, kendilerince, bir “kutsal gerekçe” öne sürüyorlar. Yeni Zelanda’da iki camide namaz kılan Müslümanları katleden caninin de, dünyanın durumuna dair teorileri var.
Yeni Zelanda katliamının ardından, başta Türkiye olmak üzere, tüm İslam dünyasından yoğun tepkiler geldi. Batı’da yaygınlaşan İslamofobi’ye dikkat çekildi.
DEAŞ, EL Şebap, El Kaide, Boko Haram gibi örgütlerin, “İslam” coğrafyasına maledilmesi tehlikeli. Bu zihniyetin Batı dünyasında giderek yaygınlaşması, bunalım içindeki gençlerin şiddete yönelmesinde olumsuz rol oynuyor. Geniş İslam coğrafyasında, şiddeti, terörü onaylayanların küçük bir azınlık olduğu gerçek. Müslümanların “potansiyel suçlu” sayılmasına neden olabilecek bir dil yanlıştır, adaletsizliktir. Batı medyasının ve batı siyasetinin, bu açıdan, gereken özeni göstermediğini görebiliyoruz.
“İslami terör” tanımı gibi, “Haçlı terörü” deyimi de anlamsız. Bu tür tanımların kimseye yararı yok. Yeni Zelanda katliamının gerçekleştiği gece, Paris’te, Eyfel Kulesi’nin ışıkları söndürülmüştü. Dünyanın dört bir yanında, bu vahşi katliam, değişik inançlardan milyonlarca insan tarafından lanetlendi. Tabii, sorumsuz, kışkırtıcı konuşmalar yapan, tweetler atanlar da oldu. Sadece onlara bakarak genellemeler yapmak doğru değil.
İslam coğrafyası içinden çıkan “şiddet” çağrılarının da, dinle imanla bir ilgisi olduğu söylenemez.
★ ★ ★
El konan pasaport: İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan aradı. Dünkü yazımda sözünü ettiğim Hacı Orman’ın pasaportuna polisin el koymadığını, bunun için mahkeme kararı gerektiğini ifade etti. Devam eden bir dava nedeniyle bu durumun ortaya çıktığını, düzeltilmesi için talimat verdiğini sözlerine ekledi.